Şarlo’nun hayatı...
.
Dün bir arkadaşım yaşadığımız 2016 Ağustos’unu anlatan ve bir şey talep eden birkaç satırlık bir not gönderiyor bana...
***
Notta şöyle diyor;
“Hiçbir yaza benzemeyen bu enteresan yaz günlerinde, ne okumalı ruhu beslemek için?..
Günde 3-5 sayfa okuyacak vaktim olsa da, yine de küçük dosta ilham şırıngalamak iyidir...
Şöyle beni içine alacak bir kitap okumadım ne zamandır...”
***
Arkadaşımın duygularının 2016 Ağustos’u Türkiye’sinin ortak duyguları olduğunu düşünerek, geçmiş bir yazıdan derleyerek bir adamın hayatını anlatmak istiyorum bugün...
***
“Dünyayı Güldüren Şarlo” isimli adamın ibret alınacak hayatını ve sonbaharında eriştiği olgunluğun hikayesini aktaracağım sizlere... Önce yaşadığımız coğrafyanın karanlık gündemine benzeyen Şarlo’nun Amerika’daki hayatı;
LİNÇ EDİLMEYE ÇALIŞILAN YALNIZ STAR
O güne kadar hayatında; iki kez kendinden çok genç kızlarla evlenmiş boşanmış, yine bir genç kadınla yaptığı evlilikte aradığını bulamamış bir adamdı...
Genç bir kadının hakkında açtığı babalık davasının mahkemesiyle uğraşıyordu...
***
“Rejim açısından sorunlu bir adamdı...”
Rejime muhalifti; ona ‘komünist’ diyorlardı...
O ise sadece ‘hümanist’ olduğunu söylüyordu...
Rejimin, toplumsal ahlak kurallarının ve Hollywood düzeninin ‘linç etmeye yemin ettiği’ yalnız bir adamdı o...
***
Londra’nın kenar mahallelerinden çıkıp gelen, mazlum bir serseriydi aslında...
Dokunaklı ve komik bir öyküsü vardı...
***
Londra’da doğmuştu... Babası alkolikti... Annesi dengesiz... 3 yaşındayken babasını kaybetti...
Annesi babasının ölümünü kaldıramadı ve sinir krizi geçirip hastaneye kaldırıldı...
***
Yalnız kaldı... Erkek kardeşiyle parklarda yattı, çöp kutularındaki kırıntılarla karnını doyurdu...
Sonunda kardeşiyle bir yetimhaneye gönderdiler onları...
Ağlamamak için gülmeyi o sırada öğrendi...
***
Kendisine pandomim ve komikliklerle dolu bir hayal dünyası yarattı...
Ağlamasını gülerek kamufle etmesini ve güldürmesini öğrenince; Londra’lı tiyatroseverler ona “gülmeye“ başladı...
Charlie Chaplin böyle doğdu...
GENÇ KADINLARA İLGİSİ...
Genç kadınlara ilgisi vardı... Evlendiği ilk eşi; evlendiklerinde 16 yaşındaydı...
İkinci eşi de...
Şimdi de genç ve güzel oyuncu Joan Berry, Charlie’nin doğmamış çocuğunun babası olduğunu iddia ediyordu...
***
Kan testi durumun böyle olmadığını söylüyordu...
Genç oyuncunun hamile kaldığı kişi Charlie Chaplin değildi...
Ama o yıllar Amerika’da Soğuk Savaş vardı...
Charlie Chaplin “komünist” olarak biliniyor ve rejim tarafından istenmeyen adam ilan ediliyordu...
***
Böyle insanlara, “hayatın zindan edilmesi, o günlerin Soğuk Savaş Amerika’sında pek revaçta bir uygulamaydı...”
GENÇ BİR KADININ FİLİZLENEN AŞKI...
Hayatın bütün dramasına, yalnızlaştırmasına, itibarsızlaştırmasına inat o sırada genç bir kadın; masum, komik, gariban görünümlü Charlie Chaplin’e inanmaya başladı...
***
17 yaşındaydı ve 1943 yılında; evlendiğinde Şarlo 54 yaşındaydı...
***
Üç kuşaktan alkol ve uyuşturucu bağımlısı bir aileden gelen 17 yaşındaki çekici güzel kızla, kendisi gibi alkolik bir babanın oğlu olan, 3 yaşından beri annesiz babasız, yetimhanelerde büyüyen, dünyanın en ünlü aktörü haline gelen, masum ve berduş görünümlü Şarlo hayatı beraber göğüslemeye ve sevmeye karar verdiler...
***
Amerika’da Mc Carthy rejimi; kendisine muhalif olan, Şarlo’yu Amerika’da istemiyordu...
***
Şarlo da hayatı kendisine cehennem eden; ahlak bekçisi kisvesindeki operasyon merkezinden, rejim muhafızlarından, Soğuk Savaş cellatlarından kaçıp kurtulmak istiyordu... Genç karısıyla İsviçre’ye sürgüne gittiler birlikte...
***
Orada mutlu bir hayat sürdüler...
Çocuk üstüne çocuk yaptılar...
Doğan 8 çocuk da sevginin bebekleriydiler ve annelerine çok benzediler...
***
Charlie Chaplin’in (Şarlo) Hollywood’a girmesi yasaktı; ama o bütün dünyada oynayan filmlerinden yılda yaklaşık 11 milyon dolar para kazanıyordu... İsviçre’de Genova yakınlarında, bir villada yaşadılar genç karısıyla... Hayatın, onlara alkol ve uyuşturucu yüklediği genetik mirasa inat, 37 yıllık yaş farkına aldırış etmeden mutlu bir yaşam geçirdiler...
***
Soğuk Savaş cellatları, insanlıktan nasibini alamamış haysiyet tecavüzcülerine karşı, 34 yıl İsviçre’de yaratıcılık dolu bir hayat geçirdiler...
ŞARLO...
Yarattığı Şarlo karakteriyle ilgili şöyle derdi Charlie Chaplin:
“Şarlo romantizme karşı inanılmaz açlığı olan bir adamdı... Sonsuza kadar aşkı aramak istiyor, ama ayakları ona izin vermiyor...”
***
Filmlerinde oynadığı “romantik kendisiydi Charlie Chaplin’in...
“Hayatta utangaç bir saygı ve yumuşak bir bağlılık” aradığını söyleyen; komik ve berduş adamın filmlerinde yarattığı “güvercin yürüyüşü“ mazlum ve masum karakterinin simgesi olarak dünya durdukça titrek siyah beyaz karelerde onu yaşatacaktı...
ŞARLO’NUN ACILI HAYATINDAN ÇIKARDIĞI BİLGE SÖZLERİ...
“Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda anladım ki; Duygusal acılar ve keder yapılmış birer uyarıydı bana... Kendi gerçeğime karşı yaşadığımı anımsatıyorlardı... Biliyorum bugün buna ‘özgün olmak’ diyorlar...
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda... Zamanı gelmediğinde ve o kişinin hazır olmadığını bildiğin halde, istediğini yaptırmaya zorlamanın... Zorladığın kişi bizzat kendin de olsa, çok utanç verici bir şey olduğunu anladım... Bugün buna; “kendine saygı duymak” deniyor...
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, başkalarının hayatlarına özenmekten vazgeçtim... Önüme çıkan zorlukların; Olgunlaşmam için aşmam gereken engeller olduğunu fark edebildim... Günümüzde buna “bilgelik” dendiğini biliyorum...
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda;
Her zaman, her fırsatta... Doğru zamanda doğru yerde bulunduğumu anladım... O andan itibaren huzura erdim... Bugün buna; ‘yaşanmakta olana saygı’ dendiğini biliyorum...
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda;
Kendime ayırmam gereken zamanı, başka şeylere harcamaktan... Geleceğe ilişkin büyük projeler yapmaktan vazgeçtim... Bugün artık yalnızca bana keyif ve mutluluk veren, Sevdiğim ve hoşuma giden işleri, Kendime özgü yol yordam ve tempoyla yapıyorum... Günümüzde buna ‘kendine karşı dürüst olma’ dendiğini biliyorum...
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda; Sağlıklı olmayan her şeyden kurtardım kendimi... Yemeklerden, insanlardan, nesnelerden, durumlardan... Hepsinden önce de beni benden koparıp diplere çeken şeylerden...
Başlangıçta buna ‘sağlıklı egoizm’ diyordum... Bugün biliyorum ki bu ‘kendini sevmektir...’
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda... Vazgeçtim; her zaman kendi haklılığıma inanmaya... Daha az yanılmaya başladım böylece... Bugün anladım ki; Buna ‘sade olmak ve sade yaşamak’ deniyor...
***
Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda; Düşüncelerimin beni hasta ve zavallı bir insan yapabileceğini fark ettim... Buna karşı, yüreğimin gücünü yardıma çağırdığımda... Aklım değerli bir ortak kazandı... Bu ilişkiye bugün ‘yürek bilgeliği’ diyorum...
***
Kendimle ve başkalarıyla tartışmaktan... Çatışmaktan ve sorun yaşamaktan korkmuyorum... Çünkü yıldızlar bile bazen birbiriyle çarpışıyor...
Yeni dünyalar oluşuyor... Bugün bunun ‘yaşamak’ olduğunu biliyorum...”