57 yıla sığan dev bir tarih! "Yıkık bir ülke”den yeni bir devlet yarattı"
Çocukluğunda ailesindeki kayıplarla sarsıldı. Gençliği Çanakkale’den Trablusgarp’a, Doğu Cephesi’nden Kurtuluş Savaşı’na, cephelerde geçti. 39 yaşında Meclis Başkanı, 42 yaşında Cumhurbaşkanı oldu. “Uçurum kenarında yıkık bir ülke”den yeni bir devlet yarattı.
Cumhuriyet ile birlikte devlet başkanının; halkın içinden yine halk veya onun temsilcileri tarafından seçilme geleneği de başladı. Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı Atatürk, hanedan ve soylu bir sülale ile bağı olmayan, orta halli bir aileden gelen, halkın içinden çıkarak zekâsı ve çalışkanlığı ile yükselmiş bir liderdi. Atatürk’ün dünyaya gelişinden mesleğe adım atana kadar geçen yaşamının kısa hikâyesi şöyle: 1881 yılında Selânik’te Kocakasım Mahallesi’ndeki Islâhhâne Caddesi’ndeki üç katlı evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi’nin soyu, Makedonya’ya yerleştirilmiş Karaman bölgesinin Kocacık Yörüklerinden geliyordu. Annesi Zübeyde Hanım’ın kökeni ise Langaza Türklerine dayanıyordu. Evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım, 1871 yılında evlendi. Zübeyde Hanımın 1872’de ilk kızı Fatma dünyaya geldi. Fatma’yı üç yaşında iken kaybetti. 1874’te Ahmet’i, 1875’te Ömer’i, 1881’de de Mustafa’yı doğurdu. Mustafa daha iki yaşında iken Zübeyde Hanım, iki oğlu Ahmet ile Ömer’i kuşpalazı hastalığından yitirdi. Kader, üç çocuğunu küçük yaşta elinden alınmış geriye sadece Mustafa’sı kalmıştı. 1885’te Makbule’yi, 1889’da Naciye’yi doğurdu. Bir oğlu ve iki kızı vardı artık.
7 YAŞINDA YETİM KALDI
Eşi Ali Rıza Efendi, gümrük memurluğundan sonra kereste ticaretine başlamıştı. Ancak dağlarda hâkimiyet kuran Rum çetelerinin estirdiği terör nedeniyle işlerini yürütemedi. Derdinden yataklara düştü ve vefat etti. Mustafa, yedi yaşındayken babasını kaybetmiş ve yetim kalmıştı. Zübeyde Hanım, Mustafa ve iki kızı ile yalnız kalmıştı. Bir süre Langaza’da kardeşinin çiftliğinde yaşadı. Mustafa, zeki bir çocuktu, öğrenme konusunda çok tutkuluydu. Zübeyde Hanım, Langaza’da küçük oğlunu, önce bir hocanın yanına gönderdi. Ancak bu geleneksel eğitim Mustafa’yı tatmin etmiyordu. Annesi bunun üzerine onu Selanik’te halası Emine Hanım’ın yanına bıraktı. Selanik’te daha önce yaşadığı büyük evin masrafları ağırdı. Aynı sokakta daha küçük bir eve taşındı. 1901’de ise küçük kızı Naciye’yi kaybetti. Altı çocuktan geride sadece Mustafa ile Makbule kaldı. Mustafa Kemal, genç yaşında, çok sevdiği 12 yaşındaki kız kardeşini yitirmenin acısını yaşayacaktı.
Atatürk, yıllar sonra kardeşleriyle ilgili olarak “Kardeşlerim arasında en sevdiğim Naciye’ydi. Ben Harbiye’ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Naciye, annem gibi sarışın, mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir Yörük kızıydı. Makbule’ye hiç benzemezdi” diyecekti.
‘KENDİMİ YALNIZ HİSSETİM’
Ali Fuat Cebesoy, “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı kitabında, Atatürk’ün hayatına ilişkin şunları ifade eder:
“Atatürk’ün doğduğu ay ve gününe dair kesin bir bilgi yoktur sanırım. Bir gün anacağı Zübeyde Hanım’a sorduğum zaman: ‘Babası Ali Rıza Efendi, Paşa’mın doğumunu evimizdeki Kuran-ı Kerim’den birine kaydetmişti. Fakat zevcim vefat ettiği zaman başucunda yalnız bir Kuran-ı Kerim vardı ve onda da hiçbir yazı yoktu. Belki de kayıtlı Kelam-ı Kadim’i devam ettiği camideki hocalardan birine hediye etmiş olacak.’ Cevabını almıştım. Doğum tarihini Atatürk de bilmezdi.”
Mustafa Kemal de yıllar sonra arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a çocukluğuyla ilgili şöyle diyecekti:
“Babamın vefatı, bizi ayakta tutan kuvvetli bir desteğin yıkılması gibi bir şey oldu. Âdeta kendimi yalnız hissettim. Dayım bize çok iyi davrandı. Acımızı unutturabilmek için gayret gösterdi. Allah razı olsun. Çiftlik hayatına karıştım. Tarla bekçiliği yaptığım da oldu. Makbule ile beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuzu ve kargaları kovalamakla uğraştığımızı hiç unutmam. Dayım Hüseyin Ağa, bu gibi vazifeleri sırf biz meşgul olalım diye buluyordu.”
Atatürk, 10 Ocak 1922’de Vakit Gazetesi’nde yayımlanan mülakatta da çocukluk dönemiyle ilgili şunları anlatır:
“Yakınımızda Binbaşı Kadri Bey isminde bir kişi oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey askerî ortaokula devam ediyor ve okul giysisi giyiyordu. Onu gördükçe ben de böyle giysi giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda subaylar görüyordum. Bu aşamaya ulaşmak için izlenmesi gereken yolun askerî ortaokula girmek olduğunu anlıyordum. O sırada annem Selanik’e gelmişti. Askerî ortaokula girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten çekiniyordu. Asker olmama zorla engel olmaya çalışıyordu. Kabul sınavı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime askerî ortaokula giderek sınav verdim. Böylece anneme karşı oldubitti olmuş oldu. Öğretmenimin ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki; ‘Oğlum, senin de ismin Mustafa, benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun.’ O zamandan beri adım gerçekten Mustafa Kemal kaldı.”
Mustafa Kemal, Selanik Askerî Rüştiyesi’nden 1896 yılında 15 yaşında mezun oldu. Bu sırada annesi Zübeyde Hanım, Larisa’dan Selanik’e göç eden Reji İdaresi memurlarından Ragıp Bey ile evlenmişti. Atatürk’ün çocukluk arkadaşı milletvekili Mehmet Somer, o dönemi “Ragıp Bey içgüveysi olarak eve gelir gelmez Mustafa Kemal münfail (gücenme) oldu. Evi terk ederek Horhorsu Mahallesi’nde oturan öz halası Emine Hanım’ın yanına gitti ve Manastır Askeri İdadisi’ne gidinceye kadar da anasının evine nadiren uğradı” sözleriyle anlatacaktı. Atatürk de cumhurbaşkanı olduktan sonra Ragıp Bey için yakın çevresine, “Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muamelesi etmiştir. Nazik ve kibar bir insandı” diyecekti.
ÜÇ AY ZİNDANDA YATTI
Manastır Askeri İdadisi’nden mezun olduktan İstanbul Harp Okulu’ndaki eğitimi başladı. 1905’te yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Bu dönemde jurnal ağına takılarak, üç ay zindanda yattı. Subaylıkta ilk görev yeri 5. Ordu’nun karargâhının bulunduğu Şam oldu. 1907’de memleketi Selanik’in yakınındaki Manastır’da bulunan 3. Ordu’ya atandı.
SAVAŞLAR... DEVRİMLER...
Mustafa Kemal, 1911 yılında Gazeteci Mustafa Şerif adıyla sahte belge ve pasaportlarla İstanbul’dan yola çıkarak Libya-Trablus’a gitti. Burada İtalyan güçlerine karşı başarılı bir direnişi örgütledi. Yarbay rütbesi ile katıldığı Çanakkale Kara Savaşları’nda düşmanı durdurdu. Çanakkale’deki başarıları ile üstün komutan nitelikleri ortaya çıktı. 1 Nisan 1916’da generalliğe terfi etti. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis’in geri alınmasını sağladı. Anadolu’nun işgâli üzerine 19 Mayıs 1919’da çıktığı Samsun’da Millî Mücadele’yi başlattı. 23 Nisan 1920’de Ankara kurulan TBMM’nin, cumhurbaşkanı seçildiği tarihe kadar başkanlığını yaptı. Sakarya ve Dumlupınar Meydan Muharebelerini kazandı. Sakarya Savaşı’ndan sonra gazilik unvanı, mareşal rütbesinin sahibi oldu. 29 Ekim 1923’de Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Yeni devletin kuruluşunun yanı sıra eğitimden sosyal hayata uzanan geniş bir alanda köklü ve büyük devrimleri hayata geçirdi. 10 Kasım 1938’de vefat etti.