Hayatında nelere sahip olduğun değil; kiminle olduğun önemli...
.
“Öğreniyorum ki; Güveni geliştirmek yıllar alıyor; kaybetmek ise bir dakika...
***
Öğreniyorum ki; Hayatında nelere sahip olduğun değil; kiminle olduğun önemli...
***
Öğreniyorum ki; İnsanın başına ne geldiği değil; O durumda ne yaptıkları önemli...
***
Öğreniyorum ki; Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerekiyor... Hangisi son görüşme olacak bilmiyorsun...
***
Öğreniyorum ki; Bittim dediğin andan itibaren, pilinin bitmesine daha çok var...
***
Öğreniyorum ki; Sen tepkilerini kontrol edemezsen; tepkilerin hayatını kontrol ediyor.
***
Öğreniyorum ki; Ne kadar ilgi ve özen gösterirseniz gösterin; bazıları buna hiç karşılık vermiyor...
***
Öğreniyorum ki; Düştüğün anda; seni tekmeleyeceğini düşündüğün birileri seni kaldırmak için ellerini uzatıverir...
***
Öğreniyorum ki; İki insan aynı şeye bakıp; tamamen farklı şeyler görebilir...
***
Öğreniyorum ki; Anlatmak ve yazmak, ruhu rahatlatıyor...
***
Öğreniyorum ki; Gerçek arkadaşların arasına mesafe girmiyor. Gerçek aşkların da.
***
Öğreniyorum ki; Tecrübe denilen şeyin kaç doğum günü geçirdiğinizle bir ilgisi yok... Nasıl deneyimler yaşadığınızla da...
***
Öğreniyorum ki; Bazen başkalarını affetmek yetmiyor... Bazen insanın kendisini affetmesi gerekiyor...
***
Öğreniyorum ki; Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın; dünya siz ağlıyorsunuz diye dönmekten vazgeçmiyor...
***
Öğreniyorum ki; Her problem; kendi içinde bir fırsat saklıyor... Ve problem, o fırsatın yanında çok cüce kalıyor...
***
Öğreniyorum ki; Sevgiyi çabuk kaybediyorsun. Pişmanlığın ise uzun yıllar sürüyor.”
*****
40 YIL SONRA SINIF ARKADAŞLARIYLA...
Dün akşama doğru saatlerde, “Her Gün 1 Yeni Bilgi” portalında, “ki” diye başlayan bu önermeleri okuyorum...
Bunları okumamın önemli bir nedeni var...
Bu satırları yazdıktan sonra, çocukları alıp Kolej’deki lise sınıf arkadaşlarım, çocukları ve eşleriyle buluşacağım...
Amerika’dan yaz için gelen Muzaffer; Bodrum’da bulunan sınıfın altın kızları; İrem, Ruhat, Nilüfer ve Deniz’in aileleriyle birlikte bir yemek yapmayı düşündüklerini söylüyor...
Bana dönüyor;
“-Ama...” diyor;
-“Kıvırmayacaksın... Çocukları da alıp mutlaka getireceksin...”
Benim çocuklar; içlerinde en küçükleri...
20-22 yaşlarına gelen gençler var, sınıf arkadaşlarımın çocukları arasında...
14-15 yaşında olanlar
ha keza...
Ayşe Nazlı benle olsa, onun 15 yaşıyla durumu bir nebze kurtaracağım...
Ama o önümüzdeki hafta burada olacak... Ben 6 yaşımdaki ikizlerimle, “son baba” konumunu aşamıyorum...
***
-“Merak etme...” diyorum...
-“Gelirim elbet... Çocukları da getiririm...”
Nereye gidelim derken ona;
-“Siz bırakın ben ayarlarım...” diyorum...
Mavi Otelin işletmecisi Cemal Yarar’ı arıyorum...
-“Sess kulübünün yanındaki Arnavutköy Balıkçı’sını yapalım Cemal’im... Sınıf halinde geliyoruz... Sess’te de müzik dinleriz az biraz...” diyorum...
-“Önemli bu yemek...”
Cemal o sırada; Sess’in işletmecisi Nedim Binler’le tavla oynuyor...
Nedim benden de sonra baba olanlardan...
18 kişilik kare şeklinde bir masa hazırladıklarını söylüyor...
*****
DOKTOR VE MÜHENDİS YETİŞTİREN SINIF
Buluşmamız Kolej’i bitirmemizden 39 yıl sonra gerçekleşiyor...
Bu akşam göreceğim kızlardan üçünü, Kolej’i bitirdiğim 39 yıldan beri ilk kez görüyorum...
Bizim sınıf doktor, mühendis, ekonomist çıkartan bir sınıf... Çok çalışkan...
Buluşacağım kızlardan ikisi doktor çıkıyor... Sınıfın yarısı doktor çıkıyor...
***
Dün sabah spor yaparken elim ister istemez Elvis Presley’in My Way şarkısına gidiyor... Buluşacağım arkadaşlarla mezuniyetten bir yıl önceki 1975 yazını hatırlıyorum... Kırk yıl öncesi...
***
Hayatımın en önemli “makas değişikliğini” yaptığım, kendi hayat hikayemi yazmaya başladığım tarih 1975 yazı...
My Way şarkısının bende tohumunun atıldığı yaz 1975 yazı... 40 yıl sonra, yine bir yaz günü; sınıf arkadaşlarımla buluşmaya gidiyorum... Şarkının sözleri, içimde önüne geçemediğim keskin kraşendolar yaratıyor...
***
“Now, the end is near;
Artık sona yaklaşıyorum...
And so I face the final curtain.
Ve son perde ile yüzleşiyorum.
***
My friend, I’ll say it clear...
Dostum, samimiyetle anlatacağım..
I’ll state my case, of which I’m certain...
Neden eminsem onu anlatacağım...
***
I’ve lived a life that’s full.
Dopdolu bir hayat yaşadım...
I’ve traveled each and ev’ry highway;
Bütün yolları tek tek dolaştım..
***
And more, much more than this,
Ve dahası; Daha önemlisi,
I did it my way...
Bunu kendi bildiğim gibi yaptım..
***
Regrets, I’ve had a few;
Pişmanlıklar mı?.. Birkaç tane var...
But then again, too few to mention...
Ama yine de, bahsedilmeye değmeyecek kadar azdı...
***
I did what I had to do
Ne yapmam gerektiyse onu yaptım
And saw it through without
exemption...
Hiç ayırt etmeksizin...
***
I planned each charted course;
Her bir yaşanmışlığı tecrübe ettim...
Each careful step along the byway...
Bu zorlu yol boyunca her bir adımı
dikkatli attım...
***
And more, much more than this,
Ve dahası...
I did it my way...
Bunu kendi bildiğim gibi yaptım.
***
Yes, there were times, I’m sure you knew...
Evet bazı zamanlarım oldu, eminim sizler de bilirsiniz
When I bit off more than I could chew...
Yutabileceğimden daha büyük lokmalar yutmaya çalıştım...
***
But through it all, when there was no doubt,
Ama gerçek şu ki, hiç süpheniz olmasın
I ate it up and spit it out...
Hepsini de yutmasını bildim ve hiç
saklamadım...
***
I faced it all and I stood tall;
Hepsiyle yüzleştim ve dik ayakta
kalmaya çalıştım....
And did it my way.
Ve bunu kendim bildiğim yolla yaptım...
***
I’ve loved, I’ve laughed and cried...
Sevdim, güldüm ve ağladım...
I’ve had my fill; my share of losing...
Kaybetmekten payımı fazlasıyla aldım...
***
And now, as tears subside...
Ve şimdi, gözyaşlarım dindiğinde
I find it all so amusing...
Onların her birini tebessümle
hatırlıyorum...
***
To think I did all that;
Bütün bu yaptıklarımı düşündüğümde
And may I say - not in a shy way,
Utanç duymadan söyleyebilirim ki?
No, oh no not me...
Oh, hayır, hayır hem de hiç utanç duymuyorum... I did it my way.
Kendi bildiğim gibi yaptım...”
*****
ELVİS’TEN SONRA...
Elvis’in sahnede söylediği şarkı bitiyor... Benim ise şarkımın henüz bitmediğini hissediyorum...
“Kendi bildiğim gibi yapacağım daha çok şeyin olduğunu” biliyorum...
“I will continue to do it my way... (Kendi bildiğim gibi yapmaya devam edeceğim)” diye içimden geçiriyorum...
Sınıf arkadaşlarıyla 40 yıl sonraki buluşmamıza gitmek için otelden çıkıyorum...
For what is a man, what has he got?
Zaten bir erkek başka neye sahiptir ki?
If not himself, then he has naught.
Kendi olamayan bir erkek zaten erkek değildir ki!
To say the words he truly feels;
Gerçekten neye inanıyorsa onu söylemelidir!
And not the words of one who kneels.
Aciz birinin sözlerini asla değil!
The record shows I took the blows -
Tarih gösterecek, rüzgarı arkama aldım
And did it my way!
Ve kendi yoluma gittim!