Şampiy10
Magazin
Gündem

Kadir Gecesi ne oldu?.. Anlamı ve önemi

.

ABONE OL
Vatan Haber

Dün Kadir Gece’siydi...

Bugün Kadir Gecesi’nin anlamını, kısaca anlatacak bir metni yayınlamaya karar veriyorum...

Vikipedia’yı açıyorum ve dünyada milyarlarca müslümanın inancının en kutsal gecesinin içeriğini aktarıyorum...

***

“İslam inancına göre Allah Kur’an’ın ilk ayetlerini Cebrail isimli melek aracılığıyla İslam dininin Peygamberi Hazreti Muhammed’e Nur Dağı Hira Mağarası’nda gönderdi...

İndirilen ilk ayetler Alak Suresi’nin ilk 5 ayetidir...

***

Muhammed, 40 yaşına yaklaştığında toplumdan uzaklaşarak Mekke’nin kuzeyinde, Nur Dağı’ndaki Hira mağarasında inzivaya çekilmeyi ve burada vakit geçirmeyi adet edindi...

Bu durum 1-2 yıl devam etti... 610 yılında bir Ramazan gecesi (Kadir gecesi) hırkasına bürünüp Hira Mağarasında tefekküre daldığı bir sırada ilk vahiyi aldı...

Hazreti Muhammed’in 610 yılından başlayarak, vefat ettiği yıl 632 yılına kadar aldığı vahiyler Kur’an’ı oluşturur...

***

İlk vahiy şu şekilde anlatılır:

‘Muhammed, bir sesin kendisini ismi ile çağırmakta olduğunu duydu...

Başını kaldırıp etrafına baktı fakat taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu...

Bu sırada her tarafı ansızın bir nur kapladı; dayanamayıp bayıldı...

Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrail’i gördü...

***

Cebrail O’na: “Oku” dedi.

Muhammed: “Ben okuma bilmem” diye cevap verdi...

Cebrail, Muhammed’i kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıktı ve “Oku” emrini tekrarladı...

Muhammed: “Ben okuma bilmem, söyle ne okuyayım” diye cevapladı...

Cebrail emrini tekrarlayıp üçüncü defa Muhammed’i sıktıktan sonra Alak Suresi’nin ilk beş ayetini Muhammed’e vahyetti:

-“Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı... Oku! Rabb’in sonsuz kerem sahibidir...

O Rab ki kalemle yazmayı öğretendir... İnsana bilmediği şeyleri öğretendir...”

***

Meleğin arkasından Muhammed de bu ayetleri tekrarladı. Heyecanla mağaradan çıkarak evine doğru hızlıca gitmeye başladı...

Yolda ilerlerken gökyüzünden bir sesin: “Ey Muhammed! Sen Allah’ın elçisisin, Ben de Cebrail’im” dediğini duydu... Başını kaldırdığı zaman, Cebrail’i gördü...

Korku içinde evine vardı...

Eşi Hatice’ye: “Beni örtün, çabuk beni örtün” dedi...

Bir müddet dinlenip heyecanı geçtikten sonra yaşadıklarını eşi Hatice’ye anlattı...

-“Korkuyorum Hatice, bana bir zararın gelmesinden korkuyorum” dedi...

***

Hatice, O’nu şu sözlerle teselli etti:

-“Öyle deme. Allah’a yemin ederim ki, Yüce Allah, hiçbir zaman seni utandırmaz...

Çünkü sen, akrabanı gözetirsin...

İşini görmekten aciz kimselerin işlerini yüklenirsin...

Fakire yardım edersin...

Misafiri ağırlarsın...”

***

Hatice daha sonra bu durumu Varaka bin Nevfel’e anlattı ve Muhammed’i Varaka’ya götürdü... Varaka haniflerdendi...

Tevrat ve İncil’i okumuş, İbrani dilini ve eski dinleri bilen bir ihtiyardı...

Varaka Muhammed’i dinledikten sonra:

-“Müjde sana Ey Muhammed, Allah’a yemin ederim ki sen İsa’nın haber verdiği son Peygambersin...

Gördüğün melek, senden önce Yüce Allah’ın Musa ve İsa’ya göndermiş olduğu Ruhu’l-Kudüs’tür...

Keşke genç olsaydım da, kavmin seni yurdundan çıkaracağı günlerde sana yardımcı olabilseydim...

Hiçbir Peygamber yoktur ki, kavmi tarafından düşmanlığa uğramasın, eziyet görmesin” dedi...

*****

GÜNAHLARDAN ARINMA GECESİ...

Müslümanlık Hrıstiyanlık dininden farklı olarak, “dini mabedlere giderek günah çıkartmayı uygun görmez...”

Ancak bunun muaf olduğu, günahların affedildiği bir gece var Müslümanlık’ta...

***

Kadir Gecesi’nde, geçmiş günahlara tövbe edilmesi, bunlarla hesaplaşılması ve verilen zararların farkındalığında günahlarla yüzleşilmesi halinde, Allah’ın bunları affedeceğine inanılır...

*****

PARİS... 35 YAŞ YAZISI...

Bugün 14 Temmuz...

Cahit Sıtkı’nın 35 Yaş Şiiri; bir edebiyat klasiğidir...

Bugün benim de bir 35 yaş yazım olacak...

Bugün benim yaşamımda; hayatımın şehri Paris’e ilk gidişimin 35. yıldönümü...

Paris’e bir 14 Temmuz öğleden sonrası Fransız’ların Ulusal Günü’nde ayak bastım...

Sonra o şehir; benim bütün hayatımın virajı oldu...

İşte Paris’in 35. yıl yazısı...

*****

35 YILDIR YAŞADIĞIM PARİS...

Paris anadan babadan ve yedi kuşaktan Fransız doğanlara “nasıl bir özgürlük vaad eder” bilmiyorum...

Ancak ‘demokrasisi nakıs, bireysel özgürlükleri kısıtlı coğrafyaların‘ aydın ruhlarına Paris; “bir özgürlükler cenneti gibi” görünür...

O ruhlar eğer bir parça romantik, bir miktar protest, az biraz rezistansiyalist, epeyce egziztansiyalist, sos baabında bir parça da anarşist ruh ve esansı taşıyorlarsa; Paris onlar için bir şehir değil, “dini meçhul bir kıblenin yegane adresi” olup çıkacaktır...

***

Fransızlar’ın Milli Gün’üne denk düşen 14 Temmuz 1980’de; ilk kez tek başına Paris’e gidiyordum... 21 yaşındaydım ve amacım “bir yolunu bulabilirsem Paris’te kalmak; okumaktı...”

Cebimde hepsi hepsi 250-300 euro’ya karşılık gelen döviz; Ankara Siyasal’da ikinci sınıfını bitirdiğim yarım kalmış istikbali meçhul bir üniversite hayatı vardı...

Birkaç ay önce başladığım taze gazeteciliğime bile veda etmeye razıydım; Paris’te kalıp okuyabilmek için...

***

Derniere Danse parçasının ünlü yorumcusu Paris’li Indila gibi beş parasızdım elbette...

Kendimi onun gibi dünyanın çocuğu zannediyordum hararetle... Tek başına; ya da kendim gibi yalnız ve çulsuz olan iki Polonya’lı kız arkadaşımla; metrolarda aylak aylak dolaşıyordum... Bir yolunu bulur kalırım bu şehirde umuduyla...

***

“Uçmak, uçmak, uçmak istiyorum”; diyor Indila; Paris’te... Ne yazık ki uçamadık üç arkadaş o günlerde istediğimiz gibi Paris’te... Onlar Varşova’ya, ben Ankara’ya dönmek zorunda kaldım...

***

Ne ki; Paris içime işleyecek ve bir daha hiç çıkmayacaktı...

35 yıl boyunca hayatımın bütün keskin virajlarında...

Tüm yaşamsal kararlarında... Bütün duygusal alaboralarında... Tüm nihai hesaplaşmalarında... “Evrenden gelen kallavi bütün mesajlarda”, Paris benimle birlikte hayatın ortak öznesi olacaktı...

İçimdeki “Ben”le, kalbimdeki “Paris” birbirinden hiç ayrılamayacaktı...

***

Otuz yıl sonra sayısız ve sonsuz defalar gittiğim kentte bir gece şöyle aktaracaktım duygularımı;

“Ruhumun gizli kalmış tapınaklarıyla, kentin gizemli arka sokakları; akortu bozulmamış bir armoniyle dans ediyor içimde... Seine nehrinin iki yakasına kurulan kent; gizemli hüznü ve ruhumun dalgalı melankolisiyle birlikte, yağmur olup taşıyor içimden...

***

Alışılmış hüzünlü sokaklarından...

Solmuş sarı yapraklı geniş caddelerinden yürüyor...

Sokak lambalı dik

merdivenlerden çıkıyorum...

Paris’in en çok bir Sonbahar kenti olduğunu o anlarda

keşfediyorum...

Çiseleyen yağmur üzerimize değil, içimize yağıyor Paris’te...”

***

En hüzünlü mutlulukların;

En sevinçli huzursuzlukların... En emprovize tiradların...

En cool dramların şehri;

Son Dans müziğinin romantik tınısında... İkinci kuşak genç bir göçmen kızın, boğuk vurgusunda; Rüzgarın ve fırtınanın ortasında.. Paris’i

hissedeceksiniz...

***

Esasen; çokça “gurbette kalınır ve memleket özlenir...”

Memlekette kalınıp da gurbetin özlendiği dünyadaki ilk ve tek şehirdir Paris...

San Dans’ın; Son Metro’nun; ve Sonsuz Son’ların egemen olduğu tek “Son”dur Paris...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Beethoven; çocukluk aşkıyla...
  2. Altın Kelebek ödülündeki Diriliş Ertuğrul dizisi olayının derin kodları...
  3. Aydın Doğan ve Altın Kelebek ödül töreni...
  4. 12 yaşındaki çocukla bakıcısının aşkından çıkan sanat...
  5. ‘Erkek bedeninin yükünü arzulayan kadın...’
  6. Leonard Cohen; anlarız ki bir gün herkes yeniliyordur...
  7. Hollywood’daki ‘Proje’ sanatçıların; Trump’a hakaret kampanyalarındaki gizli misyon...
  8. Kadın tacizlerinden medet uman Amerikan medyasının rezil olduğu seçim...
  9. Mandela’nın hayatı ve efsane sözleri...
  10. Amerikan derin devletinden seçime saatler kala gelen kritik mesaj...“Hillary temiz...”

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.