Zaman tünelinde Aydın Doğan’ın üç silahşörü...
.
Gazeteci’nin Milliyet Gazetesi’nin neredeyse bir kata yayılan odasında yaptığı görüşmede Aydın Doğan’ın medya imparatorluğunun zirvesinde olduğu günlere denk geliyordu...
***
Gazeteci ise; Hürriyet-Milliyet-Kanal D-Posta-Radikal ve onlarca dergi ile dağıtım şirketinin olduğu bir imparatorluğu bırakıyor; yanında bir kanaldan futbol maçları veren bir Cine 5 olan; tek bir televizyon kanalına gidiyordu...
***
Programı için “özgür hareket edebilme olanağını” orası vermişti Gazeteci’ye...
O imparatorluğun değil, kendi yaratıcı televizyon programlarının ve özgürce özgün kalem oynatabileceği köşesinin iyi olmasının derdindeydi...
***
Bir süre sonra, SHOW’da halkı önemseyen, halkla bütünleşen, halkın duygularına ve düşüncelerine değer veren programları yapmaya başladı... Dördüncü kanal durumundaki SHOW TV bir anda birinciliğe çıktı...
Programın ve sonra haber ve spor programlarının rüzgarıyla kanal yedi yıl süresince birinciliği kimselere kaptırmadı...
***
Aydın Doğan’la; Gazeteci’nin çalıştığı televizyon birbirlerine rakip hale geldiler... Gazetelerden ve dergilerden oluşan yazılı basın desteğine rağmen; tüm bu yıllar içinde;
Aydın Doğan’ın televizyonu bir türlü SHOW TV’yi geçemedi...
Ne yaptı ettiyse geçemedi...
***
Kanal D ve ATV’den oluşan ortaklık; onca gazete ve dergi desteğine rağmen, tek başına mücadele veren SHOW TV’yi geçemeyince; yazılı basın yoluyla Gazeteci üzerinde inanılmaz kampanyalar başlatıldı...
***
Zaman tünelinde Aydın Doğan’ın gazetelerinde görev yapan; 3 eleman; bu kampanyaların vurucu timinin en azılı silahşörleriydi... Bu silahşörlerin üçü de, devletin derin odaklarının bir kanadıyla “dirsek teması” halindeydiler...
***
Üçü de çok saldırgandı...
Üçü de çok güçlü ideolojik ve siyasi duruşu olan kişiler gibi görünürler ancak üçü de öyle davranmazlardı...
Siyasi duruma ve şartlara göre, çok hızlı manevra yapabilen tiplerdi...
“Aydın Doğan’ın gazetelerinde yazdıkları esnada kendilerini patron çıkarına endeksliyor görünürlerdi...”
***
Ancak üçünün de çok ilginç bir özelliği vardı...
Biri Aydın Doğan öncesinde “Aydın Doğan’a saymış durmuş”, diğer ikisi de meslek hayatlarının Aydın Doğan sonrası kısmında “Aydın Doğan’a saydırmaktan imtina etmemişlerdi...”
***
Üçünün de ortak özelliği; Aydın Doğan’ın yanında çalışırken; onu bir patrondan çok daha fazlası olarak görme alışkanlıklarıydı...
Onu bir “baba”, bir abide, bir efsane olarak sıfatlandırırdı üç silahşör...
Aydın Doğan zaman tünelinde ayrı zamanlarda silahşörleri olan “üç adamı”, özel koruma zırhına alır; onların “etrafı vurma, kırma, dökme” hakkına kısıtlama getirmez, özgürlük hakkı verirdi...
***
Grup dışındaki; tüm rakipleri en belaltı vuruşlarla, çoğu zaman iftira, şantaj, psikolojik savaş yöntemleriyle, saf dışı bırakan bu silahşörlerin temel özellikleri aynıydı...
***
Aktif dönemlerinde, Doğan Medya Grubu içinde “havalarından geçilmezdi...”
Adları her daim “potansiyel genel yayın yönetmeni” olarak geçerdi...
AYDIN DOĞAN’IN SİLAHŞÖRLERİNİN GENEL YAYIN YÖNETMENLİK ARZUSU VE ÖZELLİKLERİ...
Gazeteci; 1980 yılından beri; medyanın her kademesinin içindeydi...
Onu diğer gazetecilerden ayıran temel fark; “hiçbir merkeze veya cenaha bağlı olmamasıydı...”
***
Gördüklerini önyargısız görüyor...
İntikam peşinde değil, hayatı doğru okuma, özgün ve yaratıcı programlar yapma ve özgür yazılar yazma” peşinde yürüyordu...
***
Aydın Doğan’ın 3 silahşörü; ikisinin birarada etkili olduğu kısa bir dönem hariç; hep farklı dönemlerde “Doğan Grubu gazetelerinde etkin silahşörlük görevlerini” üslenmişlerdi...
***
İsimleri farklıydı...
Köşeleri farklıydı...
Televizyon programları ayrıydı...
Ancak üçünün de temel kişilik özellikleri aynıydı... Üçü de “gazete köşesi kabadayısıydı...” Uslupları, “hesap sorma, ayar verme” uslubuydu... Her üçü de “bıçkın”dılar...
***
Üçünün, hiç tartışmasız diğer köşe yazarlarından çok üstün bir özellikleri vardı... İnanılmaz derecede “kurnazdılar...” Zekiydiler... Zekaları “kurnazlık tezi üzerinde ordinaryus ünvanı almaya hak kazanmıştı...”
***
“Gazete köşesi kabadayısı görünümlerine” karşın, “vurulmayacak yerlere hiç vurmazlardı...” Buna karşın “köşe kabadayısı” imajını muhafaza edebilmek için vurulmasında sakınca olmayan yerlere, öyle gaddarca yumruklar indirirlerdi ki, “muhatapları yere serilir bir daha kalkamazlardı...”
Ancak onlar vurmaya devam ederlerdi... Özür dileseler de fayda etmezdi... Pek merhamet etmezlerdi...
***
Vururken manipülasyon yaparlardı... Gerçeği ortaya çıkarmaktan çok, rakibi yere sermeye hazırlanan boksör gibiydiler... “Güçleri sınırlı olanlara vururken” hiç acımaları, merhametleri olmazdı...
***
Üç silahşörün adları; Aydın Doğan’ın gazetelerinde “potansiyel genel yayın yönetmeni olarak” geçerdi zaman zaman... İki tanesinin televizyonda kısa dönem haber genel yayın yönetmenliği tecrübeleri olmuştu... Ancak üçü de “gazete genel yayın yönetmenliğini, özellikle de Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğini” isterlerdi...
***
Ekim 2016 tarihine kadar, üç silahşörden hiçbirisi “Ne Hürriyet’in, ne de Aydın Doğan’ın sahibi olduğu esnada Milliyet gazetesine genel yayın yönetmeni olabilmişlerdi...”
AYDIN DOĞAN’IN SİLAHŞÖRLERİNİN AYDIN DOĞAN’LA ÇATIŞMALARI...
Aydın Doğan bir medya imparatoruydu...
Medya imparatorunun “silahşörü” olma payesi; medyada bir köşe yazarı ve programcıya inanılmaz bir güç katardı...
***
“Silahşör”; köşe yazarı ve programcı bir anda tüm Türkiye’ye ayar veren bir konuma oturur... Beyaz Türkler’in “takdirlerine şayan hale gelirdi...”
***
Her üç silahşör de; Aydın Doğan’ın yanında çalışırken; “başka medya patronlarına, her türden işadamı ve patrona öyle çakışlar, öyle vuruşlar yaparlardı ki; “bir süre sonra güç zehirlenmesine” uğramaları kaçınılmaz olurdu...
***
Silahşörlerden ikisi, gün geldi Aydın Doğan’la yollarını ayırdı...
Zaman içinde kendilerine öyle bir güç vehmetmeye başlamışlardı ki; yeni gittikleri medya gruplarında, bir süre sonra Aydın Doğan’a saydırmakta bir sakınca görmediler...
***
Ne var ki, gittikleri medya gruplarında bir süre sonra “öğütüldüler...”
Hürriyet’te, Milliyet’te, genel olarak Doğan imparatorluğunda onlara verilen, “herkese ayar verme raconunu” bir süre sonra sürdüremez hale geldiler...
Grupta kalanlar bu “misyonu” bütün şiddetiyle devam ettiriyorlar...
***
Aydın Doğan ise, giden silahşörlerin davranışlarından daha sonra hayal kırıklığına uğrasa da, “grup içinde silahşörünü özel tutma, sevme” duygusundan vazgeçmiyor...
***
Psikolojik olarak grup içinde en yakınında her zaman “o günkü silahşörünü” tutuyor... Her seferinde kızlarından biriyle arasında “derin görüş ayrılığı yaşıyor” silahşörler konusunda...
Ancak ne Aydın Doğan vazgeçiyor; silahşörlerine özel kalkan olmakta...
Ne de kızları vazgeçiyorlar; sihaşörleri fazla kaale almamakta...