Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı dün kesinleşti...
.
Vatan Haber
Abdullah Gül’le, Tayyip Erdoğan dün bir kez daha görüştüler...
Birlikte bu kez sadece görüşmediler bir de yemek yediler...
Çay da içseler, kahve de...
Gazozla da serinleseler, yemekle de muhabbet etseler durum değişmiyor...
Vücut dilleri, mimikleri, tavırları, davranışları, hal ve gidişleri gösteriyor ki “Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkan’lığına kesinkes adaydır...”
Her şey bir yana Abdullah Gül’ün şu sözü bile; aralarındaki konuşmada Tayyip Erdoğan’ın muhatabına meramını yemek esnasında anlatmış olduğunu gösteriyor...
Ne diyor Abdullah Gül;
-”Aramızda konuştuk... Tayyip Bey, istişare edeceği diğer yerleri bitirdikten sonra konuyu açıklığa kavuşturacak...”
Belli ki, Tayyip Erdoğan kendi cumhurbaşkanlığı adaylığının istişarelerini olabildiğince geniş çevrede yapmakta ve herkesin oluruyla buraya aday olmaya çalışmakta...
Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül olacak olsa, Tayyip Erdoğan niye Gül’le konuştuktan sonra, bu kadar geniş bir istişari temasta bulunma ihtiyacı duysun?..
Gül zaten Cumhurbaşkanı...
-”Abdullah Bey’in bir dönem daha kalmasını arzu ediyoruz...” der iş biter...
Demeyip de mümkün olan en geniş tabanla istişare ettiğine göre, Cumhurbaşkanı adayı kendisi...
Tayyip Erdoğan’ın dün gazetecilerin “aranızda sorun mu var?..” sorusuna verdiği cevaptaki;
-”Asla... Bizim aramızda partiyi kurduğumuzdan beri sorun olmaz...” deyişindeki rahatlık bile, kendisi açısından durumun ne kadar rahat olduğunu ortaya koyuyor...
Bu ülkede gazeteciliğin standartları manipülasyonla karışıyor..
Geniş bir kesim Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmaması gerektiğine inanıyor...
Buna hiç itirazım yok...
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bütünü Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkan’lığını istemeyecek herhalde...
Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na çıkmasın diye kulis yapıyor istemeyenler...
Muhalefet ediyor...
Amerikan Freedom House raporuna göre, basın özgürlüğünde Avrupa sonunculuğuna demir atmış da olsak; Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmamasını isteme, ona muhalefet etme hakkı hala bulunuyor; bu ülkenin yurttaşlarının...
Fakat gazetecilik;
“Olmasını temennni ettiğiniz şeyi oluyormuş gibi gösterme mesleği değil...”
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmamasını istemek başka şey;
“Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmayacak... Son anda Abdullah Gül orada kalacak...” demek başka şey...
Dün akşam AKP’nin MKYK’sında karar çıktı...
Ne diyor karar:
-”Üç dönem kuralı değişmeyecek... 2015 seçimlerine mevcut seçim sistemiyle gidilecek...”
Ne demek bu?..
AKP’de üç dönemini tamamlayanlar, bu dönem seçilemeyecekler...
“Tayyip Erdoğan sonradan milletvekili seçildi“ gibi zorlama yorumları geçersek bir kalem; Tayyip Erdoğan bir daha genel başkan olarak 2015 seçimlerine girebilir mi?..
“Hayır giremez...”
Ne yapacak peki Erdoğan?..
Emeklilik tazminatı için form doldurup, emekliliğini mi isteyecek?..
Hayır...
Cumhurbaşkanı adayı olarak; Cumhurbaşkanlığı’na çıkmaya çalışacak...
Gazetecilik; Tayyip Erdoğan’da ve AKP kadrolarında oluşan bu iradeyi okuyucularına ve izleyicilerine tarafsız ve önyargısız olarak analiz edip, sunma mesleği...
Bu haberi önyargısız ve tarafsız bir analizle sunduktan sonra;
Ama diye başlayabilir ve Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına neden karşı olduğunuzu madde madde açıklayabilirsiniz...
Madde madde, saatlerce, sayfalarca...
Bunu engellemek demokrasi ayıbı...
Ama bunu savunuyorum diye;
“Tayyip Erdoğan ve AKP yönetiminin kararı, olan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı üzerine şal örterek alabora etmek, gazetecilik değil...
Bunun adı manipülasyon...”
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE AVRUPA SONUNCULUĞU...
Ben uluslararası kuruluşların;
Tarafsız...
Objektif...
Önyargısız...
Arkasında siyasi çıkar olmayan...
Baskı ve menfaat gruplarından bağımsız... Emperyal ittifaklardan mada...
Derin merkezlerle bağlantısız...
Hilal-i Ahmer uğruna çalışan...
Yeşilay, Alkolizmle Mücadele Derneği, Akciğerleri Açma Beraberliği gibi topluluklar olduğuna inanmıyorum...
Biliyorum ki;
Dünya demokrasilerinde derin devletler... Gizli istihbaratlar...
Emperyal merkezler; görüş ve düşüncelerindeki algıyı etkili kılabilmek için, “adı ve sanı büyük olan bu türden sivil kuruluşları finanse etmekteler...”
Onların üzerinden söyleyeceklerini söylemekteler...
Kendi istedikleri algıyı böylece yönetirken;
Diğer yandan da bunu sivil toplumu güçlendirme adı altında yapmaktalar...
Demokrasiye katkı diye sunmaktalar...
Bunların hepsi hakikat...
Freedom House nam-ı diğer Özgürlük Evi de belli ki, saydığım bu merkezlerin biri hatta birkaçı tarafından destekleniyor, finanse ediliyor ve dolaşıma sokuluyor...
Ne var ki bu böyle diye;
Türkiye’nin basın özgürlüğünde bütün bir Avrupa’nın sonuncusu olmasını kabul etmek zorunda değilim ben...
Derin yapılar...
Emperyal merkezler...
İstihbari güçler vesaireler, bizim için ne kadar varsa, Avrupa için de o kadar var...
Bizi basın özgürlüğü konusunda Suriye, Libya ve İran’la aynı kategoriye soktuğuna göre bu örgüt ve sivil kuruluş, “Türkiye’yi de o merkezlerin yani Libya, İran ve Suriye’nin yanında görüyor demek ki...”
Beni de gerçeğin bizatihi bu versiyonu ifrit etmekte ya zaten...
Başka sözüm de yok yani!..