Şampiy10
Magazin
Gündem

Sansür...

.

ABONE OL
Vatan Haber

12 Eylül bandını girmeyin... Diğer bantlarla programı yapın...”

Televizyon kanalının talimatı buydu...

Oysa Gazeteci; 3.5 yılı programcı, 6.5 yılı olarak TRT’de “devlet memuru haline gelmeden” Atina muhabirliği yaptığı yayıncılığın 10. yılında “daha özgür program yapabilmek için” özel televizyona geçmişti...

***

Daha beşinci haftada;

-“Şunu girme, bunu gir...” diyorlardı...

Kabul etmeyi “yüreği” istemezdi Gazeteci’nin...

O da yüreğinin söylediği dışında hiçbir işi yapmazdı...

***

Avukatı ile haber müdürüne akşamın o saatinde noter bulmalarını söyledi...

Saat 17.30’a geliyordu ve televizyon programının yayınlanacağı akşam, o saatte noter bulup, televizyon kanalına getirtmek, deveye hedek atlatmaktan zordu...

***

Bazı noterler “STAR televizyonu”nun adını duyunca, oraya gelmekten vazgeçiyorlardı...

***

Yine yalnız kalmıştı...

Yapayalnız...

Gerçeklerle, doğrularla başbaşa...

Tıpkı on yıl önce Atina’da boncuk boncuk terlediği 1985 yazında olduğu gibi...

***

O gün Atina’da büro olarak kullandığı bir evde kirada oturuyordu...

Bankada 1500 dolar parası vardı...

10 yıl sonra, apar topar İstanbul’a dönmüş; babasının mal varlığından bir dükkanı satmış oturacağı bir ev almış; on beş yıllık gazeteciliğinin karşılığı 100 bin dolara yaklaşan birikimi ile televizyon programcılığı yapmaya uğraşıyordu...

***

Korkusu onbeş kişilik televizyon ekibinin geleceğinin ne olacağıydı...

Noterin gelmesinin beklendiği saatlerde yaşadığı en büyük drama buydu...

***

Kendi kendine soruyordu:

-“Doğru mu yapıyorum?.. Televizyon kanalının teklifini kabul etsem ve ekibin ekmek parasını bir süre daha almasını sağlasam daha mı doğru yaparım?..”

***

Düşünce arada bir yüreğine geliyor onu yokluyordu...

Böyle anlarda insanın bir “kaynama noktası” olurdu...

***

“Gazeteci”ye;

- “Programda yayınladığın iddialar double check yapılmamış... Muhatabın ne söylediği alınmamış...” deseler; belki o anda;

-“Peki onu da alıp öyle yayınlayalım” derdi...

***

Oysa o Kenan Evren’i Marmaris’ten telefonla aramış, röportajın kaydedileceğini ve yayınlanacağını söylemiş, Kenan Evren’in rüşvet iddiaları hakkında söylediklerini yirmi dakika boyunca kaydetmişti...

***

Her şeyi sormuştu...

Onun bütün cevaplarını almıştı...

Eksiksiz montajlamıştı...

***

Kenan Evren; bu iddiaların olduğunu bildiğini söylüyordu...

Soruşturma ve araştırma talimatı vermişti...

Sonucundan bir şey çıkmadığını söylüyordu; ama “bu iddialarla ilgili konuşmam” dememişti...

***

12 Eylül döneminde savaş uçaklarının alımıyla ilgili rüşvet iddiasına karşı ilk defa konuşan darbenin lideri Kenan Evren’in bu savunması iddialarla birlikte yayınlanacaktı, programda...

Dört dörtlük bir gazetecilikti yaptığı Gazeteci’nin...

***

Kabul edemediği böylesine bir gazetecilik çalışmasının sansür edilmesiydi...

Yüreğinin kabul etmediği buydu Gazeteci’nin...

***

12 Eylül darbesinin liderine “savaş uçaklarının alımında rüşvet var mıydı” sorusunun sorulmasını sansürleyen bir anlayışla, program yapamazdı...

***

Ekibinden iki üç kişiye birkaç aylık paralarını ödeyebilirdi...

Fakat böyle bir “sansüre” evet demeyi içine sindiremezdi...

AYDIN DOĞAN-CEM UZAN SAVAŞLARI; AYDIN DOĞAN-DİNÇ BİLGİN SAVAŞLARI...

Türkiye’nin medya patronları arasındaki en acımasız ve şiddetli savaşlardan biri; Hürriyet-Star şeklinde süren “Aydın Doğan-Cem Uzan savaşı”, diğeri; Milliyet-Sabah şeklinde yürüyen Aydın Doğan-Dinç Bilgin savaşıdır...

***

Bu iki savaş; analiz edilmeden;

1990-2005 döneminin medya gerçeği anlaşılamaz Türkiye’de...

***

Hürriyet-Star ve Milliyet-Sabah medya savaşları; Gazeteci’ye “ağır biçimde dokunan savaşlar” olarak medya tarihindeki yerlerini alacaktı...

MİLLİYET-SABAH KAVGASI... AYDIN DOĞAN’IN “GAZETECİ”YE; “SENİN KISA PANTALONLU HALİNİ BİLİRİM BEN...” DİYE KIZDIĞI AN...

Milliyet-Sabah arasında başlayan ve Hürriyet gazetesinin katılımıyla tarihe “ansiklopedi savaşları” olarak geçen, büyük savaşın esas iki unsuru Milliyet ve Sabah gazeteleriydi...

***

Aydın Doğan o yıllarda sadece Milliyet’in patronuydu... Hürriyet’in patronluğunu almamıştı henüz...

***

Milliyet Büyük Larousse; Sabah ise Meydan Larousse ansiklopedisini kupon karşılığı veriyordu... Gazeteci, Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi haline gelen ansiklopedi savaşlarını TRT’deki programında yapmaya karar verdi...

***

Her zaman yaptığı gibi tamamen objektif ve tarafsız davranacaktı...

Her iki gazeteyi de arayacak; görüşlerini yayınlayacak ve kendi anonslarıyla kamuoyunu bilgilendirecekti...

***

Görüntüleri montajlarken, iki gazetenin de tepe yöneticilerini aradı... Ansiklopedi görüntülerini istedi Milliyet ve Sabah gazetelerinden...

***

Sabah gazetesi çok hızlı davrandı...

Görüntüleri hemen gönderdi...

Milliyet gazetesi ise, bir türlü “kendi verdiği ansiklopedisinin görüntüsünü gönderemedi...”

***

Gazeteci Milliyet’ten görüntülerin gelmediğini görünce, Aydın Doğan’ın damadının bürosunu arattı...

Sekreterine not bıraktı... -“Acil görüntüleri istiyoruz...” diye...

***

Ancak ne oldu oldu; Milliyet’ten ansiklopedi görüntüleri akşam saatlerine kadar TRT’ye bir türlü ulaşmadı... Montajdaki çocuklar “Gazeteci”nin anonslarının arkasına eldeki tek görüntü olan Sabah gazetesinin ansiklopedi ekinin görüntülerini mikslediler...

***

Programda Gazeteci kılı kırk yarıp, iki medya devi arasında olabildiğince objektif olmaya çalışmıştı... Hayatın garip bir tecellisiydi gelmekte olan...

***

Milliyet’te on yıl çalıştıktan sonra büyük bir haksızlık sonucu gazeteden kopartılmıştı Gazeteci...

Akabinde kamuoyunda ses getiren bu televizyon programına başlamıştı...

***

“Milliyet”e ters bir şey olmasın diye, kılı kırk yarmıştı programı hazırlarken...

Ne ki, editoryal olarak eşitliği sağlasa da, Sabah’ın gönderdiği görüntüler; yayında fark yaratıyordu...

***

Program bitmişti...

Büyük odada toplantı yapıyordu Gazeteci... -“Aydın Doğan arıyor...” dediler...

Söyleyen çocukların sesi titriyordu... Gazeteci’nin ise, yüzünden bir gölge geçti...

***

On yıl çalıştıktan sonra Milliyet’ten ayrılmış, ne ayrılırken, ne sonrasında bir zamanlar genç Gazeteci’yi Genel Yayın Yönetmeni yapmak isteyen Aydın Doğan’ı görmemişti...

***

“Kırgındı” Aydın Doğan’a...

Bu inkar edilmez bir gerçekti...

Ancak; onun yıllarca Milliyet’te kendisine açtığı yolun da bilincindeydi...

Zor bir andı; yıllar sonra gelen Aydın Doğan’la konuşma anı...

***

-“Buyrun Aydın Bey...” dedi...

Aydın Doğan’ın öfkesi burnundaydı... -“Sen nasıl olur da Milliyet Sabah savaşında Sabah gazetesinin reklamını yaparsın?..” diye Gazeteci’ye kızmaya başladı...

***

Gazeteci anlatmaya çalıştı ki; Milliyet’in görüntülerini bizzat “damat”ının özel kaleminden istemiş, ancak program montajlanana kadar hiçbir görüntü gelmemişti...

Defalarca arayıp uyarmışlardı...

***

Montajdakiler; gazete savaşlarının hassas dengesini bilmiyorlardı... Varolan görüntüleri kullanmışlar; Sabah’ın görüntüleri olduğu için; daha fazla miktarda yayınlanmak durumunda kalmışlardı...

***

Ancak belli ki; Aydın Doğan’ı Milliyet’te yıllar önce “işledikleri” gibi yine Gazeteci’ye karşı “işlemişlerdi...” Gazeteci konuşmaya başlıyor; Aydın Doğan Gazeteci’yi susturuyordu...

***

Eski patronuydu...

Gazeteci’nin Milliyet’e başlamasına; Atina’ya gitmesine önayak olan kişiydi... Gazeteci böyle durumlarda hiç saygısızlık etmezdi... Ancak bu kadar haksızlık yüreğini sıkıştırmıştı... -“Ben Milliyet’in aleyhine bir şey yapacak olsam çıkar ortalıkta konuşurum... Programımda bir şey yapmam... Konuşayım mı bunu mu istiyorsunuz?..” dedi...

***

Aydın Doğan;

-“Ben senin kısa pantalonlu halini bilirim...” dedi ve telefon kapandı...

Bir süre çöktü kaldı Gazeteci...

Yanında çalışsın ya da çalışmasın; hayatının her döneminde önemli bir adam olmuştu Aydın Doğan...

O gün de öyleydi...

Çok güçlü bir adam olduğundan değil... Onu “yıllar önce Milliyet’e alan Aydın Doğan olduğu için çöküp kalmıştı yerine” Gazeteci...

***

Beş dakika sonra doğruldu yerinden... -“Çok teşekkürler arkadaşlar...” dedi... -“Çok güzel bir programdı yaptığınız... Hepinize çok teşekkür ediyorum...”

***

Yıllar geçti bu olayın üzerinden...

O gün Sabah gazetesinin promosyonunu yapan ve gazetenin “beyni olan gazete yöneticisi Aydın Doğan’ın en yakın yöneticisi oldu...”

***

Yine yıllar geçti aradan; Aydın Doğan’la en acımasız şekilde savaşan STAR’ın yönetici gazetecisi Aydın Doğan’ın yöneticisi ve yazarı oldu...

***

Gazeteci ise; aynı objektifliği sürdürerek; Aydın Doğan’ın yanında hiçbir yönetici görevi almadan, medya tarihini yazmaya devam etti...

Gazeteci “kartal” adı verilen hayvanı severdi...

Kartallar yalnız olur özgür uçarlardı...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Beethoven; çocukluk aşkıyla...
  2. Altın Kelebek ödülündeki Diriliş Ertuğrul dizisi olayının derin kodları...
  3. Aydın Doğan ve Altın Kelebek ödül töreni...
  4. 12 yaşındaki çocukla bakıcısının aşkından çıkan sanat...
  5. ‘Erkek bedeninin yükünü arzulayan kadın...’
  6. Leonard Cohen; anlarız ki bir gün herkes yeniliyordur...
  7. Hollywood’daki ‘Proje’ sanatçıların; Trump’a hakaret kampanyalarındaki gizli misyon...
  8. Kadın tacizlerinden medet uman Amerikan medyasının rezil olduğu seçim...
  9. Mandela’nın hayatı ve efsane sözleri...
  10. Amerikan derin devletinden seçime saatler kala gelen kritik mesaj...“Hillary temiz...”

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.