Çocukları denize ilk soktuğum yerde...
.
Önceki akşam; Mina ile Poyraz’a;
-“Sizi annenizle ilk denize soktuğumuz yere götüreceğiz...” diyorum...
Şaşırıyorlar, sonra merakla gideceğimiz yeri bekliyorlar...
Rixos otelinin sağ ucunda; beyaz kumlarla çevrili Kleopatra Beach isminde ıssız bir beach bulunuyor...
Altı yıl önce otelin villalarının önünde bulunan beach’te, hemen hiç kimseler yok... Issız, sakin, beyaz kumlarla oluşturulmuş beach’te iki ya da üç kişilik bir iki aile denize giriyorlar...
***
Herşey yüzlerce metre ötedeki otelin ana merkezinden beach’e taşınıyor...
O sessizlikte; üç aylık olan Poyraz’la Mina’yı, hayatlarında ilk kez denize sokuyoruz...
Poyraz ağlıyor girmek istemiyor...
Mina biraz daha sakin duruyor...
Altı yıl sonra; önceki akşam, o beach’in üzerinde açılan dört masalık Radika isimli minik restorana gidiyoruz...
Otelin yeni yöneticileri o küçük restoranı “Bodrum’un yerel lezzetlerinin yapıldığı, özel bir gurme restoran haline getirmeye” uğraşıyorlar...
***
Dört masalık restoranda gecenin sessizliğinde yemeklerimizi yiyoruz...
Çocuklar denize ilk girdikleri yerde gece vakti beyaz kumun üzerinde oynuyorlar...
Masada kalabalığız... Babamla annem de var...
***
O an, babamın beni Boğaz’ın derin ve akıntılı sularına ilk ittiği an geliyor aklıma...
Yüzmesini bildiğim, ama denize atlamaktan korktuğum o anı hatırlıyorum...
Babamın beni suya atışıyla, denizi bütün vücudumda hissettiğim o temaşaa anını yeniden yaşıyorum...
Mutluluk anı, hiç gitmiyor gözümün önünden...
***
Babam yaşlanmış; masada sessizce yemeğini yiyor, torunlarını seyrediyor...
Çocuklar levrek balığını ve mezeleri büyük bir iştahla yiyorlar...
Şaşırıyorum...
Hayatımın en lezzetli levrek balığını yediğimi hissediyorum, mini minnacık restoranda...
-“Böyle bir levrek balığı hayatım boyunca yemedim...” diyorum...
*****
BODRUM’LU HALİNE GELEN ÇOCUKLAR...
Beş yıldır her yaz, Bodrum’da çocuklara göre, bir yaz tatili planı yapıyorum...
İlk üç yılı Yalıkavak’ta Palmalife’da geçiriyoruz...
Çocuklar küçük, otel rahat, konforlu, mini klubü oynamaları için müsait...
***
Geçen yıl yeniden Rixos’a taşınıyoruz...
Restoranları, çocuklar için oyun merkezleri, geniş alanı ve sineması, klubüyle, çocuklar geniş bir dünyayla tanışıyorlar...
Bu yıl, içinde lunaparkı, çarpışan otosu, dönme dolabı hayvanat bahçesi, değişik oyun merkezleri, kumlu havuzu, tuzlu havuzu olan Vogue otele geçiyoruz...
Otel çocuklar için bir cennet...
***
İstanbul’dakinden sanki daha hızlı bir şekilde Bodrum’da büyümekte olduklarını fark ediyorum çocukların...
Kendi çocukluğum aklıma geliyor...
İstanbul’da Boğaz’da büyürdüm çocukken yazları ben...
Ankara’da kışları geçirir, sonra Boğaz’a gelirdik yazları geçirmek için...
Yıllar sonra çocukluk yazlarım aklıma gelince; Ankara’da oynadığım futbol, kukalı saklambaç ve İstanbul Boğaz’ının derin, akıntılı sularında, yüzerek başladığım hayat mecram aklıma geliyor...
Futbol oynadığım arsaya, balık gibi yüzmeye başladığım İstanbul Boğaz’ına şükrediyorum...
***
Şimdi; çocuklarımın kışları İstanbul Boğaz’ını yaşayıp; yazları Bodrum’un açık denizinde, Ege’nin lacivert sularında çok başka denizlere yelken açıyorlar...
Mutluyum...
*****
TÜRKBÜKÜ’NDE SU KAYAĞI...
Akşamları çocukları ara ara, mekanlarında büyüdükleri Cemal Yarar’ın Türkbükü’ndeki Mavi oteline götürüyorum...
Cemal ve Şenay’ın oğulları Mert’in su kayağı yapmasını izliyorlar bindiğimiz sürat motorunda...
Onlar da Mert gibi su kayağı yapmak istediklerini söylüyorlar bana...
***
Çocukken ne kadar çok su kayağı yapmak istediğimi hatırlıyorum...
“Tehlikeli” diye izin verilmemesini hiç unutmuyorum...
Çocuklara 8 yaşına geldiklerinde su kayağı yaptıracağıma söz veriyorum...
İçimde “trafik tehlikesinden dolayı ukde olarak kalan bir diğer aktivite ise bisiklet...”
Günlerdir Vogue otelde çocuklara, tenis antrenmanlarının sonrasında çift tekerlekli bisiklet antrenmanının keyifli ve zorlu uğraşı içindeyim...
***
Onlar bisiklete bindikçe sanki ben o çift tekerlekli bisiklete biniyor; onun üzerinde uçuyorum...
***
Akşam Türkbükü’nde Mavi Otel’in içinde hizmete açılan yeni uluslararası mutfağın hakim olduğu gurme restoranda yemek yiyoruz...
Karides yemesini öğreniyor Poyraz...
Bütün bir porsiyon karidesi büyük bir afiyetle yiyor...
*****
BODRUM’DA BİR İTALYAN...
Çocukların yeme iştahına ve zevklerine göre, restoran ve mekan tercihi yaptığımı fark ediyorum...
Çipriani benim Londra’da ve Türkiye’de en sevdiğim restoranların başında geliyor...
***
Çocuklar ilginç bir şekilde, sürekli bu restoranı arzuluyor ve babalarından onları oraya götürmemi istiyorlar...
Fırsat buldukça, İtalyan restoranın doymak bilmedikleri lezzetini tadıyor, ambiyansını yaşıyorlar...
Aile masada yemek yerken; benim gözümün önüne Godfather filmi geliyor...
Al Pacino’nun babasıyla; oğlunu, kızını ve ailesini konuşan sahnesi, gitmek bilmiyor kafamın içimden...
-“Ailen, çocukların ne durumda...” diyor Marlon Brando:
-“Karınla ilişkilerin iyi mi?..”
***
Sonra flashback’lerle; Marlon Brando’nun gençliğini oynayan Robert De Niro’nun; Newyork’a ilk geldiği günlerde verdiği “acımasız hayat mücadelesinde ailesine ve çocuklarına sahip çıkan azmi” geliyor gözlerimin önüne...
Çiprinai bir film platosu haline geliyor; Godfather filmi çevriliyor çevremde...
Çocukların makarnaları geldiğinde, kadehimden bir yudum kırmızı şarap yudumluyorum...
Godfather filminin müziği çalıyor sanki dört bir yanımda...