'Ankara-Atina savaşa bir var...'
.
Birkaç gün önce bir arkadaşım bana üç adet fotoğraf gönderdi...
Fotoğraflar; bundan tam 28 yıl öncesine ait bir kitabın fotoğraflarıydı...
Kitabın kapağında “Ankara-Atina Savaşa Bir Var” yazıyordu...
Kitabın arka kapağında; kitabın genç yazarıyla ilgili kısa bir bilgi notu...
***
Şöyle diyor kitabın arka kapağı:
“Genç kuşak gazetecilerimizden Reha Muhtar; Ankara Koleji ve SBF Basın Yayın Yüksek Okulu’ndaki öğreniminden sonra 1980 yılında gazeteciliğe başladı...
Berlin Uluslararası Gazetecilik Enstitüsü mezunu da olan Muhtar; 1981 yılında girdiği Milliyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda, dış politika ve siyaset alanlarında muhabirlik yaptı...
***
1985 yılında Milliyet gazetesinin Atina Büro Şefi oldu...
Halen bu görevinin yanısıra TRT’nin Atina Temsilciliği’ni sürdürüyor... Ayrıca dört batılı radyo televizyon kuruluşuna haber, haber analizi ve yorumlar yapıyor...
1985 yılın gazetecisi ödülü sahibi Reha Muhtar, uluslararası alanda Türkiye’yi yakından ilgilendiren olay ve gelişmeleri sürekli izliyor...
Reha Muhtar 28 yaşında...”
NEYDİ TÜRK YUNAN SAVAŞINI TETİKLEYEN O HASSAS OLAY?..
Altında kitabın konusu ve cevap aradığı sorular var...
“Türkiye ile Yunanistan araları sürekli gergin olan ve kendilerini her an savaşa götürecek olayları enselerinde hisseden iki ülke...
Ankara ile Atina Mart 87’de, Kıbrıs harekatının yapıldığı 1974 yılından bu yana en tehlikeli krizi yaşadılar...
***
İki başkentte de saatler “Savaşa bir Kala”yı gösteriyordu...
Savaşa kadar uzanabilecek kriz nasıl başladı?..
Nasıl gelişti?..
İki başkentte kapalı kapılar ardında neler konuşuldu?..
Ve bu krizi kimler son anda nasıl durdurdular?..
***
Ankara’da ve Atina’da hangi savaş senaryoları hazırlandı?..
Türk-Yunan savaşı nasıl başlayacaktı?..
Yunanistan’la olası bir savaşta hangi cephelerde savaşacağız?..
Savaş kısa süreli mi yoksa uzun süreli mi olacak?..
İki ülkeyi her an savaşa götürebilecek ateşten üç sorun neler?..
***
Kimdir bu Papandreu?..
Ne istiyor Türkiye’den?..
Bu kitap savaşa kadar gidebilecek krizin, kapalı kapılar ardındaki günlüğünden yola çıkarak, hep gündemde olan ama ne olduğu bilinmeyen Türk-Yunan savaşını anlatıyor...”
YUNAN İFLASININ EGE DENİZİNİN ALTINDAKİ PETROLLE İLGİSİ VAR MI?..
28 yaşında genç bir gazeteciydim o günlerde...
Tam yarı yaşımdaydım...
Eşimden birkaç ay önce ayrılmış ve Yunan başkentinin ortasında savaş günlerinin karanlık dehlizinde yalnız başına gazetecilik yapan bir gazeteciydim...
Gece evimde büroda çalışırken, gözüm dış kapıya seyirtirdi...
-Ne zaman gelip, beni alıp götürecekler; ‘savaş çıktı sizi bilinmeyen bir yere götürüyoruz’ diyecekler diye beklerdim...
Bir taraftan da bu kitabı yazardım...
***
Milliyet’e, TRT’ye, BBC’ye, Deutsche Welle’ye, İsveç Radyosu’na yayınlar yapıyordum...
Farkındaydım ki; Özal gibi pragmatik bir lideri bile Yunanistan’la savaşa kadar götürebilecek sürecin temelinde, Taşoz adasının açıklarında Kanada’lı bir şirketin başlayacağı petrol sondajı yatıyordu...
***
Şirket; “Taşoz adasının açığında deniz yatağının altında petrol bulunduğuna dair, ciddi bulgular yakalamış, sondaj için Yunanistan’dan izin koparmıştı...”
Yunanistan Kanadalı şirkete bu izni vermiş; ancak Türkiye bu durumda açığa düşeceğini anladığından, Ege’de yapılacak herhangi bir çalışmada kendisinin mutabakatı olması gerektiğini söylemiş; Piri Reis gemisini Ege’ye Sismik araştırmalar için çıkartacağını söylemişti...
Yunan Başbakanı Atina’dan cevap vermişti:
-“Biz Kanadalı’larla petrol aramaya başlıyoruz...
Türkler eğer gelirlerse, onlara cevabımız sözlü olmayacak...” Savaşın başlamasına ramak kalmıştı...
***
Adaya röportaj yapmaya gitmiştim...
Savaş gemileri Taşoz adasının birkaç mil açığında kapışacaklardı...
O günlerde kuş uçmaz kervan geçmez halde olan ada, yoğun fırtınanın etkisinde Texas’ın terkedilmiş kasabalarını andırmaktaydı...
Adada kalanlar korku ve telaş içindeydi...
10 MİLYONLUK ÜLKENİN İFLASINDAKİ GİZLİ ŞİFRE EGE’DEKİ PETROL MÜ?..
Önceki gün Almanya’da kulağı delik bir arkadaşım bana mesaj gönderiyor:
Uzun zamandır beni Yunanistan üzerine yazı yazmam için fiştekleyenler gibi;
-“Senin bir yazı yazma zamanın gelmedi mi?..” diye soruyor...
Ona esprili bir dille; “Alman dostlarına söyle, referandum istedikleri gibi çıkmayabilir...” diyorum...
-“Merkel Yunan petrolünü istiyor...” diyor...
***
Petrol... Şifreli sözcük...
Ege’deki petrol dersek bunu daha bir realize ederiz belki... Sadece petrol değil...
Yunanistan küçük bir ülke...
Ege’de üç bin irili ufaklı ada var...
İonya Denizi, Akdeniz, Girit; Adriyatik üzerinde adalar ve uzun sahil şeridi...
***
İyi yatırım yapıldığında; dört bir tarafı denizlerle kaplı binlerce adanın ve Yunan yarımadasının sahil şeridinin uzunluğu, Türkiye’nin birkaç misli ediyor...
Üstelik her tarafı deniz ve Akdeniz güneşi...
Buna bir de denizin altındaki petrol eklendiğinde; Ekonomik darboğazı yılladır aşamayan “Yunanistan artık sadece Yunanlılara bırakılmayacak kadar ciddi bir ülke” haline geliyor...
***
Dün Yunanistan’ın temerrüte düştüğü uluslararası finans merkezlerince açıklanıyor...
Yani ödemelerini yapamıyor ve iflas noktasına geliyor Yunanistan...
Elbette bunu dün ilan etmenin nedeni, yarın ülkede yapılacak referandum...
Yunan halkına “ya iflas, ya da bizim verdiğimiz çözüm” ikilemi dayatılıyor...
Halk anketlerde gösterdiği gibi; “evet kabul ediyoruz artık koşullarınızı peki istediğiniz olsun” mu diyecek; yoksa Yunanlı olmanın şaşmaz genetiği olan Oxi’ye yani “Hayır”a mı basacak?..
Kalimera ilie kalimera...
Günaydın güneş, günaydın...
Atina yıllarımda en sevdiğim şarkılardan biriydi...
Ben en iyisi onu dinleyeyim şimdi...
Kalimera ilie kalimera...