Evde bir yılbaşı...
.
Çok uzun yıllar sonra, ilk kez; en son 17 yaşında kutladığım türden bir yılbaşı kutluyorum...
Babamın; çocukken renkli abajurlardan yansıyan ışık oyunlarıyla evin tavanlarını lale bahçesine çevirdiği, loşluğun romantizminden yılbaşı gecesini renklendirdiğimiz günlerdeki gibi süslüyorum evin salonunu...
***
Yanıp sönen yılbaşı ağacının ışıkları; salondaki tablolar için düzenlenmiş tepe ışıklarının sek halde yarattıkları loşluk, evin salonunu çocukluğumdaki ambiyansa götürüyor...
Esas benzerlik, kar yağışını bahane ederek, bu sene yılbaşını evde kutlamaya karar vermem...
***
Annemle babam yaşlanıyorlar...
Onları karlı havada özenle giydirip dışarı çıkartmak, kaygan yollarda meçhul bir yolculuğa çıkartmak, artık benim gibi delifişek birine bile makul gelmiyor...
Kimselere azap çektirmek istemiyorum... “Evin sevgi dolu sıcaklığının” iki çocuk, anne baba ve benim aramda çok sıcak ve huzurlu bir tablo oluşturacağını fark ediyorum...
***
Öyle oluyor...
Müzikle fışkıran hoş bir romantizmde, dışarıdan getirttiğim yemekleri, kendi ellerimle aile bireylerinin tabaklarına özenle ve sevgiyle yerleştirip, keyifli bir yılbaşı sofrası kuruyorum...
Çocuklarla yılbaşı için aldığımız giysileri giyerek salona geliyoruz...
***
Ailemin benden önceki kuşağından, benden sonraki kuşağına aktaracağım manevi mirasını düşünüyor, onun üzerine yoğunlaşıyorum yılbaşı gecesi...
Tarihten bu yana;
Kimselerle derdi olmayan bu ailenin, babamdan başlayarak, ne kalleşlikler, ne hainlikler, ne kirli operasyonlar ve ne gaddarlıklar gördüğünü düşünüyorum...
Yine de ayakta kalıyor aile...
Sımsıcak bir sevgi ve yeni doğan büyüyen ve hayata yeni değerler katma nöbetini devralan yeni aile bireyleriyle...
***
Mutluyum...
Annemle babamdan, çocuklarıma doğru, sağlam ve iyi bir köprü olmaya çalıştığımın farkındayım...
Milattan Önce 106 yılında; bundan 2122 yıl önce doğan Roma’lı hatip, yazar ve devlet adamı Cicero’nun hayatla ilgili sözlerini okuyorum...
Tarihle, gelecek arasında kurduğum köprünün sağlam olmasına çalışıyorum...
“ACI TANIMAMIŞ OLMAK EN BÜYÜK ACIDIR...”
Acı tanımamış olmak büyük bir acıdır...
***
Akıl da bir tarla gibi ekilmeye ve bakılmaya ihtiyaç duyar...
***
Akıl, işletilirse çevikleşir...
***
Amacına ulaşmak için bütün gücünü topla!
***
Barış ile kölelik arasında çok büyük fark vardır...
Barış huzur dolu bir özgürlüktür...
Kölelik ise yalnız savaşarak değil ölümü bile göze alarak uzak tutulması gereken her türlü kötülüğün en kötüsüdür...
***
Bir canlı, doğduğu andan başlayarak, kendi kendine düzen verir ve kendini korumaya, doğasını ve bu doğayı koruyabilecek her şeyi sevmeye bir eğilimi vardır, kendini yıkımdan ve yıkımına yola açacak olan her şeyden uzak tutar...
Ve Stoalılar bunu şöyle kanıtlar:
Hazzı ya da acıyı tatmadan önce yavrular...
Kendileri için yararlı olanı arayıp, zararlı olandan kaçarlar...
Doğalarına bağlı kalmayıp, yıkımdan çekinmeselerdi böyle olmayacaktı...
Öte yandan, kendilerine ilişkin bilince sahip olmasalardı, herhangi bir arzuları olmazdı...
Buradan çıkarılması gereken sonuç, kendini sevmenin doğru bir ilke olduğudur...
“ERKEKLER ŞARABA BENZER...”
Bir yerde yaşam varsa orada umut da vardır...
***
Bütün büyük işler, küçük başlangıçlarla olur...
***
Bütün insanlarda ortak olan akıldan hukuku türetmektir... Cumhuriyet, halkın işidir; Halk, herhangi bir biçimle bağlantılı tüm insan gruplarını değil, ancak hukuk ve haklar konusunda ortak bir anlaşmaya varmış, karşılıklı menfaatlere katılmaya istekli insanların bir araya gelmesidir...
***
Çalışarak ün kazananların sayısı, doğuştan ünlü olanlardan daha fazladır...
***
Doğruluk ve sorumluluk sahibi kimse lider olmaya layıktır...
***
En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir...
***
Erkekler şaraba benzer; geçen yıllar kötülerini ekşitir, iyilerini olgunlaştırır...
***
Geçmiş geçmişte kalmıştır, biz işimize bakalım!..
“İNSAN KENDİSİNİ KAYBETMEDEN BULAMAZ...”
Hayat yokuşunu tırmanırken rastladığınız insanlara iyi davranın; inişte yine onlara rastlayacaksınız çünkü...
***
Her canlı yalnız kendini sever.
***
Her şeyin başlangıcı küçüktür...
***
Herkes hata işleyebilir, sadece ahmaklar hatalarında ısrar eder....
***
İçinde kitap olmayan bir oda ruhsuz bir beden gibidir...
***
İnsan iki şey için doğmuştur; düşünmek ve eyleme geçmek!..
***
İnsan kendisini kaybetmeden kendisini bulamaz.
***
İnsan ne kadar yükselirse, gönlü o kadar alçalmalıdır...
***
İnsan, yaşamının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçirir...
***
İnsana: “Kendini bil!” denilmesi, yalnız gururunu kırmak için değil, değerini de bildirmek içindir...
***
İnsanın en büyük düşmanı, doğrudan doğruya kendisidir...
***
İyi bir dost ikinci bir “ben”dir...
***
Mutlak hak mutlak haksızlıktır...
“SAHİP OLDUĞUNDAN FAZLASINI İSTEMEYEN ZENGİNDİR...”
Malını kaybeden bir şeyini kaybeder, namusunu kaybeden birçok şeyini kaybeder, cesaretini kaybeden her şeyini kaybeder...
***
Ne kadar çok kanun, o kadar az adalet...
***
“Roma neden yıkıldı?” sorusuna Cicero’nun cevabı:
“Çok ve güzel konuştuk, fakat bilgisizdik!..”
***
Sahip olduğundan fazlasını istemeyen insan zengindir...
***
Savaşta yasalar susar...
***
Şeref ve doğruluk adaletin temelidir.
Orijinali: Justitia fundementum est fides...
***
Tarlasını süren kimse, fenalık yapmayı düşünmez...
***
Yalnızca kendimiz için doğmadık ve yalnızca kendimiz için yaşamıyoruz...
***
Yasa, yapılacak ve yapılmayacak olanı buyuran yüce akıldır...
O doğanın gücüdür, o ruhtur, bilgenin aklıdır, adaletli olanla olmayan arasındaki ölçüdür...
***
Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir...
***
Zeka tıpkı bir tarla gibi ekilmeye ve bakılmaya muhtaçtır...
***
Zorluklar ne denli büyük olursa, zafer de o denli büyüktür...”
(Marcus Tullius Cicero MÖ 106-MÖ 43)