"Hayal kırıklığı illüzyondur sevgili gönül dostlarım. G.tünüzden uydurduğunuzu başkasına yapıştırmaya kalkınca ortaya çıkar." -Bitli Pileyboy
Bütün cümlelere "ben" diye başlayan insanlardan korkarım.
Bütün dünya kendi etraflarında dönüyor sanırlar.
Bütün cümlelere "sen" diye başlayan insanlardan korkarım.
Suçu hep karşılarındakine atarlar.
"Biz" demeyi becermek zordur mesela. Kurumsal kültürün en büyük göstergesidir.
Ve bazıları "biz" dediğiniz anda sizi kendilerine ait bir şey sanırlar.
Ben onlardan da korkarım.
Birini sahiplenmekle malın sanmanın arasında fark vardır çünkü.
Birini koruyup kollamakla onun hayatını yönetmeye çalışmanın arasında fark vardır.
İnsan sevdiği şeyleri yönetmeyi denemez.
Güvenmediği şeyleri yönetir.
En azından biri beni yönetmeye kalktığında bana güvenmiyormuş, beni sevmiyormuş gibi gelir.
Ve bütün bu duygular uçlarda gezinen, karşındakini yoran, rahatsız eden duygulardır.
Derdini olduğu gibi söylemeyip hıncını başka yerden çıkarmaya çalışan insanlardan da korkarım.
İnsan ilişkilerini koyu çerçevelere koyup değerlendirenlerden, işine gelmediği şekilde davrandığınızda küsüp gidenlerden, sizi kalıplara hapsetmeye çalışanlardan, korkarım.
Bir insanın önüne sırf canınız istiyor diye yalandan sevgi sözcükleri yığıp onu idare edemezsiniz.
Satın alamazsınız.
"Sen benim dostumsun" diyip zerre dostluk göstermediğiniz birinden dostluk bekleyemezsiniz.
Göstermediğiniz şeyi alamazsınız.
Her şeyin bedelini ödemek gerekir.
Bedelini ödemeden sahip olduğunuz her şey, hırsızlık demektir.
Bu hayatta insanlar emir eriniz değildir sizin.
İnsanların duygularını, hayatlarını, zamanlarını yönetemezsiniz.
Herkesin bir birey olduğunu kabullenmeden huzur yüzü göremezsiniz.
Herkesin kendi kararlarını, kendi kararları kadar yaşadığını görmezden gelemezsiniz.
Hayatı iş yeriniz, insanları da çalışanlarınız zannederseniz eğer, ağlamadan bir gün geçiremezsiniz.
Herkesin size istediğiniz gibi davranmasını beklerseniz, mutsuzluğa yenik düşersiniz.
Küçük acılarınızdan büyük evler inşa ederseniz kendinize, başınız sıkıştığında hep acıya dönersiniz.
Size bin kere iyilik etmiş birinin bir tek "yanlışını" gördüğünüzde küfrederseniz, bu dünyadan kimsesiz göçersiniz.
İnsanlar tek tip değildir.
Duygular herkesin travma tarihinde farklı şekillenir.
Elbette ki tepkiler de.
Kendi kısıtlı sınırlı tarihiniz üstünden tüm dünyayı yargılamayı denerseniz, kendi içinizde hep yetim hırkasını giyerseniz, gerçek size uzak düşer.
Ve elbette ki siz de gerçeğe.
Kafanızdaki acı kurguda boy vermeye çalışırken girdaba kapılır boğulur gidersiniz işte.
En doğruyu yaptığınıza kayıtsız şartsız inanırsanız, her zaman yanlışı seçersiniz.
Diğerlerinin sesine kulaklarınızı tıkarsanız, kalbinizin sesine sağır olursunuz.
Baş edemediğiniz durumlarda sinir krizlerinin arkasına gizlenirseniz, hayatınızı delilik sarar.
Deliliğinize yenilirsiniz.
Kendine, kendi deliliğine yenilmiş bir insan kadar acıklı hiçbir şey olamaz.
Siz en iyisi bahçenize uzanın, balkonunuza çıkın, havuz kenarına ya da sahile kaçın. Soğuk bir şey söyleyin. Bir kitap açın. Kalbinizin atışına kulak kesilin.
Hala atabiliyor, sevebiliyor, inanabiliyor diye neşelenin.
Dünyada insanın kalbinin her şeye rağmen çarpabiliyor olmasından büyük bir nimet yok bence.
Suçlamayı bırakın.
Korkuları rafa kaldırın.
O anda kalın.
O an, eviniz olsun.
Daha çok sevmeyi deneyin...
Ve en çok kendinizi sevin.
Kendini çok sevmeyen insanlar hiçbir şeyi sevmeyi beceremezler.
Hayırlı bayramlar.
"Ben" demeyi bırakın!
Haberin Devamı