"Sadece aşk ve ölüm değiştirebilir her şeyi." -Halil Cibran, Kum ve Köpük
Bir insan ilişkisinin ne başında ne de sonunda telaffuz edilmemesi gereken cümleler var.
İki insan arasında gözle görülmez, sözle kurulmaz akitler var.
Zamanın insana hediye ettiği bazı bağlar dururken, zamanla kurulamayacak bağları bulduğumuz anlar var.
Yani bazen, gökten üç elma düşmüşken ve ikisi safi kurtlanmış-çürümüşken, üçüncüyü paylaştığımız günler var.
Hayat o kadar basit değil bazen.
Düşüncelerle kontrol etmeye çalışsak da, kalbin aşamadığı duvarlar var.
Ve buna mukabil, insanın korkuya, yalana, boş sözlere kanıp harcadığı kısa tarihinde, duyduğu hiçbir şeye inanmadığı bir nokta var.
O noktadan sonra kulaklar çıkıyor devreden.
Gözler iptal oluyor.
Gerçeğin bulunduğu yer orası.
Ne hissediyorsan, gerçek o oluyor.
Gerçek sen oluyor...
Gerçek sözden ötede duruyor.
Her zaman.
Tanrı, "Oku"dan önce bir şey fısıldamışsa eğer ve bu duyulmamışsa, o söz muhakkak "Kulağınla duy, kalbinle dinle"dir.
Şüphe götürmez bir biçimde, gerçeği duyabilen tek organ, insanın kalbidir.
Bu yüzden verilen sözlerin, edilen yeminlerin bir anlamı yoktur yer yüzünde.
Bilakis...
Sözler, hissettirilenden farklı minvaldeyse, söyleyeni hükmen yalancı, söyleneni mağdur eder.
Çok konuşan insanlar çok yalan söyler...
Dikkatli insanlar yalanı cümle arasından seçer.
Dünyanın akıllı-aptal dengesi de bunun üzerine kurulur zaten...
İnsan bazen görür, duyar, bilir...
Ve yine de inanmak istemez...
Ona da duygusal körlük denir.
Genelde insanın egosu ne kadar yüksekse, duyduklarına inanma potansiyeli o kadar yüksektir.
İnsanın özgüveni ne kadar düşükse, hoş sözlere kanma ihtimali o kadar gelişmiştir.
İnsan ne kadar yalnızsa, o kadar kandırılabilir bir hale gelir sanırlar...
Oysa insan yalnız kalmaktan ne kadar korkuyorsa, o kadar kolay ele geçirilebilir.
Dünya, kendini akıllı sananın karşısındakini aptal yerine koyarak geçinme yeridir...
Dünya, kendini biri-bir şey sananın bütün iyi şeyleri üstüne alınıp kötülükleri karşısındakine mal etme yeridir.
Dünya, çakalın, iyi niyetli olanı alt edebileceğini zannettiği bir cenk yeridir...
Oysa bilinmeyen şey, insanların çoğunun duydukları yalanlara, aptallıklarından ya da asaletlerinden değil, nezaketlerinden sustuklarıdır.
Hepimiz birilerine inanmak isteriz.
Hepimiz birilerine güvenmek isteriz.
Hepimiz bir şeyden emin olmadığımızda, yalan da olsa iyi sözleri yüksek sesle duymak isteriz.
Hepimiz zaman zaman kandırılmak isteriz...
İnsanız çünkü.
Hepimiz etten kemikteniz.
Tam da bu nedenle tarihin bir gününde biri bana dönüp "Biz şimdi neyiz?" demişti.
Yüzüne dikkatle bakıp "Vallahi ben insan olmaya çalışıyorum da, senin adına konuşmak istemiyorum" demiştim.
Biz şimdi hiçbir şeyiz.
Bir şey olmaya çalışırken ölüp gideceğiz.
Hepimiz.
Hatırlatma: Bugün Tüyap Alfa standında 12.00-14.00 saatleri arasında imza veriyor olacağım. Gelirseniz tanışır, sohbet eder, imzalaşırız.
Keyifli pazarlar.