40. yılında Şamdan... Genç gazetecinin eşiyle Şamdan’da yediği ilk yemek...
.
Birbuçuk yıl önce evlenmişti gazeteci...
25 yaşındaydı...
Beş yıl gibi kısa bir süre içinde, büyük badireler atlatmış, kısa süre içinde kolay gelinmeyecek bir noktaya gelmişti...
Milliyet gazetesi onu, Atina büro şefi göreviyle yurt dışına gazeteci olarak gönderiyordu...
***
Kadrosuz, sigortasız, telifle geçen 20’li yaşların ilk yarısının ardından, sebat ederek, günler ve geceler boyu çalışarak elde ettiği bu “mesleki başarı”, gazetesinin dış politika alanındaki bütün ağır toplarını rahatsız etmiş; “genç adam, nasıl oldu da hiçbir derin bağlantısı olmadan böyle bir göreve geldi” diye sorulmaya başlanmıştı...
***
İstanbul’da gazetenin merkezinde gece gündüz çalışarak Atina’ya göreve gitmeyi beklediği günlerdi...
Ankara’daki evini kapatmış, eşiyle anne babasının evinde geçici olarak ikamet ediyordu...
1984’ü; 85’e bağlayan yılbaşı gecesiydi...
Eşine;
-“Seni bu gece Şamdan’a götüreceğim... Yılbaşını ünlü gece kulübünde kutlarız... Atina öncesi Türkiye’deki son yılbaşımızı unutulmaz kılarız...” demişti...
***
Gazetedeki bağlantılar kanalıyla; ünlü gece kulübünde yılbaşı gecesi için rezervasyon yaptırmıştı...
Yemekten sonra kulübe de devam ederlerdi isterlerse...
***
Babasının arabasıyla eşini Şamdan’a götürdü o gece genç gazeteci...
Şamdan, adı İstanbul’dan tüm Türkiye’ye dalga dalga yayılan ülkenin en ünlü gece kulübüydü...
Şamdan’a gitmek, Şamdan’ın bir parçası olmak, Şamdan’la bütünleşmek, “İstanbul gece hayatının zirvelerinde gezinmek” anlamına gelirdi...
Ünlü sanatçılar, gazetelerin en tepelerinde görev yapan gazeteciler ve patronlar, genel yayın yönetmenleri, aktörler, aktristler, celebrity’ler, star’lar, futbolcular, şarkıcılar, mankenler, iş dünyasının renkli simaları; Etiler’deki bu küçük mekanda boy gösterirlerdi...
***
İki katlı villanın “müşterisi olmak”, İstanbul sosyetesinin zirvelerince kabul görmek, gece hayatının renkli simalarından biri olarak addedilmek, hayatın dolçe vitasını, Fellini’nin Roma’sını andıran bir İstanbul platosunda yaşamak anlamına gelirdi...
Magazin dergilerinde boy boy çıkan fotoğraflar, hep Şamdan isimli gece kulübünün önünden çekilirdi...
***
Gazeteci; yılbaşı gecesi karısının yanında rezil olmamak için, gazeteden rezervasyon yaptıran hanım görevliye, masa meselesini iyice tembihlemişti...
Gidip de “masamız yok bu gece” denirse, karısının yanında rezil olacağını düşünmüştü...
***
Restorana geldiklerinde; “Yemekten sonra geceye kulüpte devam edecek misiniz?..” diye sormuşlardı...
Genç gazeteci, “çok uzun bir süre için değil...” demişti...
O zamanlar anlamamıştı;
Bu cevap; yemek masasının yerini ve konumunu da belirliyordu...
Kötü olmayan ancak pek de faça sayılmayan bir masa vermişlerdi genç karı kocaya...
Gazeteci yine de mutluydu...
Atina’ya gidiyordu...
Gitmeden önce ülkesindeki son yılbaşısını eşiyle Şamdan’da geçiriyordu...
Hayatın etrafa parıltılar saçtığı gecelerden biriydi...
*****
ASKER DÖNÜŞÜNÜN KUTLANDIĞI ŞAMDAN’DA BİR GECE VAKTİ...
Üç yıl sonra; genç gazeteci, askerlik görevini bedelli yapmak üzere Türkiye’ye dönmüştü...
Hem askerliğini yapacak, hem yazdığı kitabı baskıya hazırlayacak, askerlik dönüşü İstanbul’da ilk kitabını okuyucuya imzalayacaktı...
***
Üç yıl önce Atina’ya gitmeden önce yılbaşı yemeğini başbaşa yediği eşinden ayrılmıştı...
Yalnızdı hayatta ve yaşadığı Yunan başkentinde...
Gazetecilikten başka tutunacağı hiçbir dal kalmamıştı...
Askerliğin bittiği gün, Burdur’daki askerlik arkadaşlarıyla İstanbul’da; yine o ünlü gece kulübüne gitmek üzere sözleşti...
***
Şamdan’da mükemmel bir gece geçireceklerdi...
Kitabı çıkmış, vitrinlerin raflarını süslemeye başlamıştı...
İki gün sonra İstanbul’da kitap fuarında imza günü olacaktı genç gazetecinin...
Şamdan’da meslek hayatının yazarlıkla taçlanmasını istediği yeni evresini, askerliğinin ve evliliğinin bitişini selamlayacaktı...
*****
ŞAMDAN’IN FAÇA MASALARINDA FIRTINA GİBİ GEÇEN 15 YIL...
Yıllar yılları kovalayacak ve genç gazeteci, 1995 yılının sonlarından başlayarak, 1996 yılıyla birlikte televizyonlarda fırtınalar estirmeye başlayacaktı...
Ebru Gündeş’in; “Fırtınalar Koparsa Kopsun...” şarkısının hit olduğu yıllardı...
Gazeteci, o şarkıyı bir sevgiliye değil, hayatında tek sevgili olarak addettiği “gazetecilik aşkına ithafen” söylerdi...
***
Fırtınalı 15 yıl; aynı zamanda Şamdan’da fırtına gibi estiği yıllardı gazetecinin...
Bir zamanlar eşiyle 25 yaşında gittiği bu ünlü gece kulübünde “bana masa vermezlerse rezil oluruz kaygısıyla” girdiği kapıdan, şimdi bir kuyruklu yıldız gibi süzülüyordu...
Ya da öyle süzüldüğünü zannediyordu...
Masadan gece herkesle birlikte kalkmaz sohbete devam ederse, onun kalktığı saate kadar kulüp açık tutuluyordu...
***
Bu Şamdan’ın “çok özel müşterilerden biri olmak” demekti...
Şamdan; aslında bir gece kulübü mekanı olmanın çok ötelerinde; “bir kabul görme, bir ispat, bir meydan okuma” mekanıydı...
Çevreye ve topluma...
“Görün bakın ben kim oldum” dercesine...
***
Gazeteci, Şamdan’a artık yalnız gitmiyordu...
20-30 kişilik televizyon ekibiyle gece kulübüne giriş yapıyor, kendini kuyruklu yıldızların sönmeyen pırıtlısında, şizofrenik hayallerin Don Kişot’vari kahramanlığında yeldeğirmenleriyle savaşırken buluyordu...
***
Gazetecilikte Atina’ya gidilen 1984’ü 85’e bağlayan geceden başlayarak, 2009 yılının bir Mayıs sabahına kadar devam etti Şamdan macerası...
O Mayıs gecesi o sırada program yaptığı televizyon program ekibini Şamdan’a götürmüştü...
Kendini yine “soyut bir Don Kişot kahramanlığın, görünmez mertebesinde” hissediyordu...
***
Oysa o gecenin ve sabahının, o güne kadar yaşadığı 25 yıldan farklı bir özelliği vardı...
Gecenin sabahında, gazetecinin çocukları doğacaktı...
Şamdan’dan ayrıldı...
Eve gitti; duş aldı ve hastaneye gitmek üzere yola çıktı...
O gün Şamdan’a son kez gitmişti...
***
Çocuklarla başlayan hayat; 25 yıllık bir gazetecinin bohem Don Kişot’luğuna son veriyor, hayatın yeni bir evresine merhaba diyordu...
Dün gece; Türkiye sosyetesinin kabul mekanı Şamdan’ın 40. yıldönümüydü...
Muhteşem bir davet veriyordu Şehnaz-Mehmet Tuna çifti Şamdan’da yılların eskitemediği dostlarına...
Gazeteci, yanıbaşında ders çalışan ve cıvıl cıvıl oynayan çocuklarına baktı...
“40. yılında Şamdan yazısını” yazmaya koyuldu...
Kitaplığıyla denizin bir masa ışığının konsantre sarısında; kadrajlandığı ahşap yazı masasında...