Kocaeli’de ‘riskli konut’ uyarısı
Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde görevli öğretim üyesi Dr. Hakan Erdoğan, TÜİK tarafından açıklanan verilere göre Kocaeli genelinde bulunan binaların yüzde 51,5’inin eski deprem yönetmeliğine göre inşa edildiğini ve olası bir depremde risk teşkil ettiğini söyledi. 1999 yılında yaşanan depremden sonra inşaat sektöründe ciddi aşamalar kaydedildiğini belirten Dr. Erdoğan, “Vatandaşlarımız lisanslı kurumlara başvurarak yapılarının mevcut deprem riski durumunu güncel yönetmelik kriterlerine göre düzenleyebilirler, bunu talep edebilirler. İzlenecek olan bu adımlarla beraber deprem esnasında oluşacak can ve mal kaybı riskini en aza indirmenin yoluna gidebilirler” dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu, Kocaeli genelinde bulunan konutların durumunu ‘Bina ve Konut Nitelikleri Araştırması’ ile yayımladı. Yayımlanan verilerde yer alan bilgilere göre Kocaeli’de bulunan toplam 602 bin 601 konutun, 59 bin 533’ü 1980 yılı öncesinde inşa edildi. 1981 ile 2000 yılı arasında inşa edilen konutların sayısı ise 204 bin 950. Kocaeli’de, 1999 depreminin ardından değişen yönetmeliğin tarihi olarak kabul edilen 2001 yılı ve sonrası inşa edilen konut sayısı ise 292 bin 196 adet. 45 bin 922 binanın ise ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Kocaeli’de yapım yılı bilenmeyen binaların sayısının da eklenmesiyle toplam konutların yüzde 51,5’i eski yönetmeliğe göre inşa edilen binalardan oluşuyor. Hem eski yönetmeliğe göre inşa edilmesi, hem 1999 yılında iki büyük deprem görmesi hem de zamana bağlı yaşanan tahribat nedeniyle bu binalar olası bir depremde büyük risk teşkil ediyor.
'BİNALARIN DA BİR EKONOMİK ÖMRÜ VAR'
İnşaat sektöründe değişen yönetmelikler ve gelişen teknolojiyle birlikte önemli değişiklikler yaşandığını ifade eden Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde görevli öğretim üyesi Dr. Hakan Erdoğan, “Deprem baktığımız zaman ülkemizin bir gerçeği. Ülkemizin büyük bir kısmının deprem riski altında olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda depreme dair ülke olarak bir hassasiyetimizin de olduğunu söylememiz lazım. Buradaki en büyük handikabımız, depremin bir doğa olayı olduğunu ve belirli aralıklarla tekrar ettiğini unutmamak gerekiyor. Buna dair de gerekli önlemleri almamız, gerekli adımları atmamız gerekiyor. Bina bazlı baktığımızda ise aslında binaları da günlük hayatımızda kullandığımız araç-gereçlerle özdeşleştirebiliriz. Onların da bir ekonomik ömrü var, onların da yıpranma durumu oluyor. Bu şekilde düşünmemiz gerekir. Zamana bağlı bu binalarda yıpranmalar, deformasyonlar meydana gelebiliyor. Binaların yapıldığı yıl itibariyle kullanılan yapım teknikleri ve malzeme kalitesinde farklılıklar gözlenebiliyor. Teknolojinin gelişmesiyle hem malzeme kalitesi açısından hem de yapım teknikleri açısından daha iyi bir düzeye geldik. Mevcut yapılar için ciddi anlamda bir risk durumunun olduğunu söylemek gerekir” dedi.
‘GÖLCÜK DEPREMİNİ MİLAT OLARAK KABUL EDEBİLİRİZ’
1999 yılında meydana gelen Gölcük depreminin ardından inşaat sektörünün yönetmelik değişikliğine gittiğini ifade eden Dr. Hakan Erdoğan, “Hem kullanılan malzeme kalitesi açısından hem de yapım teknikleri ve tasarım kuralları açısından özellikle 1999 yılında yaşanan depremden sonra inşaat sektöründe ciddi aşamalar kaydettiğimizi söylemek mümkün. Bu noktada belki de 1999 Gölcük depremini bir milat olarak kabul edebiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan bir tanesi, 1999 yılı veya daha öncesinde yapılan mevcut yapıların durumu ele alınabilir. Yakın zamanda TÜİK’in de açıklamış olduğu verilerde özellikle Kocaeli bölgesindeki yapıların yüzde 51.5’inin olası bir deprem durumunda riskle karşı karşıya olabileceğine dair bir vurgu var” dedi.
KONUTLAR İÇİN BİREYSEL TEDBİRLER DE ALINABİLİR
Vatandaşların binalarının güvenliği konusunda tereddüt yaşamaları durumunda bakanlık tarafından yetkilendirilen firmalara risk analizi yaptırabileceklerini de anlatan Dr. Erdoğan, “Bu anlamda tabii ki bakanlığın ve yerel yönetimlerin de halihazırda çalışmaları yapılmakta ve kentsel dönüşüm uygulamalarıyla risk teşkil eden bölgelerde gerekli risk tespitlerinin yapılıp dönüşüm amaçlı faaliyetlerin sürdürüldüğüne de şahit oluyoruz. Bakanlığın ve yerel yönetimlerin yürütmüş olduğu çalışmaların dışında da vatandaşlarımızın bireysel olarak yine bakanlığın yetkilendirmiş olduğu lisanslı kurumlara başvurarak yapılarının mevcut deprem riski durumunu güncel yönetmelik kriterlerine göre düzenleyebilirler, bunu talep edebilirler. İzlenecek olan bu adımlarla beraber deprem esnasında oluşacak can ve mal kaybı riskini en aza indirmenin yoluna gidebilirler”