"İnsan karanlık, dipsiz bir kuyudur. Acısının derinliklerinde boğulur." - Aslı Erdoğan
Söylemek istediklerimi dümdüz, hiç dolandırmadan söylemek isterdim.
Ne yazık ki sözler, hissettiklerimizin yanında boşa çıkıyor çoğu zaman.
O yüzden lafı dümdüz değil, dolandıra dolandıra anlatacağım.
Elimden geldiği kadar kısa tutacağım yazıyı...
Korkmayın.
Eminim alim olmak gerekmeyecek ne dediğimi anlamak için...
Aklı olan anlayacak.
Olmayan olduğu kadarıyla yaşayacak.
Güveni güvensizlikle değiştirdiğimiz günlerin içindeyiz.
Dünyanın iyi bir yer olmadığı gerçeğine hepimiz haiz.
Her an gelecek tehlikenin korkusunda, tetikte...
Tüylerimiz hep diken diken yaşıyoruz artık.
Bir gün olaysız geçse, bir gün çok gülsek, ertesi günün kabusuyla ürperiyoruz o an.
Bir an sonrası karmaşa...
Bir an sonrası bulanık.
İnsanı akıl hastalığına sürüklemekten başka bir işe yaramayan günler, göktaşları gibi yağıyor üzerimize.
Son kalan umudumuzu korumaktan aciziz.
İçimizdeki %50'nin adı öfke...
İçimizdeki %50'yi içeride zor tutuyoruz.
Selam verip borçlu çıkmaktan yorgunuz artık.
Selam bile vermiyoruz.
Akıl verip duranlardan sıkkınız artık...
Kimseye fikrini sormuyoruz.
Herkesin kendine göre bir duvarı, kendine göre sebepleri var.
Hoşgörmekten bile bezginiz artık...
Hoş göremiyoruz.
Boş boş bakıyoruz birbirimize.
Bir iyi anın, bir minik duygu kırıntısının bir saniye sonra suistimal edileceğinden emin...
Ne gidebiliyoruz ne kalabiliyoruz.
Öyle ortada.
Sıkışıp kaldık dünyaya.
Sabahları uyanıyoruz...
Yaşamak için net bir nedenimiz yok.
Her gün bir öncekinin tekrarı...
Daha büyük bir felaket senaryosuyla.
Suni bir gündem bombardumanı altında geceleri kalitesiz dizilere, gündüz kuşağında evlendirme programlarına maruz kalıyoruz.
Kimse demiyor böyle bir dünyada evlenip üresen ne işe yarayacak diye...
Herkes Mürüvvet teyzeyi görmenin hasretinde...
Herkes düğün olsa da tepinsek, çocuk doğsa da sevinsek derdinde.
O çocuk böyle bir ümitsizlik tufanında nasıl büyüyecek, kimse düşünmüyor.
Kimse kimseyi düşünmüyor aslında...
Herkes kendini, en çok kendini düşünüyor...
Herkes bir diğerini, kendini ilgilendirdiği ölçüde düşünüyor...
Kendi hayatında kapladığı yer kadar önemsiyor...
Yoksa birbirimizin hiç umurunda filan değiliz, kandırmayalım kendimizi.
Aşk meşk filan hak getire artık.
Her şey bir kol mesafesi.
Çaba sarf edilmeden elde edilen her şey hükümsüz.
Duygular bile tek kullanımlık.
Vicdanımız buhar olmuş.
Kalplerimizin yerinde dev taşlar oturuyor.
Zorla ki kaldırabilesin...
İnan ki sevebilesin.
İnanmıyoruz.
Haksız da değiliz.
İnanmak için bir neden bulamıyoruz.
Büyük bir kabus gibi çökerken üzerimize her yeni gün...
Ben her gün doğan güneşe gözümü açıyorum...
Devam etmek için bir neden ararken kendime, tam olarak şöyle hissediyorum: Ölümsüzlüğün sırrını bulmuş Ve sonsuza dek dünyaya hapsolmuş gibiyim.
Artık hiçbir şey eskisi kadar çekici değil.
Artık hiçkimse eskisi kadar güzel değil.
Söyleyeceklerim bu kadar kısa ve derin.