Anneciğin sesi; anneciğin görüntüsü...
.
Cuma günü anneciğin kırkı geliyor...
Birkaç gün önce, sevdiğim bir arkadaşım;
-“Sizi bu hayatta en çok seven kadının, sizden bahsederkenki ses tonunu ve görüntüsünü görmek isterseniz eğer...” diyerek; bana bir link atıyor...
***
Link evimin önünde duran arabamın camının kırılarak içinden bilgisayarın götürüldüğü hırsızlık olayıyla ilgili...
“Park halindeki lüks otomobilinin camı kırılan Reha Muhtar’ın laptopu çalındı...” başlıklı haber linkinde vefatından sonra; ilk kez anneciği görüyorum...
***
Fark ediyorum ki, arka arkaya hırsızlıklardan sonra, evin önündeki arabanın camının kırılıp, laptopun çalınması, gazeteciler tarafından haber yapılıyor...
Evde olmadığım bir sırada; kameralar gelip arabanın kırılan camını ve içini çekiyor...
Gazeteciler evin önünde alışverişten gelen anneciği yakalayıp ona sorular soruyorlar...
***
Annecik o heyecanıyla 6 Mayıs 2006 tarihinde; hırsızlığın ilk hırsızlık olmadığını, bir yıl önce, evin bilgisayarın bulunduğu bölümüne girilip, bilgisayarın alındığını çantaya konup, oğlunun kimliklerinin ve cep telefonlarının uyurken yanından alınarak evden gidildiğini anlatıyor...
***
Adımdan söz ederken heyecanlanıyor annecik...
Zaman zaman kelimeler boğazına düğümleniyor; tıkanıyor annecik...
Hiçbir şey bilmeyen naif haliyle; “Hep Reha’ya yapılıyor bu hırsızlık...” mealinde bir şeyler söylüyor...
-“Kimse bir şey yapmıyor...” diye yakınıyor...
***
On yıl önce; Mayıs 2006’da yapılan röportajı ve anneciğin halini izlerken tuhaf oluyorum...
Gazeteciye yapılan kirli operasyonların, hiçbir şeyden haberi olmayan ana yüreğinde yarattığı acıyı görüyorum...
***
Anneciğin canhıraş şekilde televizyon kameralarına; yapılan hırsızlıkları anlattığını, o günlerde bilmiyorum...
Bana söylemiyor...
Oğlucuğunu kendi yöntemleriyle korumaya çalışıyor annecik...
AHTAPOTUN KOLLARI... (2)
Dün gazetecilik onur ödülü alacağımı yazdığım yazıda; soğuk savaş döneminden kalma kontrgerilla-gladyo üyesi; gazeteci-televizyoncu görünümlü kişilerin yönettiği gizli bir çetenin varlığından bahsediyorum...
***
Birkaç kişi bana;
-“Bu söylediğiniz kontrgerilla-gladyo çetesi; yandaşlardan mı, candaşlardan mı, paralel dediklerinden mi, ulusalcılardan mı oluşuyor?..” diye soruyor...
***
-“Hepsinden ve hiçbirinden...” diyorum...
Ne dediğimi anlamıyorlar ilk başta...
-”Bu çete, soğuk savaş dönemi yöntemlerini kullanan etki ajanlarından oluşuyor ve her grubun içinde ayrı ayrı faaliyet gösteriyor...
Bir çıkar çetesi bu...
Yandaşların içine giriyorlar...
Cemaatin ya da paralelin içine giriyorlar...
Ulusalcıların en şahini oluveriyorlar...
Gerçekte hepsi, aynı menfaat çetesinin birer üyesi...
Bundan dolayı deşifre edilmeleri çok zor oluyor benim için...
Tek bir sözcük; tek bir somut anahtar var onları anlatan... O anahtar sözcüğü kullandın mı; herşey iskambil falı gibi ortaya dökülüyor...
O sözcük; Türkiye’de herkes tarafından “başka bir işin prestijli ismi gibi gözüküyor...”
Oysa tek o sözcük ahtapotun; yandaşlar, candaşlar, cemaatçiler paraleller, ulusalcılar içindeki bütün kollarını açıklıyor...
***
Çete bir ahtapot gibi...
Ahtapotun kolları var...
Ahtapotun kolları arasında yandaş üyeler var...
Cemaatçi paralel dedikleri üyeler var...
Ulusalcı dedikleri şahin görünümlü elemanlar var...”
NEREDEN TANIYORUM ONLARI?.. (3)
Uzun zaman; bir yandaştan, bir cemaatçi veya paralelciden, ya da bir ulusalcıdan geliyor saldırılar... Olayı yıllarca çözmeye çalışıyorum... Ancak çözmek çok zor oluyor...
***
Olayları derin bağlantıları, perde arkası kontrgerilla yöntemleri, gladyo teknikleriyle çözmesini bilmediğim için, “ideolojik bağlantılara saplanıp kalıyorum...”
***
Yandaş görüneni hükümet yanlısı, cemaatçi görüneni paralel, ulusalcı görüneni cumhuriyetçi sanıyorum...
Oysa çetenin etki ajanları için bu sıfatlar sadece birer maskeden ibaret...
Kendilerini gizlemek için kullanıyorlar... Aslında aynı yerde aynı bağlantının üyesi onlar...
Birkaç yerde kendilerini ele veriyorlar... Ancak yine de anlamlandırmak ve bağlantılarını kurmak, uzun zamanımı alıyor...
***
İktidara en azılı muhalif “ulusalcı kılıflı etki ajanıyla”, Tayyip Erdoğan’ın “şair” gibi sevdiği yandaş kamuflajlı etki ajanı; ya da “cemaat savcılarının ağzının içine bakıp, o dosyalar üzerinden yıllarca Aziz Yıldırım’ı, Serdal Adalı’yı, Tayfur Havutçu’yu içerde tutmak için uğraşan etki ajanları” aynı kirli düzeneğin birbirinin kopyesi olan parçaları...”
***
Bunlar birbirinin zıttı görünüyorlar...
Anneciğin; boğazında düğümlenen hıçkırıklarla, ağzına dayanan televizyon mikrofonuna anlatmaya çalıştığı, ancak ne olduğunu anlayamadığı hırsızlık operasyonun arkasındaki güç; “farklı görünen etki ajanlarının aynı düzenek içinde, bir oradan bir buradan operasyon yaparak; insanlığın içindeki kötünün ve çürümüşlüğün nerelere kadar uzanabildiğini anlatıyorlar...”
ANNECİĞE MESAJ... (4)
Cuma günü kırkın oluyor anneciğin... Anlatırken boğazının düğümlendiği olaylarla ilgili ona yeni haberlerim var...
***
Vefatından önce son yılında olayları, kimlerin yaptığını, kimlerin rol aldığını bütün yönleri ve detaylarıyla çözüyorum... Sağlığıyla ilgili zor günler yaşıyor o günlerde annecik; ve çoğunu söylemiyorum ona...
***
Ancak cennette bulunduğu yerde hiç merak etmemesini diliyorum...
Oğlunun evine, arabasına, telefonlarına, kasasına, cüzdanına, evraklarına, aile mahremiyetine yapılan hırsızlıkları anlatırken düğümlenen boğazını ve hıçkırığından çıkmayan sözcükleri ve yüzündeki nahifliği unutmuyorum...
***
O günlerin intikamını zinhar almayacağım... İntikama inanmıyorum...
Ancak o cennetteyken; hıçkırığını boğazında bıraktırmamaya söz veriyorum...
Sen rahat uyu annecik...