‘Acı var mı acı’ yılları...
.
Aydın Doğan’a ‘SHOW’daki sözleşmesini verip, ayrıldığı günden bu yana, bir kez Milliyet’in gecesinde buluşmuşlardı...
Masasına davet etmişti Aydın Doğan Gazeteci’yi...
***
Zaman zaman davetlerde karşılaşıyorlardı... Faruk Bayhan’ın “Gitme... Sen orada yok olursun” sözü doğru çıkmasa da, dolaylı bir öngörü haklı çıkmıştı...
***
Kanal D’den ayrılmasıyla birlikte Gazeteci’yi, Kanal D ve ATV’yle aynı grupta olan bütün gazeteler; “tam anlamıyla hedefe koymuşlardı...”
***
Gazeteci’nin “Acı var mı Acı” yılları böyle başlayacaktı...
Haber bülteni, ratinglerde zirveye oturdukça, medya ortaklığına ait gazetelerde; Gazeteci her gün “alay konusu yapılmaya çalışılıyor;” haberleri itibarsızlaştırılsın diye iki gruba bağlı showmenler, radyocular, köşe yazarları, televizyon yorumcuları, magazin sayfaları, siyasi köşeler ve manşetler bir bütün halinde seferber oluyorlardı...
***
Aydın Doğan kişisel bazda “çelebi, kalender, halden anlayan, gazeteci ve yazar dostu bir profil çiziyordu...”
İkili ilişkileri ve gazetecilerle temasları böyleydi...
***
Ancak Aydın Doğan’ın sahibi olduğu gazetelerde; “belden aşağı vuruş yapan, manipülatif başlıklar, ayar çeken, kabadayı tipli “yazar”lar, sırtını devletin derin odaklarının kanatlarından birine yaslayan “karakter suikastçisi, psikolojik harp eğitimi almış itibarsızlaştırma uzmanları, etki ajanları; “en etkin köşelerde görev yaparlardı...”
***
Aydın Doğan munisti...
Ama gazeteleri, ticari rakiplerine karşı öyle davranmazdı...
Gazeteci’nin rating aldığı her gün; aleyhine yürütülen kampanya dozajı arttırılarak yürürlüğe kondu...
***
Medya tarafından adım adım yönlendirilen bu kampanya, gün geldi dönemin MİT Müsteşarı’nı; “Gazeteci’nin yaptığı haberlerin Türkiye’ye komünizmi getireceğini!!!” söyletmeye kadar vardı...
***
Trajikomik bir olaydı...
Ne ki; Türkiye her zaman trajikomik olayların, hayata yön verdiği, suikastlerin, itibarsızlaştırmaların ve faili meçhullerin vaka-i adiyeden sayıldığı bir ülkeydi...
*****
AYDIN DOĞAN’IN GAZETECİ’YE; TELEVİZYONU VE RATİNGLERİ SORMAK İÇİN ÇAĞIRDIĞI UZUN GÖRÜŞME...
MİT Müsteşarı ile yardımcısının; Gazeteci’nin yaptığı haberlerin Türkiye’ye komünizmi getireceğini söylediği günlerden bir müddet sonra Aydın Doğan; Gazeteci’yi özel bir görüşme için çağırıyordu...
***
Gazeteci o sırada; kendisine siyasi bir kumpas kurulduğunu ve kısa bir süre sonra; grubun patronlarına “Bankalarınızı kurtaracak siyasi parti, haberleri Gazeteci’nin yapmasını istemiyor...” deneceğinden habersizdi...
***
Uçağa bindi Bodrum’a gitti...
Bodrum’da Aydın Doğan’ın otelinde yazlık bürosunda yaklaşık 2.5 saati aşan bir görüşme yaptılar...
***
Aydın Doğan eski yetiştirdiği “kısa pantalonlu halini bildiği Gazeteci’den ‘rating sisteminin nasıl işlediğini, televizyonda neyin ne olduğunu” ıcığına cıcığına varana kadar soruyor, öğreniyordu...
***
-“Şunları bana her şeyiyle bir anlat...” dedi...
“Kendi kanalımda, beni tongaya getirsinler istemiyorum... Gazeteyi biliyorum... Ama televizyonlarda fiyatlar acayip... Nedir bu iş de fiyatlar bu kadar yüksek?.. Bu rating alma işi niye bu kadar zor?.. Share’den söz ediyorlar... Kavramlarla kafa karışıklığı yaratıp habire büyük paralar istiyorlar... Sen anlat bana bunları her şeyiyle...”
***
Gazeteci, ikibuçuk saat boyunca, “ona gazetecilik yolunu açan, Milliyet’i; Atina’yı, Kanal D’yi teklif eden eski patronuna bir vefa borcu olarak; “televizyonlarla ilgili bütün bildiği gerçekleri” anlattı...
***
Hangi program neden izlenir?..
Maliyetler nedir?..
Maliyetlerle fiyatlar arasındaki korelasyon nasıl işler?.. Televizyon dünyasında işler nasıl döner?..
***
Görüşme bittiğinde dilinin kuruduğunu hissetmişti Gazeteci...
Aydın Doğan onu öğle yemeğine alıkoydu...
Bodrum Havaalanı’ndan aldırdığı gibi, zırhlı siyah Mercedes’iyle, havaalanına yolcu etti...
***
Bir iş görüşmesi değildi...
Kendi televizyonlarını iyi yönetebilmek için Gazeteci’nin
bilgi ve tecrübesini almak istiyordu...
Gazeteci görüşme bittiğinde mutluydu...
***
Aydın Doğan ona zamanında, gazetecilik öğreneceği alanları birer birer açmıştı...
Aydın Doğan’ın yanında değişik gazeteler ve televizyonlarda 15 yıla yakın çalışmıştı Gazeteci...
***
Mütevazi maaşların dışında, hiç “özel bir transfer, jestiyon, prim” gibi bir para kazanmamıştı Aydın Doğan’dan...
Para kazanacağı şeyleri, Aydın Doğan’ın sahibi olduğu medya organlarında öğrenmişti; bu ona yetiyordu...
***
Şimdi eski patronuna; televizyondaki bütün bilgilerini aktararak; ona olan vefa borcunu ödemiş oluyordu...
Onun için mutluydu...
***
Aydın Doğan’ı görünce unutmuştu; yıllar yılı grubunun gazetelerinde; kendisi aleyhine yapılan “itibarsızlaştırma kampanyalarının, karakter suikastlerinin, bel altı vuruşların” üzerinde yarattığı hüznü...
-“Boş ver...” demişti içinden...
-“Ticari rekabetten olsa gerek... Kurallar böyle işliyor demek ki...”
*****
AYDIN DOĞAN’IN MEDYA SAVAŞLARI ESNASINDA GAZETECİ...
Oysa o, bütün bu medya savaşları esnasında tek bir gün bile “eski patronunu, kişiliğini rencide edecek şekilde itibarsızlaştıracak” bir kelimeyi milyonların izlediği haber bülteninde etmemişti...
***
Çalıştığı grubun patronuna; o gazetelerde çok ağır ithamlar yapıldığında bile, patronun ithamlara verdiği cevapları yayınlamış ancak; Aydın Doğan veya bir başka medya patronuna yönelik medya savaşına hiçbir şekilde girmemişti...
***
Bir gün çalıştığı grubun patronu; gazetelerde aleyhindeki kampanyaya çok sinirlenmiş;
-“İt ürür kervan yürür” atasözünü referans alan bir prodüksiyon yapmasını” istemişti Gazeteci’den...
***
Şöyle demişti Gazeteci Patron’a...
-“Gazetelerde boy hedefi olan sizsiniz... Buna böyle bir cevap verme isteğinize de bir şey söylemek haddim değil...
Kanal sizin kanalınız benim değil...
Prodüksiyonu madem istiyorsunuz yaptırırım... Ama haber bülteninin sorumluluğu benim...
Künyede ben sorumlu görünüyorum...
Müsade ederseniz; bu prodüksiyonu haber bülteninde yayınlamayayım...
Haber bülteninin künyesi geçtikten sonra, yayın şefliğindeki arkadaşlar “İt ürür kervan yürür...” prodüksiyonunu girerler... Buna hakkım olduğunu düşünüyorum...”
***
Öyle girmişti; kısa prodüksiyon yayına... Bir süre sonra RTÜK kapatma cezası vermişti kanala...
Gazeteci; hiçbir şey söylememişti Patron’una...
***
Aydın Doğan’la Bodrum görüşmesinin dönüş yolunda havaalanında Aziz Yıldırım’la karşılaştı Gazeteci...
Geniş ailesiyle İstanbul’a dönüyordu...Aziz Yıldırım’la sohbet etti uzun uzun...
***
İstanbul’a indiğinde, bir Cumartesi günü sabahtan akşam 17’ye kadar geçen süre içinde, Aydın Doğan ve Aziz Yıldırım’la geçen derin görüşmeleri gözünün önüne getirdi... -“Ne gündü ama...” diye içinden geçirdi...
***
O sırada eski ustası! ve NATO’da özel görevli eşinin; çok yakınları olan eski MİT Müsteşarı’nın “Gazeteci’nin haberleriyle ilgili ‘Türkiye’ye komünizmi getirecek’ sözlerinin, fiili operasyon düğmesine basıldığından habersizdi...”
***
Bir Cumartesi akşamının; tatlı esintisinde, bulursa bir iki dostuyla biraz keyif yapmayı planlıyordu...
Derin mahvillerin harıl harıl kellesini kopartmayı planladıkları esnada...