Evrenle ve enerjiyle ilgili pek çok şeye inanırım. Yıldızlara, gezegenlere, uzaya ve bizi birbirimize görünmez bir şekilde bağlayan o kuvvetli bağlara. Tanrıya bir şekilde inanırım. Onu aradığımız yerin değişken olduğuna da.
Aşka bir yere kadar inanırım. Bence iki insanın imkansızlığı ne kadar fazlaysa o kadar artar aşk. Birini görmediğiniz zaman kafanızda kurduğunuza inanmak, kafanızdakini sevmek kolaydır çünkü. Temas arttıkça, gerçeğin ağırlığı göze batmaya başlar. O yüzden biraz mesafeye de inanırım. Biraz alan.
Özlemek için biraz zaman.
Her insan birbirinden bağımsız birer organizmadır aslında. Ve işin tuhafı bir o kadar da bağlıdır birbirine. Dediğim gibi… İnandığım o kozmik güçlerle. Aşk, bu bağlardan birincisi, sonuncusu, en kuvvetlisidir. Aşk, her şeydir.
Hırs her şeydir demiyorum bakın. Terk edilme korkusu her şeydir demiyorum. Aşk her şeydir diyorum.
Saf olan gerçek olan, her şeye rağmen olan aşktan söz ediyorum. İşin içine çıkarlar girdikten sonra aşk, aşk olmaktan çıkıyor çünkü. GDO enjekte edilmiş kare karpuza dönüyor. Şekli, şemali, hudutları belirlenmiş, olması gerekenin dışında, tatsız bir şeye.
Korkarım ki ayrılıklar da o noktada baş gösteriyor. Birini, bir şeyi olduğu gibi kabullenmiyoruz çoğu zaman. İstediğimiz şekle sokmaya çalışıyoruz. Sırf işimize öyle geliyor diye. Bunun altını kırmızı kalemle çizmek istiyorum: İŞİMİZE ÖYLE GELİYOR DİYE! Bir insanı istediğiniz insana evirmeye çalışmanın bundan başka bir izahı yoktur çünkü. Tamamen içiniz rahat etsin, keyfiniz kaçmasın diye birine sınırlar çizmenin bundan başka bir açıklaması yoktur.
Siz mutlu olun diye başarılı, düşünceli, romantik, sadık, ilgili olacaksa bir insan… Olmaz olsun. Sırf siz rahat edeceksiniz diye, içinde taşımadığı sevgi kırıntısını üstünüze kamyon dolusu gül olup dökecekse olmaz olsun. Öyle aşk olmaz çünkü. Öyle bir sevgi biçimi yok. Bu bir bencillik biçimi. Faydacılık biçimi.
İçinizdeki korkuların dışa vurma biçimi.
Bana gelen mailler, mesajlar ve yakın çevremde gözlemlediğim kadarıyla, neredeyse bütün ilişkiler tam da bu nedenle bitiyor. Ortada harika giden bir şey var mesela, taraflardan biri dahasını istiyor.
Hepsini. Karşısındakini ele geçirmeyi, kuşatmayı, kısıtlamayı.
Siz kendinizde birini kısıtlayacak yetkiyi nereden görüyorsunuz kuzum? Birine sınırlar çizecek cesareti nereden buluyorsunuz? Kendinizi bu kadar şaşmaz ve doğru bulmayı nasıl başarıyorsunuz? Koyun bu soruları bir kenara, örneklere inelim… Daha geçen hafta bir arkadaşım, defalarca uyarmama rağmen, erkek arkadaşının hayatına aşırı derecede müdahale ettiği için ayrılığın eşiğine geldi. Çocuk artık dayanamayıp “Beni boğuyorsun” demiş kıza. Konu, kızın her konuda çocuğu iğneleyip yaşam biçimini eleştirmesi.
Sürekli tekrarladığım, bas bas bağırdığım bir gerçek var, insanları değiştiremezsiniz! İnsanlar onlarla karşılaştığınız anda ne ise ayrıldığınız anda da o olurlar. İnsanlar istiyorlarsa sizinle beraber dönüşürler. Demiyorum ki bir insan aşktan önce ve sonra aynı kalır. Aşk insanı dönüştüren bir şeydir.
Ama siz, tek başınıza baskı yaparak birini dönüştüremezsiniz. Baskı yaparak bir şeyi değiştiremezsiniz.
Öncelikle karşınızdakine size olan hislerini tartma fırsatı vermek durumundasınız. Eğer o fırsatı vermezseniz, zaten daralıp kaçacaktır. Eğer ki ortada gerçek bir duygu varsa, zaten birlikte olduğunuz insan kendi hayatını sizinkine uyumlandırır. Uyumlandırmak istemiyorsa da anlaşamadığınız noktada yollarınız ayrılır.
Birinin telefonunu karıştırarak, arkadaş seçimine müdahale ederek, yaşam tarzına hakaret ederek onu ele geçiremezsiniz. Bu tip aptalca oyunlar, sadece kadınların üzerinde işe yarar. Çünkü kadınlar kendilerini suçlu hissetmeye çok müsait canlılardır. Bir kadına kendini suçlu hissettirerek onu istediğiniz gibi yönetmeniz mümkündür. Ama erkekler, suçluluk duygusundan nefret ederler. Suçluluk duygusundan kaçarlar. Onlara kendini suçlu hissettiren her şey anksiyete nöbeti geçirip mevcut ortamdan uzaklaşmalarına yol açar.
Olayı bir başka yönden ele alalım. Kadınlar eleştirilmeye erkeklerden çok açıktır. Erkekler eleştiriye tahammül edemezler. Egoları zedelenir. Hakarete uğramış gibi hissederler. Dolayısıyla birlikte olduğunuz insanı ne kadar çok eleştirirseniz, o kadar çok kaybetmeye yaklaşırsınız kızlar. Gerek de yok. insanlar size sormadığı sürece değerli fikirlerinizi beyan etmeyin. Ciddi anlamda rahatsızlık duyduğunuz bir durum varsa, bunu karşınızdakinin kişilik haklarına saldırmadan ifade edin.
Ve şu hayatta her zaman haddinizi bilin ki, haddinde hududunda muamele görün. Birlikte olduğunuz insanın hayatına, seçimlerine saygı duyun ki, saygı bulun. Karşınızdakini sıkıca tutun. Ama sıkmadan.
Gevşekçe tutulan şeyler insanın elinden kayıp gider. Sıkılan şeylerse ölüp gider. Dengeyi bulmazsanız eğer…
ARZUM’LA SEN DE YAPABİLİRSİN KONU:
Sevgilinin hayatına saygı duymak
1- Arkadaşlarını hiç sevmiyorum
O da seninkileri sevmiyorsa ne yapacağız? Arkadaşlarına bayılmıyorsan, asgari müşterekte görüşürsün. Onlar da istedikleri zaman görüşürler. Bir erkekle asla arkadaşları üzerinden kavgaya girme. Şahsiyetsiz herifin teki değilse sen kaybedersin.
2- Onu bunu layklıyor kıskanıyorum
Sen de laykla. Durumu eşitleyin. Göze göz sadece daha fazla körlük getirir ama bunu da unutma. Başkasıyla ilgilendiğine inanıyorsan, belki de aranızdaki bağ o kadar kuvvetli değildir.
Bunu kabullen. Karşındaki insan vazgeçemeyeceğin biriyse o bağı kuvvetlendir.
3- Çok içiyor, çok geziyor, yaşam tarzı çok savruk
İçip içip saçmalamıyorsa, ona buna sarkmıyor, seni aldatmıyorsa, herkesin kendi karaciğerinden sorumlu olduğunu unutma. Çok geziyor? Sen neden duruyorsun? Herkesin kendi hayatı olması gerekiyor. Herkesin kendi arkadaşları olması gerekiyor ki aranızdaki sosyal ortam bağı olmasın. Aranızdaki oyalanma bağı olmasın. Aranızdaki gerçek bir tutku olsun. Ayrıca sen kimsin ki bir insanı hizaya getiriyorsun?
4- Giyim tarzını/saçını hiç beğenmiyorum
Bravo! Aldın ve istediğimi giydiririm diye düşündün değil mi? Karşındaki de oyuncak hamuruydu zaten. Sen ne istiyorsan onu yapacak. Sevgilisinden sarışın olmasını isteyen erkek gördüm. Sevgilisinden sakalını kesmesini isteyen kadın gördüm. Bence ikisinin birbirinden bir farkı yok. karşınızdakini olduğu gibi mi seviyorsunuz, koşullu sınırlı mı? Sizi insan içinde temsil edemeyeceğine inanıyorsanız, zaten uzak durun o şahıstan.
5- Benimle yeterince ilgilenmiyor
O ilgilenmiyorsa sen ilgilen. Yine de sana yeterince vakit ayırmadığını, seninle görüşmek istemediğini düşünüyorsan koparır atarsın bir yerden sonra. Hiçbir ilişki ittire kaktıra yürümez. Tıpkı arkadaşlıkta olduğu gibi sevgililikte de bir insanın size vakit ayırması gerekiyor.
Ayırmıyorsa, bahane üretiyorsa, sallıyorsa, yolunuza gidin. Kalbinizi yormayın.