Erkek Modası: Londra, Floransa ve Milano Üçgeni
.
Moda dünyasında erkeklerin kadınlardan rol çaldığı günler başladı. Londra’da başlayıp Floransa ve Milano’da devam eden erkek koleksiyon sunumları, 2017 yazıyla ilgili ipuçları veriyor.
Moda takviminin ‘erkek’ ağırlıklı bölümü, Londra’da düzenlenen erkek moda haftası ile başladı. Londra, genç ve yaratıcı tasarımcıların oyun alanı olarak görüldüğünden midir bilinmez, Sonbahar/Kış 2017 koleksiyonlarında farklı denemeler dikkat çekti. Alexander McQueen, yeni erkek koleksiyonunu sadece basın ve satın alma ekiplerinin davetli olduğu bir gösterimle tanıttı. 60’lı yılların Londra’sında yaşayan ve çok uzaklara seyahat etme hayalleri kuran bir erkeğin dünyasından kesitler sunan koleksiyonda parçalar genel olarak günlük hayatta karşımıza çıkamayacak türden. Koleksiyondaki bir takım elbisenin ETRO koleksiyonlarıyla ‘fazlaca benzerlik’ içermesiyse sunumun en çok akılda kalanlarındandı.
Londra’nın küçük prensi J.W. Anderson, bu tanımlamaya uyacak şekilde ‘Küçük Prens’ hikayesinden ilham alan bir koleksiyon sundu. Özellikle çanta ve gözlük gibi aksesuarların kullanımında farklı denemeler yapan Anderson’ın yere kadar uzanan kollar, vücudun üst bölümünü şişiren ceketler veya birbiri üzerine yamanmış farklı geometrik şekillerden oluşan elbiselerle erkeklere ne sunduğunu anlamak bir hayli zor.
Burberry’nin kadın ve erkek defilelerini birleştirmesi, Moschino’nun Los Angeles, Tom Ford’un ise New York semalarına göçmesi ile giderek ıssızlaşan ve dev isimlerden yoksun kalan Londra moda sahnesinin önümüzdeki sezonlarda nasıl bir yol izleyeceği ise merak konusu.
Milano’da topuk şov
Erkek stilinde yolculuk, Italya’nın başka bir şehri, Milano ile devam ediyor. Cuma günü başlayan Milano Erkek Moda Haftası’nda henüz karşımıza çıkanlar arasında en çok dikkat çekense Dsquared2 defilesi.
Tasarımcı ikiz kardeşler Dean ve Dan Caten’in Londra’dan esintiler taşıyan koleksiyonu, moda dünyasının nasıl iç içe geçtiğini bir kez daha gösterir gibiydi. Koleksiyonun en çok dikkat çeken yönüyse bütün erkek modellerin yüksek topuklu ayakkabılarla podyumda yürümesi oldu. Öğrenilene göre bu, o kadar önemli bir ayrıntıymış ki model seçimi yapılırken öncelikle şova özel hazırlanan ayakkabılarla yürüyüp yürüyemedikleri kontrol edilmiş.
Pitti’de erkeklerin kendi stillerini gösterme çabası, tavus kuşlarının kanatlarını açıp kendilerini göstermelerine benzetiliyor. Hatta yakın dönemde, Pitti erkeklerinin bu davranışlarını gösteren ‘Pitti’nin Tavus Kuşları’ adlı bir kısa film yayınlandı.
Renk ve stillerin yarışı
Londra’da farklı sorular yankılanırken Floransa’da renkler ve stiller yarışıyordu. 90’ıncı kez düzenlenen PittiImmagineUomo erkek fuarı, erkek modasına yön veren markaların buluşma noktası. Daha çok satın alma ekiplerine yönelik düzenlenen bu etkinlik, son yıllarda, özellikle de sosyal medyanın hayatımızın her anına girmesiyle birlikte bir ‘kendini gösterme’ alanı haline geldi.
Yüzlerce stil sahibi erkeğin fotoğraflanmak için yarıştığı Pitti’de az sayıda defile yer alsa da moda dünyası, gözünü bu etkileyici şehirden bir an bile ayırmadı. Dior’dan ayrıldıktan sonra bize çok farklı şeyler sunamayan Raf Simons’un geri dönüşü de Pitti’ye kısmet oldu diyebiliriz. Fotoğrafçı Robert Mapplethorpe’tan ilham alan bir koleksiyonla karşımıza çıkan Raf Simons, sanatçının eserlerini geniş kesimli tişörtler ve gömleklere taşımıştı. Markasının 20’nci yılını kutlayan tasarımcının Dior gibi büyük bir markayla görüşüp görüşmediğiyse henüz bilinmiyor.