14 Ağustos 2001; AKP’nin kurulduğu gün; masanın altına saklanarak; Tayyip Erdoğan’la yapılan canlı yayın...
.
“Tam 15 yıl önce bugün...” diye başlıyor Reuters muhabiri Ercan Gürses dün paylaştığı yazısına...
***
“14 Ağustos 2001... AK Parti Türkiye siyasetine “Merhaba” diyecek...
O günlerde Show TV’de çalışıyorum...
***
Genel Yayın Yönetmeni Reha Muhtar; bürodan çıkarken beni telefonla arayarak;
-“Akşam ana haber canlı yayında karşımda Tayyip Erdoğan’ı istiyorum... Mazeret istemiyorum...” diyor...
***
Zor bir güne başlıyoruz... Ankara Bilkent Otel’de AK Parti’nin kuruluş manifestosunu, Genel Başkan Erdoğan açıklıyor...
***
Açılış toplantısının arkasından bütün kurucuların katılacağı öğle yemeği var...
Biz de o yemeğin yeneceği salona çıkıyoruz...
***
Kameramanların görüntü almasından sonra tüm haberciler dışarı davet ediliyorlar...
Ben ise çok büyük olan yemek masasının bir boşluğundan, örtünün altına dalıyorum...
***
Kimse fark etmeden yemek masasının altına giriyorum...
Diğer gazeteci arkadaşlar dışarı çıkıyor...
Ortalık biraz sakinleşiyor...
***
Masanın altında daha fazla kalamayacağımı biliyorum... Ama çıkmadan önce cep telefonumdan Reha Muhtar’ı arıyorum... Allahtan hemen açıyor telefonu...
***
Fısıltıyla;
-“Reha Bey biraz bekleyin...” diyorum...
Ve masanın altından aniden çıkıyorum...
Tayyip Erdoğan’a üç ya da dört sandalye uzaktayım...
***
Korumalar donup kalıyorlar...
-“Reha Bey, sizi Tayyip Bey’e veriyorum...” diyorum aniden...
Ve telefonu Erdoğan’a uzatıyorum...
-“Reha Muhtar sizinle konaşacak...” diyerek...
***
Bütün salon bizi izliyor...
Tayyip Erdoğan şaşkınlık içerisinde telefonu alıyor ve konuşuyor...
Diyaloglar bugün gibi aklımda...
***
-“Yok ben gelemem...”
-“Tamam o halde siz benim büroma canlı yayın ekibinizi gönderin... Tamam 19.30... Ayarlasınlar peki...”
***
Konuşmayı bitiren Erdoğan, telefonumu bana uzatıyor... O dönem sayıca çok az olan Erdoğan’ın korumaları, biraz da sertçe sırtıma dokunarak, beni dışarı davet ediyorlar...
***
O sırada Erdoğan’ın özel kalem müdürlüğünü yapan, sonradan AK Parti’den milletvekili olan Doktor Turan Çömez’in sitem dolu bakışlarıyla dışarı çıkartılıyorum...
***
Telefonum bu kez kapının önünde çalıyor... Arayan Reha Muhtar...
-“Harika bir iş oldu Ercan’cığım...” diyor... Yine gazetecinin en güzel ödülü olan teşekkürü alıyorum... Tam 15 yıl önce bugün...
***
Düşünüyorum da 15 yıl ne de çabuk geçiyor... O gün görevde Ecevit’in koalisyon iktidarı var... Derviş ekonomiden sorumlu bakan...
***
Reha Muhtar’la Show Ana Haber, açık ara gün birincisi oluyor...
Amerika’daki ikiz kulelerin yıkılmasına daha bir ay var...
***
Hagi, Nouma, Anderson Türkiye’nin yabancı futbol yıldızları...
Ve yine o gün önüne bir de siyasi yasak konulan Tayip Erdoğan’ın yıllarca Türkiye’yi yönetebileceğini kimse tasavvur edemezdi...”
“GAZETECİ ‘YAP’ DEDİĞİNİZ ŞEYİ; YAPMAZ... ’YAPMA’ DEDİĞİNİZ ŞEYİ YAPAR... KİMSENİN YÖNETİMİNE GİRMEZ...”
Bugün uluslararası ajansların en belli başlılarından biri olan Reuters’ın muhabiri Ercan Gürses’in 15 yıl önceyi anlatan yazısını, “Gazeteci”ye bir dostu; dün sabah gülümseyen bir mesajla gönderiyor...
***
Gözünün önüne geliyor o gün ve o gün duyduğu heyecan Gazeteci’nin...
Masaların altına saklanarak, canlı yayın röportajlarını yaptıkları; muhabirleri, kafalarına sopa yiyerek görüntü çeken kameramanları, canlı yayında rüşveti belgeleyen haber müdürleri...
***
15 yıl önce; -“Ne yapılıp edilip Tayyip Erdoğan yayına çıkartılacak...” dediği esnada AKP; Türkiye’de o gün kurulan; Meclis’te grubu bile bulunmayan, kimsenin grup kurup kuramayacağını bile bilmediği bir siyasi parti...
***
Gazeteci AKP’li mi?.
Hayır değil...
AKP’nin biran önce iktidara gelmesini mi arzuluyor?..
Hayır öyle bir arzusu da yok...
***
Derin yerlerden; bir talimat falan mı alıyor?..
Hayır!..
Gazeteci o günlerde ve sonrasında, “derin merkezlerle hiçbir irtibatı olmayan, kalbinden başka hiçbir şeyin sesini dinlemeyen o düzeydeki belki de tek kişi...”
***
Onun analizini yapanlar Gazeteci’nin; “tersliğini” anlatmak için hakkında şöyle diyorlar:
-“Bir şeyi yapmasını istiyorsanız; ona ‘yapma’ deyin... Yapacaktır!.. Yapmamasını istiyorsanız ‘yap’ deyin... Yapmayacaktır!..
Birinin yönetimine girdiğini hissederse hiçbir şey yapmaz, tehdide şantaja gelmez...”
RATİNG SİSTEMİ VE TAYYİP ERDOĞAN...
Gazeteci, o gün kurulan ve iktidar için o esnada hiçbir ihtimalin görünmediği bir partinin, liderini “yemek masasının altına saklanarak, canlı yayın yapacak kadar” istiyor...
***
Neden?..
Çünkü 2001 yılında bile o siyasi liderin; halkta bir karşılığı olduğunu görüyor...
***
“Gazeteci”yi o sırada, medyayı derin operasyonlarla dizayn etmek isteyenler; “rating için haber yapmakla” suçluyorlar...
***
Oysa “rating” dedikleri şey; “yapılan işin halkta karşılığı” olması...
Doğru, düzgün ve tarafsız ölçüldüğünde, halkın tercihlerini göstermesi açısından dünyanın en demokratik kurumlarından biri “rating müessesesi...
***
Oysa derin operasyonları yapanlar; “halkın oluşmuş tercihlerini değil, oluşturmak istedikleri tercihleriyle ilgililer...”
Onlar “salt gazeteciliğin değil, operasyon ve manipülasyon gazeteciliğinin” peşindeler...
***
Bundan dolayı için Gazeteci’yi delicesine eleştiriyor... İtibarsızlaştırıyor...
“Rating peşinde koşan ucuz, aptal, salak” bir Haberci konumunda resimlemek istiyorlar...
***
Esas amaçları; Türkiye’yi derin operasyonlarla kendi amaçları doğrultusunda dizayn etmek...
Bu dizayn eyleminde; “halkta karşılığını gördüğü bir lideri canlı yayına çıkartmaya uğraşan bir “Gazeteci”ye yer yok...
***
“Gazeteci” AKP’li değil...
Gazetecinin AKP’yle hiçbir ilişkisi yok...
Gazetecinin ne Tayyip Erdoğan’la, ne herhangi bir AKP’liyle; -Abdullah Gül’le televizyon programı için tanışma dışında- herhangi bir teması yok...
***
Ancak Gazeteci’nin cevval muhabirleri; yeni kurulan bir partinin Meclis’te milletvekili bile olmayan liderini canlı yayına çıkartmak için, masanın altına saklanıyor, bir canlı yayın mucizesini gerçekleştirebiliyorlar...
***
Gazeteci o günlerde halkta karşılığını gördüğü için Tayyip Erdoğan’ın sokak ve meydan konuşmalarını yayınlamakta sakınca görmüyor...
***
Gazeteci’nin tuttuğu hiçbir siyasi parti, ait olduğu hiçbir siyasi angajman olmadığı için... “Sadace gazetecilik” aidiyeti, hayatındaki tek aidiyeti olduğu için...
***
Gençlik yıllarında Ecevit’e karşı “duygusal bir yakınlığı” bulunuyor...
Ne garip tesadüf ki, Tayyip Erdoğan’ın o yayınlarını yaptığı, masa altından saklanarak canlı yayın gerçekleştirdikleri sırada; gençliğinin romantik lideri Bülent Ecevit Başbakan...
***
“Gazeteci” olarak, halkta karşılığı olduğunu gördüğü yayınları yaparken; Ecevit hükümetine rakip bir lidere ekranlarını açmış oluyor aynı zamanda...
***
Bülent Ecevit demokrasiyi özümsemiş bir lider... Bu yayınlarla ilgili hiçbir serzenişte bulunmuyor...
Ancak ortağı ANAP’ın Genel Başkanı’nın; Gazeteci’nin patronlarına;
-“Beni canlı yayına çıkartmıyor...” diye serzenişte bulunduğunu öğreniyor Gazeteci...
***
Nihayet bu olaydan 11 ay sonra; Gazeteci’nin Show Haber’deki biletini, derin bir operasyon sonucu kesiyorlar... Önce iki patronun bankalarına el koyuyorlar...
Sonra da; -“Bankayı geri almak istiyorsanız; bu adamı Ana Haber’den uzaklaştıracaksınız...” diyorlar...
AKP’NİN İKTİDARA GELDİĞİ GÜN, ‘GAZETECİ’ ANCHORMANLİĞE VEDA EDİYOR...
Gazeteci, 30 Haziran 2002’de Show TV’den ayrılıyor...
Bir başka kanalda çalışmaya başlıyor...
Operasyonu yapanların amacı, genel seçimlere istedikleri dizaynla gidebilmek ve sandıktan, istedikleri sonucu çıkartabilmek...
***
Ancak Türkiye üç ay içerisinde inanılmaz gelişmelere sahne oluyor...
Devlet Bahçeli’nin MHP’si erken seçim istiyor ve ani erken seçim, Gazeteci’nin yıllar öncesinden “halkta karşılığı var” dediği adamı, tek başına iktidara getiriyor...
Masa altına saklanarak yapılan gazeteciliğin “gerçek bir gazetecilik olduğu” o gün anlaşılıyor...
***
Gazeteciye gelince...
3 Kasım 2002 seçim gecesi, anchorman olarak son canlı ana haber ve seçim yayınını yapıyor ve televizyon haberlerine veda ediyor...
***
Neden veda ediyor?..
Niye gidiyor?..
Neden bir daha geri dönmüyor?..
Tarih; bu köşede yazılmaya devam ediliyor...