Las Vegas macerama geçtiğimiz hafta başlamıştım. Bu “koca şehvetli kadın” hakkında yazacak çok şey var. Sürdürelim... Başlangıçta uçakta geçen 14 saatlik uçuş süresince, “huysuz ayak sendromu” krizlerine tutulup, durmadan dolaşanlarla karşılaşıyorsunuz. Bu krizi ben de geçirdim. Yanıma aldığım aburcuburlara, koltuğumuzda izlediğimiz onlarca filme karşın, geçmeyen saatler bitmeyen çile gibi. Havaalanında uçağa binene kadar her noktada arandıktan sonra, dönüşte aynı titizliğin gösterilmemesine de şaşabilirsiniz.
Elimde iki büyük, bir de küçük bavulla yürümek tabii zor. Düşen bavulumu nasıl alacağım diye düşünürken, hemen bir kadının yardım etmesi, gezi boyunca unutamadığım bir nokta oldu. Herkes çok kibar ve yardımsever. Bir zaman sonra bu duruma öylesine alışıyorsunuz ki, siz de arkanızdan gelenlere kapı tutuyor, göz göze geldiğiniz kişilere tebessüm ediyorsunuz. Epeydir Amerika’da yaşayan yakın bir kız arkadaşım var. Uzun zaman sonra bebeği ile İstanbul’a geldiğinde, nasıl şaşırdığını anlatmıştı. Bebek arabası ile karşıdan karşıya geçmeyi beklerken, araçlar yol vermiyor. Valizlerle zorlanırken de kimse yardım etmiyor. Orada ise size yol veren araçlara alışıyorsunuz. Bir korna sesi duymamanın verdiği huzuru yaşıyorsunuz.
Öte yandan, örneğin bekarlığa veda için toplanan duvaklı çılgın kızlara çokça rastlıyorsunuz. Erkek gruplarına da… Tanışmalarına, kaynaşmalarına tanık oluyorsunuz. Bu eğlencelerle şehrin tadını onlar çıkarıyor.
Dünyanın en iyi DJ’leri ile havuz partilerinde dans ediyorsunuz. Bu süs havuzlarından birine can simidi ile girip hava atayım, fotoğraf çektireyim, sosyal medyada paylaşayım dedim, “Hemen çık! O kalabalıkta mikrop kapacaksın. Hava atmayı da bırak!” diye uyardılar. Dünyanın her yerinden gelen insanlar dans ederek, içerek, birbirlerine su atarak bu havuz partilerinde tanışıyor, kaynaşıyor. Sanki bir Amerikan filminin o karelerinde siz de varmışınız gibi…
Madonna havuz partisinde
Hostes kızlar ellerinde dev şişelerle geçit yaparken, DJ’in o tezahüratları… En son figürlerle, kendinden geçercesine dans edenler… İlk başlarda izlerken şaşırabiliyorsunuz. Bu partiler bazen geceleri de düzenleniyor. Ve tabii daha bir rüya gibi geliyor. Ve bir anons duyuyorsunuz: “Şu tarihte havuz partimizde Madonna da sahne alacak!” Bir stat konseri değil, bir otelin havuz partisi organizasyonunda Madonna. Doğru okudunuz. Hafta sonu partileri çok meşhur olduğu için, araçlar veya bir saatlik uçuşlar ile çevre şehirlerden gençler akın ediyor.
Geçen haftaki yazımı okuyan bir arkadaşım, M&M hayranı çıktı. Uzun uzun ona bu store’u anlattım. 200 metre yakınında bulunan Coca Cola mağazasını sordu. Ne diyebilirim? M&M’in yanında pek bir havası, tadı, tuzu yoktu. Heyecansız bir sürü hediyelik eşya arasında dolanıp çıkıverdik.
Şov, eğlence ve kumarhaneler şehrinde, dünyaca ünlü yeni akım şeflerin açtıkları restoran zincirleri de pek moda. Şehirde dev posterlerinin yer aldığı bu şefler, yeni Amerika rüyasında önemli bir yer tutuyor. Dev porsiyonları ile meşhur, önce gözlerinin doymasını gelenek haline getiren Amerikalılar, artık fast food’dan biraz sıkılmış olacak ki, restoranlarda rezervasyonlar hep dolu. Her bütçeye ve zevke göre birçok gurme restoranı bulmanız mümkün. Az bir ücret ile girdiğiniz açık büfelerde de yok yok. Doldur doldur dur tabakları. Aslında yine yazacak bir sürü şey var. Las Vegas’a bu kadarı yeter mi?