Ekonomide asırlık başarının sırrı bağımsızlıkta yatıyor! Milli gelir 10 bin doların üzerinde
29 Ekim 1923’te ekonomik anlamda da bağımsızlığın temelleri atıldı. Türk iş dünyasının motivasyonu ve azmi bu bağımsızlık anlayışı üzerine inşa edildi. Yerli üretim, milli kalkınma hamleleri tam 100 yıllık maratonun temel taşlarını oluşturdu. Hiç kuşku yok ki Cumhuriyet’in 100’üncü yılında ekonomik olarak ulaşılan büyüklük azımsanacak bir büyüklük değil.
Atatürk’ün çizdiği yolda sanayiden, savunmaya, turizmden, enerjiye, teknolojiye ve tarıma kadar son 100 yılda atılan tüm adımlar Türkiye’yi hayallerin ötesine taşıdı. Rakamlarla konuşursak; cumhuriyetin ilk yıllarında 13 milyon nüfuslu Türkiye, 85 milyonu aşarken kişi başına düşen milli gelir 1923’te 45 dolarken bugün 10 bin doların üzerine çıktı. 100 yıl önce 19 milyar liralık milli gelir varken bugün 15 trilyon liranın üzerinde rakamları konuşuyoruz. İhracatta her ay aylık bazda cumhuriyet rekorları kırılırken yıllık bazda 254 milyar doları aşarak yine tarihi zirveleri test ediyor.
YOKLUKTAN DOĞAN GÜNEŞ
Posta'nın haberine göre: Savaşlar, darbeler, COVID 19 pandemisi, terör... Ülkemizin 100 yıldır atlattığı badireleri ve sınamaları dikkate aldığımızda bu yakalanan başarının ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Burada özellikle sanayileşme yolculuğunda yokluktan, sınırlı imkânlardan topyekûn fedakarlığa uzanan büyük azmin başarı hikayesi var. Ekonomideki bu 100 yıllık dönüşümü, gelişimi ve ‘Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı’na ilişkin temel motivasyonu gelin iş dünyasından dinleyelim.
SANAYİLEŞMENİN ROTASINI ÇİZDİ
Milli mücadelenin kazanılmasının ardından cumhuriyetin kurucu kadroları önünde çok sınırlı imkanların olduğuna dikkat çeken İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, şu bilgileri paylaştı: “Savaşın yol açtığı yıkımın yanı sıra eğitim düzeyi zayıf bir nüfus ile büyük oranda toprağa ve tarımsal üretime bağlı bir yapıyla kalkınma modeli oluşturmaktan başka yol yoktu. Bu çetin koşullar altında cumhuriyetin ilanından yalnızca 8 ay önce gerçekleşen İzmir İktisat Kongresi, özel sektör öncülüğünde sanayiye dayalı kalkınma, yabancı sermaye yatırımları, tasarruf ve finansman gibi pek çok temel gündeme yönelik tartışmalarla, cumhuriyetin sanayileşme rotasının belirlenmesi açısından önemli bir kilometre taşı oldu.”
TARIMDA KENDİNE YETEN BİR ÜLKE HALİNE GELDİ
“Tarımda modernizasyona ve makineleşmeye yönelik teşviklerin de eşlik ettiği adımlarla birlikte, son derece yetersiz sermaye birikimine rağmen tarıma dayalı temel sanayi ürünlerinde Türkiye’nin kendine yeterli hale gelmesi başarıldı. Anadolu’nun pek çok yerinde fabrikalar kurulduğu ve sanayinin milli gelirdeki payının 1940’ta yüzde 18.9’a kadar ulaştığı görüldü.” Türkiye ekonomisi açısında 1980’lerin dönüm noktası olduğuna dikkat çeken Bahçıvan, “Tarımın daha öncelikli olduğu 1946-60 döneminin aksine bu yeni dönemde sanayi sektörüne öncü rol atfedildiği görüldü. 1980’ler Türkiye’nin dışa açık büyüme döneminin başlangıcı oldu.”
GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASI ÖNEMLİ BİR MİLAT
“24 Ocak kararlarıyla birlikte ekonominin tüm kesimlerinde (mal, işgücü ve sermaye piyasaları) arz ve talebe bağlı serbest fiyatlama ilkesi temel alınmaya başlandı. Bu dönemde otomotiv gibi daha teknoloji yoğun ürünlerin de ihracattaki payını artırdığı gözlendi. 1995’te yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşması da Türk sanayimiz açısından bir diğer önemli milat oldu. AB ile gümrük duvarlarının ortadan kalkmasıyla birlikte Türkiye’nin dış ticaretinde AB’nin payı yüzde 50’lere ulaştı. Özellikle otomotiv, demir-çelik, makine, tekstil, giyim gibi sektörler ihracatta daha fazla öne çıktı” diye konuştu.”