Bu yazıyı neden bugün bir daha yayınlıyorum?..
.
Çetin Altan’ın 1980-81 yılında Milliyet gazetesinde Şeytan’ın Gör Dediği köşesini yazmaya başlayacağı açıklandığında; “Akşam gazetesinin vurdu mu inleten eski Taş köşesinin ünlü sosyalist yazarının” 12 Eylül’ün darbe günlerinde; Milliyet’te yazacak olmasından büyük mutluluk duymuştum... Kim bilir Çetin Altan 12 Eylül rejimine “neler söyleyecekti?..”
***
Bu umutla gazetedeki köşeye her gün büyük bir merakla bakmaya başladım...
Ancak usta yazar o günlerde ısrarla, hiç siyaset yazmıyordu... Köylülüğün Türkiye’ye açtığı geri kalmışlık penceresinden;
Köylerde tenis kortu olmasının faziletlerinden; Erkek erkeğe toplanılan kahvehaneler yerine, kadınlı erkekli kafelere geçilmesi gerekliliğinden... Dans etmesini bilmeyen toplumun çağdaş olamayacağından...
Bunun gibi onlarca konuya giriyor ve kendisinden hiç beklenmeyecek bir pencereyi 12 Eylül’ün en ağır günlerinde; Türkiye entelektüelinin tüketimine arz ediyordu...
***
Çok şaşırmış... Çok etkilenmiştim...
Söylediği “çağdaşlık kıstaslarının” yazıların yayınlandığı günlerden itibaren 30 yıl boyunca Türkiye entelijansyasının gündemine oturacağını az çok tahmin edebiliyordum... Nitekim öyle oldu...
Çetin Altan bana; siyasetin en ağır ve dayanılmaz günlerinde, siyaset yazmamanın ve çok başka pencereler açmanın önemini 20 yaşında öğretti... Kim bilir belki de bu köşede bugünlerde harcamakta olduğum çabalar, bu gençlik etkisinin izdüşümüdür...
***
İnsanların kendi içindeki milyarlarca hücre gibi, dış dünyadaki daha büyük bir bünyenin aynı tipte hücreleri olduğu yazısını bu yılın başında yayınlıyorum... Uzun çalışmalardan ve araştırmalardan sonra...
***
Yazı; bu dünyalarda yazan çizen ve araştıran çevrelerde büyük ilgi görüyor...
Okunuyor, geniş biçimde tartışılıyor ve genel bir kabul görüyor...
***
Bugün içinde yaşadığımız sonsuz acıların içinde; dün akşam bu bilimsel yazıyı bir kez daha yayınlamak ihtiyacı duyuyorum...
GÖRMEDİĞİMİZ DAHA BÜYÜK BÜNYENİN İÇİNDE YAŞAYAN HÜCRELERİZ...
Balık etrafının sularla kaplı olduğunun farkındadır... Ama, suların dışında kara parçalarının da olduğunun; dünya denilen bir gezegenin içinde, yaşadığının farkında değildir...
***
Uzayın içinde olduğunun farkında olmadığı gibi... Sanırım “algının yanılsama çapını“ anlatan bu mükemmel örneği Ahmed Hulusi vermişti...
İNSANIN İÇİNDEKİ MİLYARLARCA HÜCRE GİBİ İNSAN DA...
İnsanın içindeki milyarlarca hücrenin yaşamını incelediğimizde; Onların da diğer canlılar gibi... Doğduklarını, büyüdüklerini, çoğaldıklarını ve öldüklerini görüyoruz...
Tıpkı insan gibi, hücrelerin de ancak mikroskopla görünen bünyelerinde bir hafızaları var...
***
Bir hücre yaşarken ve varlığını sürdürürken; insan vücudu gibi büyük bir bünyenin içinde milyarlarca hücreden biri olduğunu fark edemiyor...
O kendisine verilen görevi ve işini yapıyor... Bazen hücreler, kimya değiştiriyorlar...
İnsanın vücudunu ve bünyesini korumak yerine, insan vücuduna zarar vermeye başlıyorlar... Kanserli hücreler bunlara örnek...
Başka örnekler de var...
***
Bu durumda, sağlıklı hücreler, vücuda zarar veren hücreleri etkisiz hale getiriyorlar... Bünyenin yeniden sağlıklı bir şekilde çalışması için, çaba gösteriyorlar...
Hücreler yaşayabilmek için hayati derecedeki besinleri kan damarları yoluyla alıyorlar...
***
Kan damarlarındaki besinlerin taşınması “deniz taşımacılığına“ benzetiliyor...
Nasıl ki gemiler yük taşıyacağı zaman, önce limanda yükleme yapılıyor... Bunun için paketleme ve yerleştirme yapılması şart oluyor...
Nasıl ki, yükleme bittikten sonra gemi denize açılıyor ve yükü bırakacağı limana doğru hareket ediyor... Limana vardığında paketler boşaltılıyor ve ihtiyacı olan merkezlere gidiyor...
***
Kan damarlarında da dev bir okyanusta gemilerin yük taşıması gibi hücrelerin ihtiyacı olan besinler taşınıyorlar...
Oksijen yağ, amino asitler paketler halinde kanda ilerliyorlar; İlgili hücreye geldiklerinde boşaltılıyorlar...
Bu taşıma sisteminde hata olmuyor...
***
Her madde ilgili hücreye doğru zamanda ve doğru miktarda ulaşıyor...
Aksi olsa; bir hücreye oksijen yerine yağ gitse bu o hücrenin ölümüne sebep oluyor... Sistemde en ufak bir hata, çok büyük zararlara neden oluyor...
***
İnsan vücudunun içindeki faaliyet gösteren kan damarları, hücreler bir büyük bütünün; yani bünyenin gözle görülmeyen parçacıkları...
İÇİMİZDEKİ DÜNYA DIŞIMIZDA BİR BÜYÜĞÜYLE VAR...
İnsanın içindeki “hücrelerle dolu dünya“; içinde bulunduğumuz “büyük dünya“nın bir Matruşka’sı aslında...
***
Biz de “evrendeki daha büyük bir sistemin insan adı verilen minnacık parçaları olarak hücre görevi görüyoruz...” Nasıl ki milyarlarca hücrenin içinde yaşadığı; insan vücudu tek bir ‘bütünse’; İnsanlar da çok daha büyük bir “etkinin ve gücün“ “teklik ve bütünlüğünün minnacık birer parçası...”
***
Matruşka’yı görmeyenler; “tek bir hücrenin gerçekliğinden ibaret insan hayatını, evrensel gerçekliğin bütünü” zannediyorlar...
Onun için, hücreler ve insanlar arasında “tek bir bütünün parçaları olan“ ‘kopmaz bağı’ anlamlandıramıyorlar...
***
Oysa hücrelerin biri olmadı mı öteki olmuyor bir süre sonra... Bir hücrenin yaşayabilmek için, kan damarlarına ve diğer hücrelere ihtiyacı var...
***
Büyük Matruşka’yı görmeyenler; “insanın nereden gelip; nereye gittiğini“ anlamıyorlar...
Kendilerinin de nereden gelip nereye gittiğini kavrayamıyorlar... Anlayabilmek için insanın içinde bulunan milyarlarca hücrenin işleyişini bilmek ve hücreler arasındaki bağların, insan denilen “büyük Matruşka’nın parçası hücreyle“ nasıl paralellikler ve aynılıklar gösterdiğini anlamak gerekiyor...
İNSAN DA DAHA BÜYÜK BİR EVRENSEL SİSTEMİN HÜCRESİ...
“Bir insanda toplam hücre sayısı 100 trilyon... Bir insanda farklı hücre çeşidi 210 kadar...
Her saniye ölen hücre sayısı yaklaşık 50 milyon... Her saniye yeni yaratılan hücre sayısı yine yaklaşık 50 milyon...
***
Alyuvar sayısı 25 trilyon... Akyuvar sayısı 25-100 milyar arası... Sinir hücresi 30 milyar... Mide asidi üreten hücre sayısı yaklaşık 1 milyar...”
***
Rakamları uzatmak mümkün...
Dünyada 7.5 milyara yakın insan yaşıyor...
Sadece insan değil yaşayan canlılar...
Tüm canlıların; insanlar gibi evrensel işleyişte bir görevi, bir misyonu, bir varlık nedeni var... Varlık nedenleri ve misyonlarını tamamlayanlar yok oluyorlar...
Tamamlayamayacakları anlaşılanlar da yok oluyorlar...
İNSANLAR VE HÜCRELERİN İLİŞKİLERİNDEKİ BENZERLİKLER...
Bu sonuçlar neye dayanarak çıkıyor?..
İnsanlar arası ilişkilerin; şifrelerini bulmaya çalıştığımızda “tıpkı hücreler arasındaki bağ“ gibi bir bağın varlığını görüyoruz...
***
Hücreler ancak diğer hücreye “verirse”, kendileri de alabiliyor ve hayatiyetlerini devam ettirebiliyor...
Bu gerçek insan için de böyle...
***
Deepak Chopra’nın ünlü kitabı “Başarının 7 spiritüel yasası“ çalışmasında ortaya koyduğu spiritüel yasaların en önemlilerinden biri “alma verme yasası...”
Bu yasa hücreler arası ilişkinin olduğu gibi insanlararası ilişkinin şifresini taşıyor...
Bunun gibi “karma yasası“da aynı gerçekliğin bir parçası...
***
Kendimizi tanımlamak istiyorsak; Evren içinde insan adı verilen bir ‘hücre’ olduğumuz gerçeğini bilmemiz gerekiyor...
Ancak diğer hücrelere “verdiğimizde” biz de hücrelerden beslenebiliyoruz...
“Bünyenin BÜTÜN’üne ve BİR’ine uygun davrandığımızda makbul oluyoruz...”
Aksi halde içinde bulunduğumuz büyük bünye tarafından, onun gerçeklerine aykırı davrandığımız için mazur görülmüyoruz...