Tesadüfler; hiçbir zaman tesadüf değildirler...
.
18 Haziran Perşembe günü, öğle saatlerinde Bebek’te bir kafede oturuyorum...
Sabahki işlerimi yapmış, öğleden sonra yapacağım işleri planlıyorum...
Ertesi günü, 15 parça bagajı kendi arabamla Bodrum’a yollayacağım...
Kendim de, Cumartesi sabahı erkenden iki küçük çocuğu, 85-90 yaşlarında anne ve babayı, iki bakıcıyı; toplam 7 kişiyi uçakla Bodrum’a götüreceğim...
***
Yazılarım, işlerim, 2.5 aylık seyahatin hazırlıkları; çok yoğun saatler geçiriyorum...
Evde hummalı bir çalışma var...
Eşyalar toplanıyor, bavullar yapılıyor, ev temizleniyor ve gitmeye hazır hale getiriliyor...
*****
BABALAR GÜNÜNDE KENDİME ALDIĞIM HEDİYE...
Saatlerin 12.30’u gösterdiği sırada; kafenin dışında oturur ve yağan yağmuru izlerken; içimden bir ses “Pazar gününün Babalar Günü olduğunu” hatırlatıyor bana...
“Babalar Günü” demek benim günüm demek...
Allah var; hayatta hiçbir şeyi hak etmesem de, “Babalar Günü”nü bir nebze hak ettiğimi düşünüyorum...
***
O an; “bana baba diyen üç çocuğumun varlığına, kendi babamın hayatta olmasına” şükrediyorum...
İçimden bir ses beni uyarıyor;
-“Babalar Günü’nde, yılın 365 günü yaptığın gibi her şeyin organizasyonunu sen yapmak durumundasın... Baban 85 yaşında... Çocukların 6 yaşında... Babalar Günü’nde sen yine rahat oturamayacaksın...
İki kuşağın öyle bir orta noktasındasın ki; sana senden başka hediye alabilecek kimse olmayacak Babalar Günü’nde...” diye sesleniyor...
-“Sen en iyisi, bu sene de mağduru oynamak yerine, git kendine bir hediye al; keyfini çıkart...” diye dürtüklüyor...
***
Kendi kendime alacağım hediyeyle, “Babalar Günü’nde bir kez olsun kendi kendimi keyiflendireceğim, kızımı, oğlumu ve babamı, annemi de bu keyfe ortak edeceğim...
Üç kuşağın babalar gününü, tek bir ortak keyifle çıkartacağım...”
***
Telefona sarılıyorum...
Bir arkadaştan aldığım telefonu çeviriyorum...
Şirketin önce CEO’su, sonra genel müdürüyle konuşuyorum...
Utandığım için;
-“Pazar günü Babalar Günü” diyorum;
-“ Babamı Bodrum’da o gün, yeni bir arabayla yemeğe götürmek istiyorum... 10 yıldır arabamı değiştirmedim... Bu babalar günü vesile olur diyorum... Üç gün içinde bana satışını yapıp vereceğiniz bir arabanız var mı; babama babalar günü hediyesi olarak kullanıp keyiflendireceğim?..”
***
Şirketin CEO’su ve genel müdürü; her şeyi deneyebilecek potansiyelde profesyoneller... Fakat perşembe öğlen pazardan alışveriş yapmaya kalksanız, o erzakı üç gün sonra Bodrum’daki evinizin mutfağına, sağ salim ulaştıramazsınız...
Nerede kaldı, henüz modelini bile bilmediğiniz, Amerika’dan ithal araba?..
***
O sırada, bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağmaya başlıyor...
Yağmur eşliğinde, cep telefonuyla küçük masamdan, sakin sakin konuşuyorum yetkililerle...
İnanılmaz tesadüfler sonucu, istediğim model bir araba bulunuyor...
Hem dışı hem içi istediğim renkte...
Perşembe öğlen ilk defa konuştuğumuz arabayı, satış işlemlerini yapıp, her şeyini tamamlayıp Pazar gününe nasıl Bodrum’a yetiştirecekler?..
Bunun mümkünatı yok gibi görünüyor...
-“Satın alacağınız arabayı görmek için Hasköy’e gitmeniz lazım...” diyorlar...
-“Ben buradan, bu yağmurda on metre yandaki bankaya bile transfer için zor giderim...” diyorum...
-“Bakmayacağım arabaya, direkt olarak alacağım...”
***
Karşımdaki genel müdür; benim hafiften dalga geçtiğimi düşünüyor...
Oysa, ben içimden gelen seslerin mesajlarına inanıyorum...
-“Siz satış işlemine başlayın... Ben alıyorum arabayı...” diyorum...
*****
TALİHSİZ KAZA...
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda noterden iki çocuk gelip, nüfus cüzdanımı alıyorlar, fotokopi çektirip bana bir kağıt imzalatarak gidiyorlar...
On senedir araba değiştirmekten kaçınan ben; yarım saatin içinde, arabayı bile görmeden ödemeyi yapıp, öğleden sonraki işlerime dönüyorum...
Babalar Günü’nde arabam olacak diye bir umudum yok... İçimden;
-“Gelecek hafta gelirse, ben herkese babalar günü hediyem derim, öyle bineriz...” diyorum...
***
Ertesi günü; Cuma...
Akşam saatlerinde on yıllık arabamı 15 parça valizle şoföre veriyor ve onu Bodrum’a yolluyorum...
On dakika sonra, şoför ağlayarak telefon ediyor...
-“Ağır kaza geçirdim... Ehliyetsiz bir sürücü bana çarptı... Hastaneye gitmek zorundayım... Kolum kırıldı sanıyorum...”
***
Kaza yerine çocuklarımla gidiyorum ki; benim 10 yıllık tank gibi gördüğüm takam; akordeon olmuş...
Şoför ambulansla hastaneye gidiyor...
Valizler ortada kalmış, araba çekilecek; ben iki çocukla ne yapacağımı düşünüyorum...
***
Valizleri o gece neyle nasıl göndereceğim?.. Gönderemezsem ertesi günü, 7 kişilik aileyi toparlayıp eşyasız nasıl uçakla Bodrum’a gideceğim?..
Hem valizleri götürecek bir araba, hem o arabayı götürecek şoförü akşamın o saatinden sonra iki saat içinde nasıl bulacağım?.. Bu arada arabayı çektireceğim, polis raporlarını alacağım, son hazırlıkları yapacağım; ve ertesi sabah da 7 kişiyi uçakla Bodrum’a götüreceğim...
***
Aklıma sadece; Bir gün önce tesadüfen araba almaya kalktığım firmayı aramak geliyor...
-“Şoför benim arabayla kaza yaptı... Bana test sürüşü için verdiğiniz arabalardan birini verebilir misiniz?.. Eşyalarımı Bodrum’a götürsün...”
Uzatmayayım...
Onlar bir iki saat içinde bir araba...
Ben birkaç saat içinde bir şoför buluyorum... Gece yarısı, bilinmedik bir arabayla 15 parça valizi gece son dakikada bulunan şoförle Bodrum’a gönderiyorum...
***
Ertesi sabah; çoluğu çocuğu, toplayıp Bodrum’a uçuyorum...
Valizler gelecek mi?..
Araba kaza yapmadan varacak mı?..
Biz sonra ne yapacağız;
Hiçbir şey bilmeden...
Kendimi kaderin akışına bırakarak...
*****
“NEDENSİZ TESADÜF OLUR MU?..”
İçimden “Babalar Günü’nde kendime bir hediye alayım” diye geçirdiğim niyet; ertesi günü kaza yapan ve perte çıkan arabama rağmen, bütün eşyalarımı Bodrum’a atıyor; beni karşıma çıkan talihsizliklere rağmen bütün kötü olaylardan koruyor...
Bir tesüdüf mü bu?.. Şöyle diyor Deepak Chopra “Yeter ki iste” kitabında;
***
“Böyle anlar; sadece tesadüfle yorumlanabilir mi?.. Elbette yorumlanabilir... Ama daha dikkatli bir inceleme, bunları hayatlarımızın mucizevi kesitleri olduğunu kanıtlar... Ben şahsen nedensiz tesadüflere inanmam... Her tesadüfün bir çeşit mesaj taşıdığına ve yaşadığımız hayatta; üzerine parmak basılması gereken kesit ile ilgili bir ipucu taşıdığına inanırım...”
*****
CUMARTESİ AKŞAMI GELEN MUCİZE...
Cumartesi günü; 7 kişi Bodrum’a gidiyoruz... Firma, test sürüşü için gönderdiği arabayı geri almak zorunda olduğunu söylüyor ve araba Bodrum’dan İzmir’e hareket ediyor...
***
Ben yaşadığım bunca olaydan ve o olayların üstesinden gelen “hayatı kolaylaştırıcı tesadüflerin” etkisiyle, hiçbir şey yapmıyorum... Hayatı olduğu gibi kabul ediyor ve çocuklarla yaşlı ebeveynlerim için otelin düzeneğine alışmaya çalışıyorum...
***
Ertesi günü Pazar ve Babalar Günü...
Akşam saatlerinde; otel resepsiyonundan beni arıyorlar...
Yazımı yazıyorum...
“Aşağıya gelmeniz gerekiyor...” diyorlar...
Aşağıya iniyorum ki; karşımda hiç görmeden almaya karar verdiğim araba duruyor...
Babalar Günü’nde babamı ve çocuklarımı, akşam yemeğine götüreceğim araba; İstanbul’da kalbimin sesiyle yaptığım bir konuşmadan iki gün sonra, 600 kilometre ötede, Bodrum’da karşımda duruyor...
Ertesi akşam bütün aileyi arabayla “Babalar Günü”nü kutlamaya yemeğe götürüyorum...
Mucizenin mutluluğunu yaşıyorum...
Babalar Günü’nde Tanrı’nın bana verdiği bu muhteşem hediyeye şükrediyorum...
*****
“İSTEKLERİN GERÇEKLEŞMESİ”
Chopra şöyle diyor: “Gerçekliğin özgün yapısını anlayabilmiş kişiler, duygu dünyalarından endişe ve korku hislerini tamamiyle silmiş kişilerdir... Endişe tam anlamıyla yok olmuştur... Bir kez hayatın gerçekten nasıl işlediğini anladığımızda, -anı yöneten enerji, bilgi ve aklın işleyişini anladığımızda- işte o zaman anın içindeki şaşırtıcı potansiyeli görmeye başlarız...
***
Canımızı sıkan şeyler artık bizi rahatsız etmez olur...
Daha hoşgörü ve neşe sahibi oluruz...
Gitgide daha fazla sayıda tesadüfe denk gelmeye başlarız...
Hayatımızı tesadüflerin anlamlarının hakkını vererek yaşadığımızda, sonsuz olanaklarla dolu bir alanın zemini ile bağlantı kurarız...
Her türlü arzumuzun kendiliğinden gerçekleştiği bu duruma ben eşzamanlı kader; senkro kader diyorum...”