Cüneyt Arcayürek ‘Gazeteci’yi Atina’ya göndermeyeceğini söylediği an...
.
“Genç Gazeteci”, Orhan Tokatlı’yı “satmayarak nikah şahidi yaptı” diye, üzerine oynanan oyunun yarattığı tüm azap günlerine rağmen, gazetecilikte çok şey öğrendiği, Cüneyt Arcayürek’i “ustası” olarak görüyor, “acar muhabirlik mesleğinin tüm inceliklerini” öğreniyordu...
***
Cüneyt Arcayürek’ten öğrendiği “gazetecilik” gün gelecek, Gazeteci’ye televizyonlarda Türkiye’yi kasıp kavurduğu günlerde büyük katkı sağlayacaktı...
***
Arcayürek ise, 15 yıl sonra; o günlerde bile eskiyi unutmayacak, diğer televizyon kanallarında yaptığı programlarda “Gazeteci”nin gazeteciliğini, eleştirecekti...
Arcayürek “egosunu rencide eden” hiçbir şeyi unutmayacaktı...
***
Milliyet’in Ankara bürosunda, Tokatlı’nın oturduğu eski odada, bir gün Genç Gazeteci’yi çağırdı Cüneyt Arcayürek...
1984 yılının ortalarıydı...
-“Gel bakalım Küçük Ekselans...” dedi...
Genç Gazeteci; Arcayürek’in yüzünde bir kinaye olduğunu seziyordu...
-“Otur bakalım...” dedi...
***
Genç Gazeteci oturdu...
-“Hani senin için bir şeyler düşünüyorlar ya...” dedi...
-“O iş olmayacak... Ona izin vermeyeceğim... Bil bunu da... Ona göre hareket et...”
Genç Gazeteci;
-“Neden bahsediyorsun Cüneyt Abi?..” diye sordu...
-“Sen anlarsın neden bahsettiğimi...” dedi ironik bir şekilde gülümseyerek...
***
Cüneyt Arcayürek o gün bir şey söylememişti...
O bir şey söylemeyince Genç Gazeteci de söylemedi...
-“Şimdi çıkabilirsin...” dedi Arcayürek...
***
Arcayürek’in söz ettiği konuyu “Gazeteci”nin anlamaması olanaksızdı...
Gazetede bir süredir; ‘Genç Gazeteci’nin Milliyet’in Atina Bürosuna şef olarak gönderileceğinin’ dedikodusu yapılıyordu...
***
“Genç Gazeteci” bu söylentiyi duymuş, “ona çok fazla da olur gibi” gelmemişti; Milliyet’in Atina Temsilciği görevi...
***
Olay şuydu...
Milliyet Gazetesi’ne; bir süre önce Hürriyet’ten gelen Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, hiç tanımadığı “Genç Gazeteci”nin haberlerini ilk günden itibaren, çok beğenmiş her gün o haberleri Milliyet’in manşetinden yayınlamaya başlamıştı...
***
Genç Gazeteci, sevdiği Genel Yayın Yönetmeni’ni bulmuştu...
Mutluluktan uçuyordu...
O günlerde Aydın Doğan’ın yakın dostu olan Milliyet’in Yönetim Kurulu üyesi ve kolej’den Abi’si Taylan Bilgel’le sohbet ederken, ‘Gazetecilikte ne yapmak istiyorsun’ sorusuna;
-“Gazeteciliğe askerlik yaparak birbuçuk yıl ara vermek istemiyorum... Bedelli yapmak istiyorum... Diplomasi muhabirliği yapıyorum... Bir yurt dışı büroda en az bir sene çalışırsam askerliği bedelli yapar, gazetecilikten uzak kalmam... Daha fazla da çalışırım... Parayı kendim öderim... Gazetecilikten kopmak istemiyorum...” cevabını vermişti...
***
Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç “Genç Gazeteci”yi yere göğe sığdıramıyordu...
Bab-ı Ali’nin en zor beğenen genel yayın yönetmeninin yere göğe koyamadığı “Genç Gazeteci” üç yıl önce Aydın Doğan’ın mektupla Ankara Temsilcisi’ne işe alması için gönderdiği muhabirdi...
***
O sırada Atina Büro Şefi Özgen Acar, eşinin görev değişikliğinden dolayı Türkiye’ye dönüyordu...
Milliyet’in Atina bürosuna, diplomasiyi ve uluslararası ilişkileri bilen bir gazeteci gerekiyordu...
Anlaşılıyordu ki aralarındaki konuşmada Taylan Bilgel’in analiziyle “Genç Gazeteci” üzerinde mutabık kalmışlardı...
***
Genç Gazeteci’nin hayatında en son düşüneceği yer Atina’ydı...
O daha farklı ve huzurlu bir yeri “hayal etmişti...” Şimdi karşısında oturan Cüneyt Arcayürek ona;
-“O iş olmayacak bunu bil... Buna müsade etmeyeceğim...” diyordu...
MİLLİYET’E AYDIN DOĞAN OPERASYONU...
Olayın üzerinden sadece birkaç hafta geçti...
Bir sabah aniden gelen bir haber Milliyet Ankara Bürosu’nda deprem etkisi yarattı...
Cüneyt Arcayürek, istifa etmişti...
İnanılır gibi değildi...
***
Milliyet’in Ankara Bürosu’nda “Tokatlı’nın alt katıyla, Arcayürek’in üst katı arasında” ikiye bölünen “Gazete”ye, “Patron” el koymuştu...
***
Çetin Emeç’i genel yayın yönetmeni yapmış, “ona uyanlar kalır, uymayanlar gider” politikasını benimsemişti...
Arcayürek; Çetin Emeç’le çalışmak istememişti...
***
Genç Gazeteci’ye birkaç hafta önce;
-“Seni Atina’ya göndertmem...” diye ima eden Arcayürek Milliyet’ten gitmişti...
Tokatlı’nın gözlerinin içi gülüyordu...
Yeniden büro onun hakimiyeti altına girmişti...
“Gazeteci”ye;
-“Seni Atina’ya göndereceğim...” diyordu...
***
İki yıla yakın, “Ustası” kabul ettiği Cüneyt Arcayürek’in yanında çalışırken, eski ‘Şef’ini satmamanın mükafatını alıyordu Gazeteci...
***
Henüz 24 yaşındaydı...
Bu göreve onu atayan Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç’ti...
Ona bu fikri veren de muhtemelen Aydın Doğan...
***
Milliyet Gazetesi gibi bir gazetenin Atina bürosunun başına henüz 24 yaşında bir genç gönderiliyordu...
O günlerde çok önemli olan bir “ustasının” deyimiyle “Milliyet’te böylesine bir atama sadece iki kez yapılmıştı...”
Birisi ‘usta’ dediği kişinin İstanbul’dan Nato’nun merkezine gönderilmesi... İkincisi, Genç Gazeteci’nin Ankara’dan Atina’ya gönderilmesi...
-“İnanılır gibi değil... Yapamazsan hiç kimseye görünmeden kaybol ortadan...” diyordu o günlerde “usta”sı diye gördüğü kişi...
AYDIN DOĞAN GENÇ GAZETECİYE MİLLİYET’İN BAŞINA KİMLERİ GETİRECEĞİNİ AÇIKLIYOR...
Aydın Doğan o günlerde “gençler” dediği kadronun önünü açıyordu...
Ankara Bürosu’nda bir gün Genç Gazeteci’ye şöyle dedi Aydın Doğan;
***
-“Elimde 4-5 tane yetenekli genç var...
Biri Derya (Sazak)...
Diğeri Umur (Talu)...
Ötekisi sen...
Bir iki tane daha var...
Sizleri en aşağıdan en yukarıya kadar her kademede yetiştireceğiz... Sonra “Gazete’nin başına geçireceğiz...”
***
Genç Gazeteci’nin “üç yıldır sigortasız çalıştığı Milliyet’te kadrolu gazeteci olmak üzere, Ankara Büro Şefinin izniyle Aydın Doğan’la yaptığı görüşme esnasında” söylüyordu bu sözleri Aydın Doğan...
Genç Gazeteci’nin feleği şaşmıştı...
***
Milliyet’te “sigortalı” olmaya çalışırken, “Patron” ona, bir gün Milliyet’in başına geçebileceğini söylüyordu...
Şaka gibiydi “hayat”...
***
Aydın Doğan söylediklerinde samimiydi...
Gerçekten yıllar içerisinde Umur ve Derya ikişer kez Milliyet’in genel yayın yönetmeni oldular...
“Genç Gazeteci” hiçbir zaman Milliyet’in genel yayın yönetmeni olmadı....
***
Milliyet’ten onu hüzün verici bir öyküyle koparttılar...
Yıllar sonra Show’un genel yayın yönetmeni oldu...
Anchorman oldu...
***
Bir gün Milliyet’in bir kutlama gecesine; kaldığı otelde tesadüfen tanık oldu...
Milliyet’ten yıllar önce “hüzünlü bir şekilde ayrılmıştı...”
O esnada, SHOW TV’nin Türkiye’yi yerinden oynatan haber bülteninin genel yayın yönetmeni ve anchorman’iydi...
Onu koluna girip aşağıdaki salona götürdüler...
Aydın Doğan;
Genç Gazeteci’yi görünce yüzün üzerinde Milliyet çalışanının ortasında Gazeteci’yi “kendi masasına davet etti...”
***
Masada kendisiyle bir zamanlar çalışmak istemeyenler bulunuyordu...
Onu hiç istemeyenler ise, Aydın Doğan’ın masasında oturmuyor yandaki masalarda oturuyorlardı...
-“Kader...” dedi. Gazeteci içinden...
-“Tanrı yine yüzünü gösterdi...”
***
Hiç kimselere bir şey fark ettirmeden, on yıl kesintisiz çalıştığı ve veda bile edemediği gazetesinin gecesinde doyasıya eğlendi...
Konuşmaya çağırdılar onu...
Sahneye çıktı...
Milliyet gazetesinin ne olduğunu Milliyet çalışanlarına anlattı...
Tanrı’nın dünyada kendini hissettirdiği anlardan biriydi...