Hayatta fayda göremeyeceğiniz şeyler var.
Özür dilemek faydalıdır mesela.
En rezil durumda bile onarıcıdır.
Vaktinde özür dilemek daha da faydalıdır.
Hayat kurtarır.
Üste çıkmak faydasızdır.
İnkar etmek faydasızdır.
İnat etmek faydasızdır.
İnatta ısrar etmek faydasızdır.
Söz üstüne söz söylemek, can yakmak, kalp kırmak faydasızdır.
İntikam almak faydasızdır.
Her şey zamanında iyi, her şey zamanında güzel.
Zaman geçtikten sonra, zamanında söylenmesi gerekenleri söylemek, faydasızdır.
Demiyorum ki herkesin anında görecek, bilecek, anlayacak zekası var ama...
Aklını kullanmak yerine gerinden davranmak, faydasızdır.
Ve faydasız şeyler yapmak, akıllı insanların işi değildir.
Hac parası biriktirmeden kabeyi tavaf edemezsin.
Kırdığın kalbi onarmadan af bekleyemezsin.
Yaşattığını yaşamadan son nefesini veremezsin.
Karma kaltağın teki, hayat da böyle bir sınav yeridir zaten.
En çok dönmek istediğinde, en çok dönmek istediğin yere...
Dönemezsin.
OLUR BÖYLE VAKALAR TÜRK POLİSİ YAKALAR
Polisle ilgili herkesin tuhaf anıları var... Benim de var elbette. En fantastik olanları şuraya ayırdım... Allah muhtaç etmesin. Allah düşürmesin. Başımızdan da eksik etmesin. Ne diyeyim?
1- ALKOL KONTROLÜNDE KOLONYA PANİĞİ
İsmi lazım değil bir arkadaşım vardı. Bir ara ben roman yazarken beni gece alır arabayla dolaştırır geri bırakırdı. O gecelerden birinde, Taksim'e giderken trafik polisi çevirdi. Bizimki kendinden emin. Ağzına alkol sürmemiş. Üfleyeyim diye atılacak. Tam kontrole girmeden önce, "Kanka" dedi "Sarımsak doğradım. Mantı yedim. Polise ayıp olmasın. Şu torpidodan kolonyayı ver de elime süreyim." Verdim kolonyayı. Aldı eline yüzüne sürdü. Polisin yanına yanaştık. Bunda bir artistlik. "Polis bey" dedi. "Benim kendi ağızlığım var onunla üfleyeyim." Polis tamam dedi. Bizimki bana döndü "Kankacım aç bakayım torpido gözünü ağızlıklar orada." Manyak nereden bulduysa bi dünya alkolmetre ağızlığı almış, yığmış torpido gözüne. Verdim. Polis taktı. Bu derin derin üfledi. Anam! O ne! 49 promil alkol. İnanamadık. Polise laf anlat kolaysa. Dedim ben şahidim şimdi kolonya sürdü her yerine. Polis gülümsedi. Kolonyanın alkolü alkolmetreyi etkileyebiliyormuş. Bir yaşımıza daha girdik böylece. Bastık yolumuza gittik tabii. 50 promil olsa ne yapardık, bilemedik.
2- 155'İ ARARIM!
Geçen gece arkadaşlarım bir arkadaşımızı eve bırakıyor. Sabah olayazmış. Bizimki taksiden inip şakasına öndeki polis otosuna, "Polis bey ben bunlardan şikayetçiyim. Beni tehdit ediyorlar" diyor. Kafalar güzel. Polis taksideki iki kız arkadaşıma gidip "Gidin buradan yoksa 155'i ararım" diyor. Bizim kızlar şok. Polisin polisi aramasına mı gülsünler, diğer arkadaşımızın dalgasına onları şikayet etmesine mi kızsınlar bilemiyorlar. Polise özetle arkadaşımızın çok alkollü olduğunu ve şaka yaptığını anlatıyorlar. Polis tekrar tehdit ediyor: "Gidin yoksa 155'i ararım!" Abicim sen polissin zaten. Niye polisi arıyorsun? Kıllanıyorsan atsana nezarete.
3- POLİS ÇEVİRMESİ
Sene 2002. Lise mezuniyetinden çıkmışız. Esra, Onur, ben. Bir taksiyle Eve dönüyoruz. Polis taksiyi durdurdu. Onur'u indirdi. "Sen bu kızlarla ne yapıyorsun?" diye sordu. Ne yapabilecekse? Çocuk sekiz oldu mezuniyetten dönüyoruz diye anlatırken. Hepimiz yine alkollüyüz. Ama daha da iyisi ben reşit değilim. Polis bizi taksiden aldı. Ekip otosuna oturttu. Kimlikleri aldı. İnceledi. Götürecek karakola. Saat olmuş sabaha karşı üç. Annemi aradım. Polisle konuşturdum. Daha mutahassıp giyinmemiz konusunda polisten zılgıtımızı yedik. Taksiye döndük. Esra'lara gittik. Sabaha kadar titredim uyuyamadım. Üç dakikada bir Esra'yı dürtüp şöyle diyordum: "Kanka, bizi fişlediler mi acaba?"
4- EVİN KARŞISINDA BİRİ DURUYOR
İki üç sene önce bir ara kapımda nöbetleşe adamlar bekliyordu. Çalışma odası sokağa bakıyor. Adamlar karşı kaldırımda durup odaya bakıyor. Adamlarla göz göze geliyoruz beni bir kıllanma alıyor. Aklıma neler geliyor anlatamam. Peşimde karanlık güçler var sanırsın. Anında arıyorum polisi. Geliyorlar. Sokakta devriye gezen polislerle kanka olmuştuk bir ara. Her gece gelip bakıyorlardı, benim eve bakan var mı diye. Allah razı olsun ya. En sonunda "Arzum Hanım siz biraz kuruntu yapıyor olabilir misiniz?" dediler bana. İnanmadılar. Ama gerçekti. Karanlık güçler peşimdeydi.
5- POLİSLE DEVRİYE KEYFİ
Sene ya 2008 ya 2009. Yalan olmasın. Şimdilerde köşe yazarı olan bir arkadaşımız, bir fantastiklik yapmış ve o dönem kentsel dönüşüme giren Tarlabaşı'nda renove edilmiş eski ahşap evlerden birine taşınmış. Oğlan iddialı. Burası yeni Cihangir olacak. Güvenli olacak diyor. Eskisi gibi değil diyor. Önemli olan onun inanması tabii. Biz misafiriz. Bir grup arkadaş Uğur'a yemeğe gittik. Yedik içtik, güldük eğlendik. Çıkışta iki erkek arkadaşımla yürüyoruz. Taksiye bineceğiz. Benim üstümde yine bir post. Ayakta stilettolar. Tam Cartoon Otel'in önünde çiçekçi bir çocuk yanımıza yaklaştı. Çiçeği koluma dayadı. İt. O arada çantamdan telefonumla cüzdanımı yürütmüş. Peşinden koştuk. Ara ki bulasın. Gittik Beyoğlu Emniyete. Verdik ifademizi. Telefonu o zamanki erkek arkadaşım bir ay önce hediye etmiş. O zamanın akıllı telefonu. Bütün röportaj kayıtlarım içinde. Telefon numaraları... Her şey. Cüzdanda değil telefondayım. Bunlar bir iki kişiyi aradılar, falanca mı yapmıştır dediler. Sabıka dosyaları açtılar. Yalandan fotoğraflar gösterdiler. Ve gazeteci olduğumu öğrenince beni ekip otosuna attıkları gibi Tarlabaşı'nın arka sokaklarında devriye gezdirdiler. Saatlerce! Sanki çocuğu bulabileceğiz. Otele girdik. Kameralar çalışmıyor. Mobese kameraları, çalışmıyor. Taksi durağındakiler üç maymunu oynuyor. Belli ki hepsi çocuğun kim olduğunu biliyor. Sabaha karşı karakola dönünce dediler ki, "Siz o telefonu unutun. Çocuk da bulunmaz. Kapkaç deseydiniz bulunurdu da siz dikkatsizlikten tırnakçılığa uğramışsınız. Cezası bile yok." Vay beni dedim kendi kendime. Sordum polise "Peki, bizim güvenliğimizi kim sağlayacak?" Polis dedi ki "Kendiniz. Ve bu saatte sokakta gezmeyeceksiniz!" O gün aldım dersimi.
Diyorum ya size, Allah kimsenin eline düşürmesin, kimseye muhtaç etmesin. Amin.
Hayırlı hafta sonları, neşeli günler olsun.
Haydin selametle.