"Hepimiz için yetişkin çağımızda yapacağımız en zor yolculuk, ailemizin evine olandır. Böyle bir ev ziyareti, bizi bugünlere getiren çocukluk anılarımızı hatırlatır. Sadece aile üyelerimizle değil, eski benliğimizle de yüzleşiriz."
Yüzleşmek.
Hayatta en çok kaçtığımız şey.
Gerçeklerle yüzleşmek.
Hayatta ödümüzü en çok patlatan şey.
En azından benim için böyle.
Kafamın içi güzel bir yer ve orada kurduklarımla mutluyum ben.
Dışarıdan gelebilecek herhangi bir gerçeklik emaresini kayıtsız şartsız reddetmeye hazırım da.
Çünkü bilmek, bir şey yapmayı gerektirir.
Fark etmek, eyleme geçme zorunluluğunu doğurur.
Oysa pek çoğumuz, rahatımız bozulsun istemeyiz hiç.
İşler olduğu gibi kalsın, mevcut düzen ve algımız bozulmasın isteriz.
Bir şeyi, gerçeği fark etmekten ölümüne kaçmamız da bundandır zaten.
Öyle olduğunu düşündüğün şeylerin artık öyle olmadığını görmek, kırar parçalar insanı.
Ve yeniden yapılandırmak zaman alır.
Bazılarınızın bildiği üzere Antalyalıyım ben.
Ortaokulu Kaleiçi barlar sokağında okudum.
Bir zamanlar şehrin en janjanlı caddesi olan Işıklar'da büyüdüm.
Sonra babamın işi için İstanbul'a yerleştik.
Ve işte hayat değişti gitti...
Uzun yıllar bütün bağlarımı kopardım Antalya'yla.
Kimseyle görüşmedim.
Bensiz yaşadıkları hayatları kıskandım arkadaşlarımın.
Onlardan uzak kaldığım için kendimi hep eksik hissettim de bir yerde.
Birkaç sene evvel yeniden buluşmaya başladık.
Ve ben, yılda bir kez onları görmek için Antalya'ya gider oldum.
İnsana kendini evde hissettiren şey, başının üstündeki dam değil...
Sevdiği insanlar.
Sevildiğini hissettiği anlar.
Hayatınıza sonradan kim girerse girsin, sizi asıl halinizle bilen insanlar...
Beraber büyüdükleriniz.
Şimdi günün sonunda bakınca hepimiz farklı yerlerdeyiz.
Kızların hepsi normal hayatlar sürüyorlar en azından.
Evlendiler, "makul" birer işleri, kariyerleri var.
Birbirimize çocukken de hiç benzemezdik.
Hala benzemiyoruz.
Zaten mesele benzerlik değil...
İnsanları birbirine iyilik bağlar.
Benzerlik koparır.
Bu yaz ortaokul kız grubumuzun son bekarı Elif'i evlendirdik.
Önce İstanbul'da kendi kardeşimin düğününe katıldım ardından Antalya'ya Elif'in kınasına, düğününe yetiştim.
Söz verdim diye Angara'nın Bağları'nda göbek bile attım.
Ben... Göbek attım!
Çünkü hayat böyle bir yer...
Çünkü hayat, birbirimize bir göbeklik, bir halaylık borcumuz olan basit bir yer.
Onu zor hale getiren bizleriz.
Hayat, çocukluk arkadaşlarına, anılarına sıkı sıkıya tutunman gereken bir yer.
Ne yana savrulursan savrul, doğru yönü onlara bakarak bulacağın bir yer.
Hayat, ailenin evine/evlerine girdiğinde hissettiğin huzur.
Büyüdüğün plajda güneşe karşı içtiğin kahve.
Yürüdüğün sokaklarda amaçsızca dolaşıp gelene geçene selam verdiğin kendi küçük krallığın.
Hayat, artık aynı olmadığını bildiğin her yeri, herkesi aynı coşkuyla sevmek.
Hayat bu kadar basit işte.
Her zaman söylüyorum.
Ben unuturum.
İnsanları, yüzleri, sesleri, olayları.
O benim kendi problemim.
Ben geçen yıl flört ettiğim çocuğun adını hatırlamıyorum.
Ama konumuz bu değil zaten...
Genel olarak,
İnsan her şeyi unutur.
Bir tek ne hissettiğini unutamaz.
Rüyada da olsa, gerçekte de...
İnsan, ne hissettiğini unutamaz.
Her şeyi inkar edebilirsiniz şimdi.
Eve dönüp gerçekten sevdiklerinize sarılmak yerine, yaşanmış her şeyi yok sayıp yeni biri olduğunuza kendinizi kandırabilirsiniz.
Ve yine de içinizde oluşacak o boşluğu, kimseyle kapatamazsınız.
O hislerin yerine başka şeyler koyamazsınız.
Ben arada bir eve dönüyorum.
Aslında kim olduğumla, nereden nereye geldiğimle ve bir sonraki hedefimle yüzleşiyorum.
Beni ben olduğum için seven insanları kucaklıyorum.
Ailemle vakit geçiriyorum.
Ve aslında kime, nereye ait olduğumu hatırlıyorum.
İnsan bu dünyanın sürgünü zaten.
Anasının karnından koparıldığı anda başlıyor sürülmeye.
Bu dünyada gidecek yer çok az.
Sevilecek insan çok, sevecek zaman çok az.
Ölmeden önce sevebileceğiniz kadar sevin o zaman.
En çok da geldiğiniz yeri, eski halinizi, eski insanlarınızı sevin.
Onlar yanınıza kar.
7 MEKANDA ANTALYA
Rus turistleriyle nam salan cennet memleketimin tek özelliği ağustosta 60 dereceyi bulan hava sıcaklığı değil elbette. Çok güzel mekanları da var. Bu arada şehrin içinde Rus turist yok. İngiliz, Fransız ve Almanlar var. Şimdi size Antalya'nın içinden geçmek için 7 lokasyon.
07 AU 1984, sağa yanaş...
1-Leman Kültür
Atatürk Caddesi'nin hala en sevdiğim yeri. Her gidişimde uğrar yemek yerim. Servisi muhteşem. Garsonları muazzam. Yemekleri harika. Gidin görün.
2-Mermerli Plajı
Restoran/plaj. Falezlerin üstünde süper bir işletme yapmış adamlar. Antalya kadar eski ve kıymetli. Neredeyse hiç Türk yok. Servis elemanları çok terbiyeli. Manzarası harika. Kaleiçi'nde olması da cabası. Şehrin içinde kalıyorsanız, denize girmek için bir yere gitmeye ihtiyacınız yok.
3-Martılı Sitesi
Antalya'daki tek denize sıfır yazlık site. Lara'da. Fırsatınız varsa ve Antalya'da tatil yapacaksanız bu siteden ev kiralamanızı tavsiye ederim. Bizim aile sitenin ilk sakinlerinden. Dolayısıyla orada büyüdüm sayılır. İnanılmaz güzel bir plajı var. Bodrum'da yeni açılan beach'ler bile yanında prematüre kalıyor. Elbette ki şehrin belli başlı insanları bu sitede ev sahibi. Dolayısıyla insan kalitesi yüksek. Yatırımcılara tavsiye.
4-Public Lara
Bu yaz mekan seçimini Elif'e (Soydan) bıraktık. Yeni gelin kızımız bizi en cici yerlere götürdü. Public'e de bayıldım. Yemekler güzel, müzikler güzel, crowd'u güzel. Bir saat diye oturup gece üçte kalktık. Siz düşünün.
5-Barınak Balık Evi
Antayla'da rakı-balık yapmak için süper bir mekan. Mezelerine hasta oldum. Atmosfer güzel. Personel ve servis başarılı. İnsanların aileleriyle rahatça içebileceği keyifli bir mekan.
6-Şanlı Ocakbaşı
Bu da Seda ve Ergin'in keşfi oldu. Ben et yemiyorum ama mezelerle gayet güzel idare ettim. Söylendiğine göre Antalya'nın en iyi et yapan ocakbaşı burasıymış. Usta süper tatlı adam. Zaten mekanın sahibi. Biz pazar gecesi gittik. Full çekiyordu. O kadar da popüler.
7-Haylaz
Antalya'nın en yeni, en popüler canlı müzik mekanı. Eski Lara yolu üzerinde. Geç saatlere kadar açık. Türk pop müziği seviyor ve eğlenmek istiyorsanız, muhakkak uğrayın.