Geçen gün ALFA'nın sahibi Vedat Bey'le telefonda konuşuyoruz. "Yazılarınızı okuyorum Arzum Hanım. 7/24 çile çekiyor gibi bir haliniz var. Gerçi sanırım bu sizin tarzınız. Malzeme de oradan çıkıyor herhalde" dedi.
Kendi kendime düşündüm... Hakikaten öyle mi diye? Bu konuda çeşitli tezler var.
Mesela babam diyor ki "Yavrum sen melankoliden besleniyorsun. Neyse orada iyiysen orada kal." Tabii bir de yaşadığım hayatın somut gerçekliği var.
Beni asık suratla göremezsiniz. Ben her zaman gülerim. Aşırı neşeliyimdir. En rezalet olayla bile dalga geçerim. Geçen sene kanser riskiyle testler yaptırmam gerektiğinde uzun bir vasiyet yazıp insanları dehşete düşürmüştüm mesela. İçim içimi yiyordu. Ama üzgün olmayı kendime yediremiyordum. Hemen öleceğimi kabullenip ertesi gece içmeye çıktım. Neticede hepimiz bir gün öleceğiz. Yarın ölsek ne fark eder? Ve rezalet komedi bir vasiyet yazıp avukatıma yolladım.
Farkındaysanız kanser de olmadım, ölü de değilim. Izdırap çeken bir halim de yok. Kitaplarımı yazmaya ve dünyanın ızdırabını komik diyaloglarla süslemeye devam ediyorum. Benim işim bu. Her yazarın bir yazar personası var.
Bu hayatı ciddiye alıyorum. Yaşadığım her saniye gördüklerimin, hissettiklerimin, düşündüklerimin farkında olmaya çalışıyorum. Ve kaydediyorum. Bütün duyguları datalayıp kaydediyorum. Bu elbette ki zorlu bir çaba. Yüzleri unutuyorum mesela. Sesleri. İsimleri. Ama duyguları unutmuyorum. Bir de kokuları.
Ve günün sonunda şair olsam da hayatı şiir gibi yaşamıyorum. Hayatı yaşıyorum. Ve içinde her şey var.
Bazen bir şey oluyor. Bin yıl önce çok üzüldüğüm bir şeyin kafası geri geliyor. Muhtemelen o an geçiştirmişim o mutsuzluğu. Mutsuz değilmişim gibi devam etmişim yaşamaya. Belki o kadar sallamamışım da. Ama bi an geliyor, aşırı derecede uyuşturucu kullanıp akıl hastanesine kapatılan insanlar gibi, o kötü hissin etkisine giriyorum. Raftan küflenmiş bir anıyı indirip saf elmas gibi işliyorum o zaman. Ortaya hüzünlü bir şey çıkıyor. Güzel bir şey çıkıyor. Gerçekten bir şey çıkıyor.
Yazıyı gönderdikten sonra derin bir nefes alıyorum. "Tamam" diyorum. "Bugün de üç kişiye yalnız olmadığını hissettirdik çok şükür." İnsanlar hayatlarını olmasını hayal ettikleri gibi anlatmayı severler. İnsanlar kötü anıları görmezden gelmeyi severler. İnsanlar dünyada acı yokmuş gibi davranıp bi ton acı çekmeyi severler. İnsanlar severler de söyleyemezler mesela. O insan formundan uzaklaştıkça gerçek bir insan formuna dönüşüyoruz oysa. Sadece iyi anları, iyi duyguları değil, kabusları da paylaştığımızda ortak bir yol buluyoruz hayatta. Birbirimizin korkularından haberdar oldukça güçleniyor bağlarımız.
Yaşadığımız travmalardan korkmamak gerek. Onları yok saymamak gerek. Bugün onların üstünde oturuyor, onlar üzerinden hissediyor, yaşıyoruz bu hayatı.
Bana attığınız maillerde de kalp kırıklıklarınızdan, kendinizi yalnız hissettiğiniz anlardan ve açmazlarınızdan söz ediyorsunuz sıklıkla. Yalnız olmadığınızı bilmenin iyi geldiğini söylüyorsunuz.
Başka insanları bilmiyorum... Başka yazarları, edebiyatçıları bilmiyorum... Ama benim yazma amacım bu. Ben tam da bu yüzden yazıyorum. Ve tam da bu nedenle her kitaptan, her yazıdan sonra bana attığınız hikayelerinizi, kendinizi ne kadar iyi hissetmeye başladığınızı söylediğiniz satırları özenle saklıyorum.
Kimsenin hayatını değiştiremem. Günün sonunda ne peygamber olabildim ne süper kahraman. Ki düşünün benim çocukken olmak istediğim şeylerdi bunlar. Yıllar devrildi. Hala düz insanım. Faydam kendimden menkul.
Hayatınızı kurtaramam, dünyayı tek başıma değiştiremem ama şeylerin güzelleşmesi, iyileşmesi yolunda azıcık yardım edebilirim. Azıcık yardım etmeyi deniyorum. Ve bundan asla vazgeçmiyorum. Benim de oluş biçimim bu.
Hikayelerinizi, mesajlarınızı, maillerinizi de merakla bekliyorum.
BUNLARI BİLMİYORDUNUZ
1- SABAHLARI KALKTIĞINIZDA BOYUNUZ DAHA UZUNDUR
Hem de 2,5 santim daha uzun uyanırsınız. Yatay pozisyonda omurlarınız yerine oturur, duruşunuz dikleşir ve eklemlerinizin arasındaki mesafe olması gerektiği noktaya döner. Gün içinde sıvı kaybından ve yer çekimine maruz kalmaktan ötürü kısalırsınız.
2- DÜNYANIN BAŞINDAN SONUNA VARMAK 42 DAKİKANIZI ALIR
Eğer dünyaya bir ucundan diğer ucuna dikine bir delik açsaydık, bu delikten düşüp karşı taraftan çıkmanız 42 dakika sürerdi. Yani 8 bin mili bir saatten kısa sürede aşmış olurdunuz.
3- KADINLARIN KALBİ ERKEKLERİNKİNDEN HIZLI ÇARPAR
Falanca üniversitesinin filanca bölüm başkanı geçen gün bu gerçekliğin altını çizmiş. Kadınların kalbi erkeklerinden hızlı çarpıyor. Bilim bu. Boru değil.
Erkeklerin kalbi dakikada ortalama 70 kez çarparken, kadınların kalbi tam 78 kez çarpıyor.
Hani diyorlar ya kadınlar Venüs'ten, erkekler Mars'tan dünyaya gönderilmiş uzaylılar diye... Uzayı bilmem ama, birbirine bu kadar benzer görünüp bu kadar farklı dinamiklerle işleyen iki organizma işte. Kalpleri bile aynı frekansta çarpmayı beceremiyor. Ve düşünün ki bu iki insan formu, birbirine aynı görünen bu iki farklı kalple/beyinle his besliyor. Burada bir uzlaşma söz konusu olabilir mi? Anlaşmazlıklar doğuştan değil mi? Anlamayı denemek yerine olduğu gibi kabullenmek... Daha kolay değil mi?
4- EN İYİ KAŞ ALMA YÖNTEMİ İPTİR
Son dönemlerde usturayla kaş almaya kalkan berber ablalarımız olsa da dünyaca kabul edilen en iyi kaş alma yöntemi hala nenelerimizden kalan ip kullanmak. Onu ağada yapmak ve lazer epilasyon takip ediyor.
5- MINNIE MOUSE'UN ASIL ADI MINERVA MOUSE'TUR
İlk kez 1942 yılında yayınlanan çizgi roman THE GLEAM'da kullanılmıştır. Eserin yaratıcıları Merril de Maris ve Floyd Gottfredson'dur.
6- EN YAKIN ARKADAŞLARIMIZA YALAN SÖYLÜYORUZ
Wishbone uygulamasında 11.256 insanın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, katılımcıların %53'ü gerçeği söyleyip en iyi arkadaşlarını kaybetmek yerine pembe yalanlara sığınıyor.
7- TAMPON BEKARET BOZMAZ
Bu açıklama ilk kez 1940 yılında yapılmış. Yanlış duymadınız. 1930 yılında Tampax ilk hazır tamponu rafa koyduğundan beri süren bir mit bu. Günün sonunda bir kere de benden duymuş olun: Tampon bekaret bozmuyor.
8- İNSAN VÜCUDUNDA BEŞ MİLYON KIL VARDIR
Bauman Medical Center'ın açıklamasına göre, yetişkin bir insanda ortalama beş milyon kıl hücresi var. Ve bunlar zamanla azalıyor.
9- DÜNYANIN %10'U SOLAKTIR
American Journal of Psychology'nin yayınladığı bir makaleye göre dünya nüfusunun sadece %10'u solak. Ve bu insanlar en az bir kreatif konuda yetenekli. Üstelik çok yönlü düşünebiliyorlar ve daha zekiler.
10- ROMA'DAKİ NEPTUNE ÇEŞMESİ ASLINDA NEPTUNE ÇEŞMESİ DEĞİLDİR
Roma'da Navona meydanında yer alan Neptune çeşmesi, 1574 yılında inşa edildi. O zamanlar basit bir çeşmeydi. 300 yıl sonra, 1878'de tasarımcı Antonio della Bitta, Roma mitolojisinin ünlü deniz tanrısı Neptün'ün ikonik heykelini çeşmeye yerleştirdi. Bu heykelde Neptün, bir ahtapotla savaşmaktadır.