Milano’da güç gösterisi
.
Her sezon farklı bir şekilde gündeme oturmayı başaran Milano Moda Haftası podyumları, bu defa kadınların güç gösterisine sahne oldu
Milano Moda Haftası kapsamında izlediğim defilelerin ardından hangi modelin podyuma çıktığı ya da kimin en ön sırada oturduğu değil, çok daha önemli konular konuşuldu. Pek çok markanın ‘güçlü kadın’ vurgusu dikkatimi çekerken bir yandan da markaların uyanışlarına şahit oldum. Üzerindeki ölü toprağını atanlar mı istersiniz yoksa ufak dokunuşlarla eski hatalarından ders aldığını gösterenler mi? Milano’da geçirdiğim beş günün öne çıkan beş defilesinden aklımda kalanlarla sizi de bu güçlü kadınların dünyasına doğru bir yolculuğa çıkartmak niyetindeyim.
Punk ölmedi
Benim için Milano Moda Haftası’nın açılışı, Max Mara Sonbahar / Kış 2018 defilesiyle gerçekleşti. Markanın alıştığımız kadınsı ve güçlü yönünden vazgeçmeden biraz harekete ihtiyaç duyduğu düşünülmüş olacak ki tasarımcı Ian Griffiths’in punk geçmişi devreye girmiş gibiydi. 30 yılı aşkın süredir Max Mara koleksiyonlarına şekil veren tasarımcı, ikonik parçalara ve az çok değişmeyen bir müşteri profiline sahip markayı radikal değişikliklere ikna etmek için ne kadar uğraşmış olabilirdi? Sorunun cevabını tahmin bile edemiyorum; ancak, bu değişikliklerin tam zamanında gerçekleştiğinden eminim.
Doutzen Kroes’ten Lara Stone’a kadar efsane modelleri yeni neslin temsilcileri Gigi Hadid ve Kaia Gerber ile buluşturan Max Mara podyumunda güç savaşlarını temsil eden trençkotlar uzun eteklerle yumuşatılmıştı.
Tatlı, sert, etkileyici
New York Moda Haftası’ndan beri karşımıza çıkmaya devam eden 80’ler etkisi Fendi podyumunda kendisini bir kere daha gösterdi. Silvia Venturini Fendi ve Karl Lagerfeld’in ortaya koyduğu tabloda erkek giyiminden ödünç alınıp bir adım öteye götürülen parçalar, Fendi’nin klasik yumuşaklığıyla bir araya getirilmişti.
Kadınların sonbaharı iple çekmesine neden olacak koleksiyonda keskin omuz detayları ve erkek tasarımlarına özgü karakteristik kumaşlar, naif çiçek işlemeleri ve kürkün bin bir çeşit akılcı kullanımı sayesinde dengelenmişti.
Bir efsane olarak adlandırılabilecek ‘Peekaboo’ modeli çanta biraz rahatlatılarak elde edilen ‘Peekaboo X-Lite’, Fendi koleksiyonunun en yeni üyelerinden olurken çift F harfi taşıyan ‘Double F’ modeli de logo tutkusunun hala devam ettiğini gösterdi. Bir de çanta kılıfları var ki, pek çok çantadan daha çok ilgi çekti.
Malum, bu çantalar adeta bir sanat eseri ve bir kere aldığınızda uzun yıllar kullanmak istiyorsunuz. Fendi, bu durumu göz önünde bulundurarak en az çantalar kadar havalı görünen çanta kılıflarıyla bir yeniliğe imza atmış. Hem değerli materyaller kullanılarak hazırlanan çantaları koruyan hem de farklı bir çanta daha taşıyormuş hissi yaratan bu kılıfların benzerleri bundan sonra pek çok markanın koleksiyonlarında karşımıza çıkacak gibi.
Koşar adım zirveye
Tam da kış olimpiyatlarının konuşulduğu şu günlerde Sportmax Sonbahar / Kış 2018 koleksiyonu güçlü referansları ve sağlam duruşuyla kalbimizi çalmayı başardı. Klasik siluetlerin teknik tasarımlarla buluştuğu koleksiyondaki kumaş çeşitliliğiyse pek çok moda editörünün beğenisini topladı.
Katmanlar halinde pek çok parçayı birbirine yakıştırarak karşımıza çıkan genç ve dinamik Sportmax kadını, tasarımların rahatlık sunma ve fayda sağlama arasındaki gelgitlerine kapılmadan yolunu bulmaya devam etti. Bu kadar dikkat çeken bir koleksiyonun önümüzdeki sezon dergilerinde kendisine sıkça yer bulacağından eminim.
Şehir ışıkları
Uzun yıllardır defilelerini genel merkezinde sergileyen ve her sezon farklı bir dekorla bizi şaşırtmayı başaran Prada, bu sezon yeni bir deneyim peşindeydi. Markanın sanatla bağını temsil eden Fondazione Prada’nın en yeni bölümlerinden birisinde, henüz tamamlanmamış bir kulede gerçekleşen defilenin her anının tekrar tekrar konuşulacağı belliydi.
Her şeyden önce dikkatimi çeken, henüz Fondazione Prada’ya yaklaşmadan karşılaşmaya başladığım neon tabelalardı. Birbirinden canlı renklerde hazırlanmış devasa boyuttaki çılgın çizimler, farklı bir koleksiyonla karşılaşacağımızın habercisiydi.
Sonrasında defile alanına ulaşabilmek için ya uzun bir kuyruk beklemek ya da beş kat boyunca merdivenlerle çıkmak gerekti. Bu bile, Miuccia Prada’nın tasarımlarını daha erişilmez kılmak için düşündüğü bir hamle olarak yorumlanabilirdi. Ben işin bu kısmını düşünmeyi bırakıp adımlarımı sıklaştırdım ve kendimi parıltılı bir karanlığın içerisine attım.
Prada Sonbahar / Kış 2018 koleksiyonundaki tasarımlarda da karşılaştığımız bu görsellik bana gece şehrin ışıltılı sokaklarında dolaşan bir kadını anımsattı. Kulenin iki katına yayılan defile alanına adım atan modeller podyumun sonunda şöyle bir şehir ışıklarına göz atıp geri dönerken arka planda dev neon tabelaların yansımaları vardı.
Belki de uzun zaman sonra ilk kez bu kadar renkli ve optimist parçalar sunan ancak yine de içinde ufak, karanlık bir yanı bulunan Miuccia Prada’nın şehir ışıkları arasında kaybolduğu yolculuğunu merakla takip ediyorum.