Frida’yla; Diego’nun sadakatsiz aşkları... (1)
.
Aşk sadakatle anlatılmaz...
Sadakatin yanından geçmediği ölümsüz aşklar vardır...
***
20. yüzyılın en önemli ressamlarından biriydi Frida...
Kocası Diego; ondan daha ünlü bir ressamdı...
***
22 yıl ölümsüz bir aşk yaşadılar...
Troçki’nin bile suikasta kurban gitmesine neden olduğu söylenen ölümsüz aşk, hep aldatmalarla ve sadakatsizliklerle yaşandı...
***
Frida’yla Diego’nun, sadakatsiz ama aynı ölçüde ölümsüz aşkları “büyük bir aşktı...”
Bazen en büyük aşklar sadakatsiz olanlardır...
***
Büyük aşklarda büyük beklentiler olur...
Büyük beklentilerin karşılanamadığı durumlarda ise büyük hayal kırıklıkları...
***
Hayal kırıklıkları, egoları zedeler...
Zedelenen egolar kendilerini tamir etme yoluna gider...
Egoları tamir etme prosesi; büyük sadakatsizliklere gebe bırakır kadını ve erkeği...
*****
SADAKATSİZLİK AŞKI ÖLDÜRMÜYOR... (2)
Sadakatsizlik aşkı öldürmez...
Nefrete dönüştürür...
Nefret de bir aşktır...
Aşkın olumsuz halidir...
***
Frida hayatındaki en büyük aşkı, iki kere evlendiği, 22 yılını geçirdiği adamla ilgili şöyle konuşur:
***
“Başlangıç Diego...
Yapıcı Diego...
Erkek Diego...
Arkadaşım Diego...
Ressam Diego...
Aşkım Diego...
Kocam Diego...
Annem Diego...
Ben Diego...
Benzerlik içinde farklılık...
Kime Diego diyebilirim?..
Hiçbir zaman benimle olmayacak...
O sadece kendisine aittir...”
***
Altı yaşındayken çocuk felci geçirdi... Ona “Tahta Bacak Frida” dediler...
***
Felç geçirdiğinde hasta yatağında 9 ay boyunca kendisine babası baktığından, babasını hep çok sevdi...
***
Geçirdiği felç yetmedi...
18 yaşında bindiği otobüs tramvayla çarpıştı...
Demir çubuk karnının sol tarafından girdi, cinsel organından çıktı...
***
Omurgası 3 noktadan, sağ bacağı ise 11 yerinden kırılmıştı...
Köprücük kemiği kırıktı; yanısıra üçüncü ve dördüncü kaburgaları ve leğen kemiği...
Sol omuzu da çıkmıştı...
***
Doktorlar parçalara ayrılan genç kadının yeniden toplanabileceğinden şüpheliydiler...
***
Dört yıl, alçı korseyle yattı...
Acılar içinde kıvranırken resim yapmaya başladı...
Dört yıl sonra kendisini iyi hissettiği bir günde; saygın bir sanatçı olarak bilinen Diego Rivera’yı görmeye gitti...
***
Yaptığı resimlerin; iyi bir sanatçı kariyeri yapmak için yeterli olup olmadığını soracaktı...
***
Sadakatsizliklerle dolu, ölümle burun buruna süren ölümsüz aşkları başlıyordu...
21 Ağustos 1949’da evlendiler...
*****
“BİR KADINI NE KADAR ÇOK SEVERSEM O KADAR ACI ÇEKTİRİYORUM...” (3)
Diego’dan 3 kere hamile kaldı...
Vücut ilginç bir şekilde doğuma direnç gösteriyordu...
Üçünde de düşük yaptı...
***
“Benim gözümde bir devdi...”
Diego için böyle diyordu...
“Gecelerim sürekli seni arıyor...
Bedenim birkaç sokağın, ya da adi bir coğrafyanın bizi ayırdığını anlamıyor...
Bedenim gecenin ortasında senin gölgeni görememekten dolayı acıdan çıldırıyor...
Bedenim uykunda sana sarılmak istiyor...
Bedenim gece uyumak ve karanlıkta senin öpüşünle uyanmak istiyor...
Gecelerim bundan daha zalim bir düş tanımıyor...”
***
Diego bir süre sonra Frida’nın kız kardeşiyle beraber olmaya başladı...
***
Romanlarda, pembe dizilerde, böyle durumlarda “kadın iyi karakter, erkek kötü karakter olarak çizilir... Erkek öykünün sonunda öldürülür, kadın da mutlu edilir...”
***
Oysa hayatın ve aşkın gerçeği böyle değildi...
Kız kardeşi ve başka kadınlarla ilişki kuran Diego aslında Frida’ya deli gibi âşıktı...
***
Şöyle yazıyordu öz yaşam öyküsünde:
“Frida’nın durumu beni çok etkiliyordu... Bir eş olarak kendimi sorgulamaya başladığımda, kendi lehime çok az şey şey bulabiliyordum...
Bir kadını ne kadar çok seversem, ona o kadar çok acı çektiriyordum...
Ve Frida bu iğrenç huyumun en bariz kurbanıydı...”
*****
FRİDA; TROÇKİ’YLE İLİŞKİYE GİRİYOR... (4)
Hayatının aşkı Diego başkalarıyla ilişkiye girince; Frida da yeni ilişkilere girmekten çekinmedi...
***
İlişkiye girdiği kişiyle sanki Diego’dan intikam alıyordu...
***
Sovyet Devrimi’nin en ünlü ideolog liderleri Troçki, Stalin’le girdiği mücadele sonunda Sovyetler’den kaçmak zorunda kalmıştı...
Sürgün için Frida’nın uğraşları sonucu Meksika’ya geldi...
Eşiyle birlikte Frida’nın evinde kaldılar...
***
Frida komünist lider Troçki’yle; eşiyle birlikte evlerinde kalırken ilişkiye girdi...
***
Diego bu durumu öğrendi...
Tepkisi büyük oldu...
***
Diego da bir komünistti, Troçki’nin karısıyla ilişkiyi girdiğini öğrendiğinde kavga çıkardı...
“Ölüler Günü”nde, Troçki’ye alnında Stalin yazan şekerden yapılma bir kurukafa hediye etti...
***
Troçki, Frida’nın evini terk etmek zorunda kaldı... İlginç bir tesadüf, daha sonra Troçki’ye suikast düzenlendi...
Polis şüphelendiği Frida’yı; Troçki suikastıyla ilgili 12 saat boyunca sorguladı, iki gün gözaltında kaldı Frida...
***
Alkolik olmuştu Frida...
Günde bir şişe konyak içiyordu...
Ancak en güzel resimlerini o sırada yaptı... Arkadaşına şu unutulmaz sözleri yazdı o günlerde:
***
“Üzüntülerimi boğmak için içiyordum... Ancak artık o lanet üzüntüler yüzmeyi öğrendiler!..”
*****
“GÖZLERİ KURBAĞAYA BENZİYOR... CİLDİ DENİZ ANASINA...” (5)
Aşkları çoğu zaman ihanetle atbaşı gidiyordu...
Hayal kırıklıkları büyük oluyor; derin yaşanıyordu...
***
Medcezirler halinde daireler çiziyordu...
Manik depresif bir psikolojinin esiriydi; her ikisi de...
Bir çıkıp bir iniyorlardı...
***
Frida, manik haldeyken yere göğe koyamadığı Diego’yu depresif günlerinde kurbağa ve denizanasına benzeterek tarif ediyordu:
***
“Gözleri kurbağanınkine benziyor...
Cildi bir deniz anası gibi yeşilimsi beyaz oluyor...
Diego’ya kocam diyemem...
O kimsenin kocası olamaz...
Sevgilim de sayılmaz...
Ondan sadece bir ruh olarak bahsetmeyi denediğimde ise, duygularımı tuvale dökerken buluyorum...”
***
Önce her şeyi...
Sonra bir koca ve sevgili bile olamayacak kadar ucuz bir kurbağa ve denizanası benzetmesi...
***
Aşkları işte tam da böyle bir şeydi...
Ondan asla bir koca çıkmayacağını söylediği; kurbağaya ve denizanasına benzettiği adamla ayrıldıktan sonra yeniden evlendi Frida...
***
Bu sefer bir koşulu vardı;
Asla seks yapmayacaklardı...
***
Onu içine alamayacak kadar uzak, tenini teninde hissedemeyecek kadar korku, sarılamayacak kadar tiksinti duyuyordu...
***
Yine de evleniyordu onunla...
“Sizden uzakta olduğum günler ve gecelerde beni unutmayın diye portrelerimi bırakıyorum...” demişti Frida...
***
Portrelerle birlikte; sanat tarihine “sadakatsizliklerle beslenmiş, en ölümsüz aşklardan birini” bıraktı Frida...