Şampiy10
Magazin
Gündem

20 yaşında Demirel'e soru soramadığım basın toplantısı

.

ABONE OL
Vatan Haber

Süleyman Demirel; “yeni hükümetinin 100. gününde büyük bir basın toplantısı yapacak... Hükümetinin bütün icraatlarını gazeteciler orada kendisine sorabilecek...” dediler...

20 yaşındaydım ve sadece birkaç günlük gazeteciydim...

Ulusal Basın Ajansı’nın genel müdürü Erdoğan Örtülü;

-“Küçük ekselans...” dedi...

-“Canan’la beraber, Demirel’in basın toplantısına sen de git...”

Yeni kurulmuş ajansta Ankara’nın kıdemli gazetecileri vardı...

Onların arasından sıyrılıp, Başbakanlık muhabiri Canan Gedik’in yanında Başbakanlık binasında Süleyman Demirel’in basın toplantısını izlemek, 20 yaşında birkaç günlük stajyer gazeteci için büyük olaydı...

***

Aklım fikrim Demirel’e soracağım tek bir soru üzerine kitlenmişti...

Birkaç ay önce, Demirel; gazetecilerin her gün öldürülen gençlerle ilgili kendisini sıkıştıran sorularından bunalmış;

-“Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz...” demişti...

Süleyman Demirel’in bütün icraatları içinde takıldığım temel soru buydu...

Nasıl olur da “bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz...” diyordu...

***

Her gün onlarca genç öldürülüyordu; Öldürülen gençlerin yarısına yakını sağdansa, yarısından biraz fazlası soldan oluyordu...

Bu kadar solcu genç öldürülürken; “bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz...” demenin anlamı neydi...

Ben; “solcu olduklarını söyleyenlerin”, sütten çıkmış ak kaşık olmadıklarının farkındaydım...

Üniversitedeydim...

Her gün olayları birebir yaşıyordum...

Solcu görünenlerin de, “şiddetin içinde olduklarını” baştan sona fark ediyordum...

***

Demirel’den; olaylarla ilgili sadece sağcı görünen gençleri suçlamasını istemiyordum...

Ama; “Bana milliyetçiler suç işliyorlar dedirtemezsiniz...” demesini bir türlü hazmedemiyordum...

Üniversite ikinci sınıfta okuyan 20 yaşında bir gencin; her gün arkadaşlarının öldürülmesinden içine gına gelmişti; patlamak üzereydi...

Başbakan’dan sadece “tarafsız” bir demeç bekliyordu...

***

Demirel ise hükümeti MHP ve MSP’nin desteğiyle azınlık hükümeti olarak kurmuştu...

Soru karşısında bir daha sıkışacaktı...

MHP’ye bir şey söylemezdi...

İncitecek bir laf etse, hükümetindeki destek aniden altından kayıverirdi...

100 günlük icraatını bitirene kadar okudu... Bir an önce, sorulara sıra gelmesini bekliyordum...

Orada soracaktım Başbakan’a;

-“Bunca ölüm ve yaralamanın ardından neden böyle bir söz söyleme ihtiyacı duydunuz?.. Niye olayların bir tarafında olan MHP’nin desteğiyle azınlık hükümeti kuruyorsunuz da, CHP’yle geniş bir hükümet kurup, gençleri rahatlatmıyorsunuz?..” diye...

***

Açıklamalar bitti, sıra sorulara geldi...

Gazeteciler teker teker parmak kaldırıyorlardı... Demirel, Başbakanlık’ta toplanmış gazetecilerin hemen hemen hepsini tanıyordu...

Çoğuna adıyla hitap ediyor;

-“Sor bakalım...” diyordu...

Bıkmak tükenmek bilmeden parmak kaldırıyordum;

Soruyu sorabilmek için, içimde dayanılmaz bir istek duyuyordum...

***

Demirel beni gördü...

Genç bir çocuğun ısrarla parmak kaldırdığını fark etti...

Sabırsız ve patlamaya hazır bir bomba gibi olan halimden muhtemelen durumu anladı...

Nahoş bir soru geleceğini kestirdi... Beni tanımıyordu...

İlk defa onun basın toplantısına gidiyordum...

Gerçekte; ilk defa doğru düzgün bir basın toplantısına katılıyordum...

1980 yılının Şubat aylarının sonlarıydı...

***

Demirel; birkaç kişi hariç herkesin soru sormasına izin verdi...

Bana; “sen sor” demedi...

Üzülmüş, kırılmıştım...

Soruyu soramamıştım...

İçimde kalmıştı...

Acaba neyi yanlış yaptım diye içim içimi kemiriyordu... Aile terbiyesi almış bir çocuktum...

Soru sorarken nahoş bir davranışta bulunmazdım... İlerde belki ona soru soracağım günler gelecekti...

Bu yaşadığım tıkanıklık; ilerdeki akışın habercisiydi belki de...

Bunları o sırada bilemezdim...

Henüz üniversite ikinci sınıf öğrencisi stajyer bir gazeteciydim...

*****

ONA MUHALİF OLAN GAZETECİ; ONUN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİNDE, TRT’DE; TELEVİZYON PROGRAMCILIĞINA BAŞLIYOR...

Bu olayın üzerinden 12 yıl geçti...

20 yaşındaki üniversite öğrencisi tıfıl gazeteci; üniversiteyi bitirdi, gazetecilikte ilerledi...

Milliyet gazetesine girdi, oradan gazetenin Atina bürosunu yönetmek üzere Atina’ya gönderildi... O görevi yedi yıl yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü...

Televizyon programı yapmayı arzuluyordu... Nokta dergisinde köşe yazmaya başlamıştı... Yıl 1992’ydi...

***

Bu 12 yıl zarfında; Demirel 12 Eylül darbesiyle iktidardan düşürülüyor, yasaklı ve yalnız günler geçiriyor, Zincirbozan’da zorunlu ikamete tabi tutuluyor ve feleğin çemberinden geçiyordu...

Bir daha “siyaset yüzü görmesi imkansız” denirken, bir süre sonra halkın oylarıyla söke söke yeniden siyasi yasağını kaldırtıyor, bir daha yeniden Başbakan seçiliyordu...

***

12 Eylül’ün yasaklı günlerinde Demirel’e sempatim artmıştı...

Mücadelesine saygı duyuyordum...

Ama yine de; “Süleyman Demirel’in siyasi duruşuna, hayat görüşüne, tavrına ve ideolojisine pek sempati duymazdım...

“Devletin hiçbir kurumundan” torpilim yoktu...

Ailemin eşi dostu tanıdıkları ile, Atina’daki aktif muhabirlik hayatımın dışında hiçbir geçerli akçem bulunmuyordu...

Demirel’e ya da Adalet Partisi’ne yakınlık bir yana, sempatim bile olduğu söylenemezdi...

***

Bütün bunlara rağmen, Demirel’in en yakınındaki, aile dostu Ekrem Ceyhun gibi politikacılar;

-“Bu çocuğun bizimle hiçbir ilişkisi yok... Üstelik sola meğilli... Fayda gelecek gibi de değil...” demediler ve benim TRT’de televizyon programcılığına başlamamın önünü açtılar...

Hayatımda hiçbir siyasi ilişkimin olmadığı, hiçbir zaman siyaseten yakın durmadığım, aksine muhalefet ettiğim Süleyman Demirel’in Başbakanlığı günlerinde, devlet televizyonu TRT’de programcılığa başladım...

***

O gün parmak kaldırdığım halde soru soramadığım Süleyman Demirel’in bir sonraki Başbakanlığı döneminde, genç çocuğun talihi açılıyor ve televizyon programcılığına başlıyordu...

Demirel’in Başbakan olduğu 1.5 yıl içinde, Demirel’i destekleyen hiçbir televizyon programım olmadı...

Tam tersine o günlerde TRT’de İkinci Cumhuriyet tartışmasını yapıyordum...

***

Sadece bir kez; oniki yıl öncesinden içimde kalan bir ukdeyi giderme niyetine; Süleyman Demirel’i üç ünlü köşe yazarıyla birlikte Ateş Hattı programına davet ettim...

Hükümetin icraatlarını konuşacak, tartışacaktım... Kabul etti; geldi...

12 yıl önce, el kaldırdığı halde basın toplantısında soru soramayan 20 yaşındaki üniversite öğrencisi stajyer gazeteci gitmiş; onu kendi yaptığı programına davet eden; 120 dakikalık yayında her soruyu soran ve yöneten bir gazeteci gelmişti...

Hayat değişiyordu...

Hayatın değişimindeki iniş ve çıkışlar dramatikti...

Aynı oranda öğretici... Ona o gün;

-”Bana niye 12 yıl önce o soruyu sordurtmadınız?..” demedim; diyemedim...

Akşam yayından sonra, TRT’nin karşısındaki Büyük Ankara Oteli’nin barında gittim...

Barın tezgahının üzerinde parlak zeminde, 12 yıl öncesinden genç gazeteci adayı bir çocuk bana el sallamaktaydı...

Onu seyrettim bir süre...

Kayboldum Ankara gecesinde...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Beethoven; çocukluk aşkıyla...
  2. Altın Kelebek ödülündeki Diriliş Ertuğrul dizisi olayının derin kodları...
  3. Aydın Doğan ve Altın Kelebek ödül töreni...
  4. 12 yaşındaki çocukla bakıcısının aşkından çıkan sanat...
  5. ‘Erkek bedeninin yükünü arzulayan kadın...’
  6. Leonard Cohen; anlarız ki bir gün herkes yeniliyordur...
  7. Hollywood’daki ‘Proje’ sanatçıların; Trump’a hakaret kampanyalarındaki gizli misyon...
  8. Kadın tacizlerinden medet uman Amerikan medyasının rezil olduğu seçim...
  9. Mandela’nın hayatı ve efsane sözleri...
  10. Amerikan derin devletinden seçime saatler kala gelen kritik mesaj...“Hillary temiz...”

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.