İriyarı babasının karşısında çelimsiz vücuduyla küçüldüğünü düşünen çocuk... (1)
.
3 Temmuz 1883’de doğan Prag’lı bir Yahudi’ydi Franz Kafka...
***
Yahudi olduğu için Almanlar tarafından sevilmedi, Almanca konuştuğu için de bu kez Çekler tarafından hor görüldü...
***
Ancak onu esas hor gören ve hayatına damgasını vuracak olan babası Hermann Kafka’ydı...
***
Ve sağlıklı bir adamdı Hermann Kafka...
Franz Kafka ise çelimsiz bir vücuda sahipti...
***
olan babanın otoritesi bir süre sonra bir fobi haline geldi Kafka’da...
***
Otorite karşısında zaten zayıf olan bedeninin iyice küçüldüğüne, yok olmaya başladığına inandı...
***
Yoğun bir korku ve suçluluk duyuyordu babasına karşı...
Bu duygu giderek, tüm dünyaya, tüm insan ilişkilerine yansıtılan bir korkuya, suçluluk duygusuna ve kaçma isteğine bıraktı kendisini...
***
Yetişme koşullarındaki bu gaddarlığa karşın; babasına başkaldırmadı Kafka...
Tam bir teslimiyet göstererek boyun da eğmedi...
İntikamı hiçbir şey yapmamaktı...
Tüm yaşamı, onu yok sayma ve aşağılama motifiyle hareket eden babasından yapıtlarıyla intikam almakla geçti...
***
Albert Camus’nun taş olmak istemesi gibi Kafka da kara saplanmış yararsız bir odun parçası olmak istedi...
***
Aşk ilişkilerinde de daireyi tamamlamak, tümlemek istemedi...
Başarısız olma korkusu giderek başarısız olma isteğine bıraktı kendisini...
***
Bu trajik hal ona başka türlü bir haz verdi...
Özellikle Milena ile aşkı böyle bir aşktı...
*****
HAMAMBÖCEĞİ SAMSA’NIN EVLİLİK RÜYASI!.. (2)
Derin aşağılık kompleksleriyle yoğrulmuş bir dünyası vardı Kafka’nın ve “Kendi bedeninden değil hoşnut olmak, neredeyse tiksinirdi...”
***
1915’de yazdığı Değişim isimli öyküsünün ilk cümlesi kendi korkularını tarif eder gibiydi:
***
“Samsa bir sabah korkulu bir düşten uyanınca, yatağının içinde kendini korkunç bir hamam böceği olarak buldu...”
***
Öyküdeki “hamam böceği Samsa, bir süre utanç dolu ve anlamsız bir yaşam sürdükten sonra pis ve yalnız bir şekilde öldü...”
***
Kafka hamam böceği Samsa tiplemesinde; eleştirmenlere göre hayat karşısındaki kendini aczini anlatıyordu...
***
Üstünde dayanılmaz ve katlanılmaz bir ağırlığı olan babasından uzaklaşabilmek ve kendi başına varolabilmek için; evlenmek ve bir aile sahibi olmak istedi Kafka...
***
Ne ki böylesine ağır kompleksler altında ezilen bir adamın altından kalkabileceği bir iş değildir evlilik...
***
Kadınlarla mektuplaşmaktan başka bir şey yapamıyordu...
Bu yolla cinsel ilişki kurmak imkansız olduğundan hiçbir zaman çocuk sahibi olmadı...
*****
MİLENA’YA YAZDIĞI MEKTUP... (3)
Mektup arkadaşlarından biri Felici Bauer’le iki kere nişanlandı...
Esas aşkı ise kitaplarının çevirisini yapan Milena’ydı...
***
Milena evliydi, kocasıyla mutsuzdu, o da Kafka’ya karşı tutkulu bir aşk hissediyordu...
***
Mektuplar, mektuplar, mektuplar...
Mektuplarla sürdü Kafka’nın
tutku dolu; “İçimi bıçakla deliyor” dediği aşkı...
***
Milena’yla mektuplaştıkları üç yıl zarfında sadece iki üç defa görüşebildiler...
***
Görüşmeleri Kafka’ya daha da büyük bir acı verdi...
Tek iyi tarafı, bu görüşmelerin yazarın yaratıcılığını tetiklemesiydi...
***
-“Anladığım kadarı ile ikimiz de çok çekingen ve ürkek kişileriz Milena...” diyordu...
***
-“Birbirimize gönderdiğimiz mektuplar o kadar çekingen o kadar korku dolu ki...”
Bir odadayız Milena...
Birbirine bakan iki kapının ardındayız ama ayrı ayrı...
Biri açacak olsa diğeri hemen ürküp kapıyor kapıyı...
***
Halbuki bu iki kişilik ürkeklik, bu kadar benzemese, biri diğerine hiç aldırış etmese açsa kapıyı çıksa dışarı odayı düzenlese...
***
Ama hayır o da en az diğeri kadar ürküyor ve saklanıyor kapısının ardına ve o güzelim oda bomboş kalıyor ortada...
***
Yeryüzündeki 38 yıllık yolculuğumdan sonra bir dönemeçte sana rastlıyorum ve bu geç gelen hiç beklemediğim karşılaşma sonrasında ne yapacağımı bilmez şaşırıp kalıyorum...
*****
KAFKA; KORKU; ÖLÜM VE DORA... (4)
Böyle yazdı Kafka Milena’ya mektubun birinde...
***
Milena Kafka’ya karşı hep büyük bir hayranlık duymuş, büyük bir sevme gücüyle ona bağlanmıştı...
Ondaki yaşam gücü ve iştahı...
Esas bu Kafka’yı korkutmuştu...
***
Korku duyduğu her durumda, hastalığının kuytu, dingin limanına sığındı, sanatoryuma teslim olmayı aşka teslim olmaya yeğ tuttu Kafka...
***
Milena ise durumu anlayamıyordu;
-“Diğer kadınların üzdüğü gibi mi üzdüm onu?.. Bu üzüntü yüzünden mi hastalığı ağırlaştı...
Onun için mi kaçıyor benden şimdi?..
Onun için mi sığınıyor korkusuna?..
Onun için mi yok olmalıyım, çıkmalıyım yaşamından?..
Suç yalnız bende mi?..
Yaradılışının zorunlu kıldığı şeyler mi yoksa bunlar?..”
***
Milena’yla mektuplaşmaları bittikten bir yıl sonra Viyana yakınlarında bir sanatoryumda ağzından kanlı öksürükler gele gele öldü Kafka...
***
Yalnız değildi...
Gencecik bir kız vardı yanında...
Dora Diamant...
İlk kez veremli yatağında mektup yazmadan konuşabileceği bir kadın oldu Dora; Kafka için...
***
Tuhaf bir huzur içindeydi...