Cizre provokasyonunun arkasında kim var?
.
Tecrübeli bir vatandaş olarak Cizre’de yaşananları sıradan eylemler olarak görmüyorum. Yakın tarihe baktığımda şüphelerim daha da artıyor. En basitinden 1992 Cizre Nevroz’unda yaşananları hatırlayıp şimdi olanlara baktığımda ya da 1993 Bingöl’de 33 erin şehit edilmesiyle son günlerde Bingöl’de olanlara baktığımda zihnimde perdeler açılıyor.
Bu kadar tesadüf üst üste gelebilir mi? Hangi tesadüfler diyebilirsiniz. Hatırlatayım...
Tarih 24 Mayıs 1993. Ankara’da güzel bir bahar sabahı. Kışın kasvetli günleri geride kalırken insanlar baharın umudunu yaşıyorlar. Genelkurmay’da kimsenin fark etmediği olağanüstülük yaşanıyor. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş PKK’ya af konusunu MGK’ya getirmek üzere hazırlanıyor. Özal’ın başlattığı diyalog arayışında finale giden adım atılacak. Askerler ve hükümet konu üzerinde mutabakata varmış. Ancak MGK’da af konusu tartışılırken Bingöl’de silahsız 33 erin şehit edildiği haberi geliyor. Eylemsizlik sona eriyor. Yok edici bir sürece giriliyor.
Zaman ayarlı provokasyonlar
Takvim 11 Ocak 1996’yı gösteriyor. Başbakan Çiller’in çağrısıyla 24 Aralık 1995 seçimlerine eylemsizlikle girilirken görece bir huzur var. Ancak huzurlu günleri bitiren olay Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde yaşanıyor. Sivillerin olduğu yolcu minibüsü ateşe veriliyor ve 11 kişi hayatını kaybediyor. Eylemsizlik sona eriyor. Çatışmalar şiddetleniyor.
Tesadüf diyebilirsiniz... Bu defa takvimler 21 Ekim 2007’yi gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı referandumunun yapıldığı gün. Ne oldu hatırlıyor musunuz? Tesadüfe bakınız ki insanların oy kullanmak üzere sandık başına gittiği pazar sabahı Dağlıca Taburu’na baskın oldu. Referandum günü 12 asker hayatını kaybetti. 16 asker ağır yaralandı. Rastlantı denebilir mi?
İkna olmadınız mı?
2009 ‘Demokratik Açılım’ süreci dönemi. Başbakan Erdoğan, DTP’li Ahmet Türk ve Emine Ayna ile görüşecek. Toplumda büyük beklenti var. Tesadüfe bakınız ki görüşmeye saatler kala Hakkari’de mayın patlıyor ve 6 asker şehit oluyor. Randevu iptal oluyor.
Erdoğan - Obama görüşmesi ve Reşadiye
8 Aralık 2009’da Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyaretini izlemek için Amerika’dayız. Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşecek. Randevuya son bir saat var. Tokat Reşadiye’de askerlere saldırı yapılıyor. 7 asker şehit olurken 3 asker ağır yaralanıyor. Erdoğan’ın, Obama ile görüşmesi öncesine ayarlanan eylem heyette tam bir duygusal deprem yaratıyor. Demokratik Açılım ve eylemsizlik sona eriyor. Yok edici şiddet başlıyor.
Zaman ayarlı provokasyonlara dair uzun bir liste var.
12 Haziran 2011 seçimleri henüz bitmiş. Adı konuşmamış bir yumuşama var. Oslo’da MİT-PKK görüşmeleri devam ediyor. Öcalan, devlet heyetiyle anlaştığını söylüyor. Ancak tesadüfe bakınız ki 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır Silvan’da saldırı oluyor. 14 asker hayatını kaybediyor. Oslo süreci çöküyor.
Cizre’de hangi istihbarat örgütü var?
Devam edeyim mi?
3 Ocak 2013’te ‘çözüm süreci’ başlıyor. Ülkede umut havası var. Sadece altı gün sonra rastlantıya bakınız ki Paris’te Sakine Cansız cinayeti işleniyor. Paris’te gün ortasında kameraların önünde üç kadın cinayete kurban gidiyor.
Buradan nereye mi varacağım?
Kürt sorununun çözümünde ne zaman kararlı adım atılsa görünmez bir el devreye giriyor. Zaman ayarlı eylemler provakasyon duygusu uyandırıyor. Peki Cizre’de yaşananları nasıl okumalıyız.
Sürecinin başından beri Kandil’e seferler düzenleyen komşu ülke istihbaratları KCK’ye ‘Görüşmeleri bitirin’ diyor. Bunları basın açıklamalarından da biliyorsunuz. Ankara’da görüştüğüm askeri uzmanlar son olaylarda İran’a işaret ediyorlar. İran istihbaratının son dönemde Türkiye Hizbullahı’nın uyuyan hücrelerini aktif hale getirdiği iddia ediliyor. Tetiği çeken PKK veya Hizbullah olsa da arkasındaki görünmez aktöre iyi bakmak gerekiyor.