Depremzedelere yapılanlar vicdanları yaraladı! Olayın perde arkasında yatan psikolojiyi anlattı
Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremler sonrası enkaz altındakileri arayarak ve sosyal medyada canlı yayın açarak dalga geçenler büyük tepki topladı. Daha sonra ise sırf dondurucu soğukların olduğu deprem bölgesine bazı kişilerce ihtiyaçtan çok uzak kıyafetlerin gönderildiğini ortaya çıktı. Uzmanlar tepki çeken bu olayların arkasında yatan psikolojiyi yorumladı.
YASİN ARSLAN | gazetevatan.com
Türkiye, tarihinin en büyük deprem ve yıkımlarından birini yaşadı. Tüm ülke tek yürek oldu, bölgedekilerin yaralarını sarmaya çalışıyor. Arama-kurtarma ekipleri gece gündüz demeden çalışıyor. Bölgeye gidemeyenler ise eşya, gıda, kan bağışı gibi yardımlarla desteklerini eksik etmiyor. Bu süreçte bazı insanların yaptığı ise bu kadar da olmaz dedirtiyor. Enkaz altındakileri arayıp dalga geçenler de var, deprem bölgesine topuklu ayakkabı ya da mayo gönderenler de. Türkiye, tarihinin en büyük deprem ve yıkımlarından birini yaşadı. Tüm ülke tek yürek oldu, bölgedekilerin yaralarını sarmaya çalışıyor. Arama-kurtarma ekipleri gece gündüz demeden çalışıyor. Bölgeye gidemeyenler ise eşya, gıda, kan bağışı gibi yardımlarla desteklerini eksik etmiyor. Bu süreçte bazı insanların yaptığı ise bu kadar da olmaz dedirtiyor. Enkaz altındakileri arayıp dalga geçenler de var, deprem bölgesine topuklu ayakkabı ya da mayo gönderenler de...
Discord üzerinden yayın açarak yardım isteyen bir çocuğa ulaşan kişiler, enkaz altındakiler ile dalga geçtiği haberi büyük tepki toplarken, iki kadının sosyal medyada açtıkları canlı yayında kullandığı ifadeler kan dondurdu. Bu gelişmeler sonrası ise sırf dalga geçmek adına deprem bölgesine abiye kıyafet, takma kirpik, makyaj malzemeleri, saten gecelikler, topuklu ayakkabı hatta kullanılmış iç çamaşırı dahi gönderenler insanları çilede çıkardı. Bu gelişmelerden sonra gazetevatan.com’a açıklamalarda bulunan psikolog ve hukukçulardan art arda uyarılar geldi.
"KİŞİLİK BOZUKLUĞUNA SAHİP BİREYLERLE BİR ARADA YAŞIYORUZ"
Yaşanan afet, doğrudan ya da dolaylı olarak tüm Türkiye’de yaşayanları etkilediğini dile getiren Uzm. Klin. Psikolog Özlem Nur Tulum, “Her birimizin acısı kendine has olsa da çoğumuzun, paylaştığı duygular ortak. Tabii bir de yaşanan depremle, enkaz altında yaşam mücadelesi veren yurttaşlarımızla, acılarla alay eden ve yardım kampanyalarını sabote etmeye çalışan insanlara şahit olduk. İnsanı, diğer canlılardan ayıran akıl ve muhakeme yetisidir. Bireyin, olay ve olgularda idraki az ya da çok olabilir ancak, bu boyutta empatiden yoksun davranışı vicdan noksanlığıyla açıklamak mümkün. Empati ve vicdan, insanı insan yapan en önemli iki boyuttur. İnsan olmakla insan ‘ol-abil-mek’ farklıdır. Aradaki vurgu İngilizce ‘ability’ kelimesine atıfta bulunur; Türkçe karşılığı ‘yetenek, beceri ve kapasitedir’. Empatiden yoksul söylem ve davranışlara şahitlik ettikçe acımızın üzerine yoğun şaşkınlık ve öfke deneyimliyoruz. Kabul etmeliyiz ki toplumda, farkında olduğumuz veya henüz olmadığımız, antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerle bir arada yaşıyoruz. Anti sosyal kişilik bozukluğu, daha çok sosyopat veya psikopat olarak bilinir” dedi.
"BU BİREYLER, KANUNLARI ÇİĞNEMEKTEN ÇEKİNMEZ"
Bu her iki durumun da antisosyal kişilik bozukluğunun şiddetine atıfta bulunduğuna dikkati çeken Psikolog Özlem Nur Tulum, “Psikopati şiddetçe daha yoğun olanıdır. İnsanların acısından haz duymak, hiçbir sorumluluk ve vicdan hissetmemek, yararlı olan her şeyi baltalamaya çalışmak, sonuçlarını hiç düşünmeden dürtüsel davranmak, antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerin ortak özelliğidir ve evet sorduğunuz üzere bu bir ruhsal hastalıktır. Bu kişilerin tespit edildikten sonra, ivedilikle rehabilite edilmesi gerekir. Bu bireyler, kanunları çiğnemekten çekinmez ve manipülatif oyunlardan hoşlanırlar” ifadelerini kullandı.
"SUÇ İŞLEYECEKLERİ ZAMAN EN İNCE DETAYINA KADAR HESAPLARLAR"
“Antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerin kendi duygularının dahi, kendilerince bir karşılığı olmadığı için başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını umursamazlar. Haz odaklıdırlar” diyen Tulum, “Psikopatlar, bir suç işleyecekleri zaman en ince detayına kadar hesaplar ve kendilerini çok uzun süre saklarlar. Sosyopatlar ise kendilerini saklamak gibi bir kaygı yaşamazlar. Son olaylarda gördüklerimiz daha çok sosyopat alt kategorisindeki anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip bireyler diyebiliriz” tespitinde bulundu.
"BUNLARI 99 DEPREMİNDE DE GÖRDÜK"
Bu tip olayların ve ağır kişilik bozuklukları olan bireylerin her daim olduğunu hatırlatan Tulum, örneklerinin 99 Kocaeli depreminde de çokça görüldüğünü belirterek, “Sadece şimdilerde, sosyal medyanın yaygınlığı ve gücü nedeniyle daha fazla görünür oldular. Kuşak fark etmeksizin her yaştan, cinsiyetten ve statüden insan için geçerli olabilir. Yeni kuşak, tamamen çocuk merkezli bir ebeveynlik stilinde yetiştirildiği için yüceltilme kaynaklı, yoğun bencillik ve empatiden uzaklaşma görülebiliniyor. Tam tersi yönde ağır ihmaller sonucu da kişi, yatkınlığı varsa bu kişilik bozukluğunu geliştirebilir. Gelecekte sayıların artıp artmayacağı bugün atılan tohumlara bağlı diyebilirim. Bu noktada, devletimiz bu kişileri saptadıktan sonra rehabilite edilmeden topluma karışmaları konusunda taviz vermemeli ve gerekli tedavilerin kontrollü şekilde sağlanıldığından emin olunmalıdır” dedi.
"BU İNSANLARIN ETKİLEŞİMLERİNİ ARTTIRMAMALIYIZ"
Psikolog Tulum, deprem sonrası, dejenere davranışlar sergileyen sosyopat ve psikopatların bir diğer hedeflerinin şöhret olduğunun altını çizerek, “Vicdan, muhakeme, empati yoksunluklarından ve toplumsal normların onlar için bir şey ifade etmemesinden kaynaklı reklamın iyisi kötüsü olmaz düşünceleri vardır. İsimlerini duyurmak ve popüler olmak adına her yolu deneyebilirler. Bizler kesinlikle bu insanların etkileşimlerini arttırmamalıyız. Bu durum da gelecekte sayıların artıp artmayacağını belirler” ifadelerini kullandı.
"TOPLUMLA TEKRAR TEMASA GEÇMELERİ GEREKİYOR"
“Cinayet olduğunun farkında olabilirler ya da olmayabilirler” diyen Tulum, “Farkında olan azınlık zaten bunu umursamadığı için bir sorun görmez. Farkında olmayan gruptakiler de bu tür insanlık dışı, kabul edilemez davranışları duygu arayışı sebebiyle yapabilirler. Özellikle, cinayet işleyen katillerin, insan öldürmek nasıl bir duygu diye merak ettim gibi ifadelerine yer verilen dosyalar mevcuttur. Duygu arayışlarını; sevmek, sevilmek, neşe, huzur, yardımlaşma, utanç, gönül alma gibi iyiye doğru yönlendirmez; daha çok sapkın arayışlarda olurlar. Bu noktada, toplumla tekrar temasa geçmeleri için devlet gözetiminde ruhsal tedavi ve ailelerinin desteği çok önemlidir. İleri derecede olmayan vakalarda, istikrarlı tedavi ve güçlü bir aile desteği bireylerin kendilerine veya çevrelerine verecekleri zararın önüne geçebilir” uyarısını yaptı.
"ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIZ"
Bireysellik ve dürtüsel yaşamın bazı çevreler tarafından diziler, filmler, kitaplar ve paylaşımlar tarafından desteklendiğini ve madde kullanımı da özendirdiğini vurgulayan Tulum, “Her şeyi tat ve gör adı altında insani erdemlerden, inançtan, sosyallikten, aile ve toplum bilincinden uzaklaştırmak, insanları daha kolay yönetebilmek için gerekli. Birlik olanı yıkmak ve yönetmek zordur ama tek olan veya insani değerleri olmayan her daim kolay avlanır bu yüzden, çok dikkatli olmalıyız. İnsanın, bir şeyin zararlı olduğunu veya doğru olmadığını anlaması için illa ki deneyimlemesi gerekmez. Akıl, irade ve vicdan bu noktada devreye girmelidir” dedi.
"PSİKİYATRİK VE PSİKOLOJİK DESTEK ALMAK GEREKİR"
Tulum, depremin en çok psikolojiyi yıktığının altını çizerek, “Deprem sonrası yaşanan yoğun duygular normaldir. Kayıpların yası tutulmalıdır. Ağlamanız, bağırmanız, öfke duymanız ve çaresiz hissetmeniz doğaldır. Kendinize bir müddet izin vermeniz; yasınızı tutmanız sağlıklıdır. Birkaç hafta sonra dindirilemeyen durumlarda psikiyatrik ve psikolojik destek almak gerekir” ifadelerini kullandı.
"OLABİLDİĞİNCE ŞEFKATLİ YAKLAŞIMLAR SAĞLAMAK ELZEMDİR"
Depremzedelere teselli verirken söylenen bazı sözlerin hatalı olacağını belirten Tulum, şu uyarılarda bulundu: “Depremi bizzat yaşamış yakınlarına destek vermek isteyenlerse teselli vermek adına ‘bu da geçer; bak senin canın sağ, cana geleceğine mala gelsin, daha büyüğü olmasın’ şeklinde bireye suçluluk, öfke ve anlaşılmadığını hissettiren söylemlerden uzak durulmalıdır. Onlar anlatmadan hiçbir detay ve soru sorulmamalıdır. Nasıl davranmaları veya ne hissetmeleri gerektiği konusunda yönlendirmeden uzak durmak gerekir. Eğer, bireyin enkaz altında yakını varsa işleyişle ilgili olası aksaklıklar, o kişinin yanında dile getirilmemeli ve haberlerden olabildiğince uzak tutulmalıdır. Bunu, olabildiğince şefkatli yaklaşımlarla sağlamak elzemdir. Barınma, beslenme ve güvenlik gibi temel ihtiyaçları konusunda destek olabilir ve diğer yakınlarıyla temas kurmalarını sağlayabilirsiniz."
"HALKI YANILTICI BİLGİYİ ALENEN YAYMA SUÇU KAPSAMINA GİRER"
İnsanlık dışı bu eylemlerin hukuki boyutunu değerlendiren Avukat Zühal Akbel ise “Bu kadar büyük bir acı ve felaket yaşanırken, ölümle yaşam arasında enkazda kalmış ve yardım isteyen bir insanla alay etmek, bunu sosyal medya da paylaşmak beğeni ya da takipçi kazanmak adına yapılmış bir eylem olarak nitelendirilemez, yapılan bu eylemlerin, hukuki açıdan değerlendirilmesi gerekir” dedi.
Avukat Akbel, bu hukuka aykırı eylemin karşılığının Türk Ceza Kanunun Kamu Barışına Karşı işlenen suçlar kapsamında olduğunu ve TCK 217/A Maddesinde tanımlanan Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu kapsamına girdiğini söyledi.
Kanunda, Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu: "Sırf halk arasında endişe korku ve panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayması şeklinde tanımlanmaktadır.”
"YARGILAMA SÜREÇLERİ BAŞLAR"
Suçu işleyen kimsenin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörüldüğünü belirten Avukat Akbel, “Olayda da şüpheliler yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçundan tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildiler ve tutuklandılar, yine sosyal medyada yayın yaparak tüm ülkeyi yasa boğan bir felaketle alay edilmesi hukuka aykırı bir eylem olup, bu eylemleri gerçekleştirenlerle ilgili olarak Türk Ceza Kanunu kapsamında yargılama süreçleri başlamıştır” dedi.
"KASTEN YAPILIP, YAPILMADIĞINA BAKILIR"
Yaşanan olaylar da can kaybı ve benzeri durumların yaşanması halinde de, mağdurla iletişimde olan ve bu paylaşımları yapanların Türk Ceza Kanunun Hayata Karşı İşlenen Suçlar kapsamında da değerlendirileceğinin altını çizen Akbel, “Bu değerlendirmede yardım çağrısında bulunan depremzede mağdurun, yardım çığlını, gerekli mercilere iletmek veya yardım edebilmek adına bir iletişim kurmak yerine onun ölümüne sebebiyet verecek bir durum yaratıp yaratmadığı bu durumun kasten yapılıp yapılmadığı yaşamına ve mağdurun vücut bütünlüğüne zarar verilip verilmediği gibi tüm unsurlar incelenerek, yargılamaya konu olacaktır” tespitini yaptı.
İşlenen suçların ardından bu kişilerin başka kişilere de zarar vermemesi adına sosyal medya uygulaması kullanmasının yasaklanıp yasaklanmayacağı ile ilgili de konuşan Akbel, “Yasalarımız gereği; hukuka aykırı paylaşımlar, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmekte olup, suç teşkil eden paylaşımları yapanlarla ilgili cezalar yine yargılama sonunda Türk Ceza Kanuna göre belirlenmektedir” hatırlatmasında bulundu.
"BU HESAPLARA ERİŞİM ENGELLENİR"
Akbel, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanunu hatırlatarak, “Hukuka aykırı paylaşımlar ve yine paylaşım yapan sosyal medya hesapları ile ilgili olarak, talepte bulunulması halinde 24 saat içerisinde sulh ceza mahkemeleri bu hesaplara erişimin engellenmesi yönünde karar verebilmekte ve hukuka aykırı bu paylaşımları yapanların paylaşımlarına içeriklerine ve hesaplarına erişimler mahkeme kararı ile engellenebilmektedir” dedi.
SOSYAL MEDYA UYARISI
Avukat Akbel, “Hem bir vatandaş hem de bir avukat olarak son olarak eklemek isterim ki dayanışmaya, birlik ve beraberliğe, çok daha fazla ihtiyacımız olan bu günlerde sosyal medyanın ve iletişim araçlarının doğru kullanılmasının hayati manada önem teşkil ettiğini unutmamalıyız” ifadelerini kullandı.