Yargı konusunda endişeler...
.
Dünyanın gözü sadece Türkiye ve çevresindeki terör olaylarına değil aynı zamanda Türkiye’deki yargı ve adalet sistemine çevrilmiş durumda.
Güneydoğu’da PKK terörünün ve bu teröre kaşı askeri operasyonların çatışmalarla yoğun olarak devam ettiği ilçelerden vatandaşların eşyalarını sırtlayıp kaçması, şehit haberlerinin sürmesi bu konudaki zorluklarımızı açıkça ortaya koyuyor.
Böyle büyük bir sorunla ve sınır ötemizdeki olumsuzluklarla yaşadığımız sıkıntı yeterliyken bir de yargıya olan güvenin sarsılması önemli bir üzücü gelişmedir.
Ahmet Hakan’ın uğradığı ve ameliyat gerektirecek kadar ciddi saldırıda hapis cezaları gerektirecek suçlamalar varken tüm saldırganların serbest bırakılması bir başka hukuk devletinde görülemezdi.
Yine mi müebbet?
Can Dündar ve Erdem Gül için sadece “gazetede yapılan haberler ve köşe yazıları” nedeniyle, başka bir kanıtlı suçlama olmadığı halde ağır hapis cezaları istenmesi ise elbette yalnız Türkiye için değil, dünya için de kabul edilemez bir durumdur..
Balyoz-Ergenekon davaları sürecinde yüzlerce sivil-askerin aile boyu yaşadığı mağduriyetler, mahkemelerin “bilirkişi raporlarını, avukatların itirazlarını, açıklamalarını hiç dikkate almadan” bu kararlarda ısrar ettiği, her duruşmada yine “tutukluluğun devamına” kararları çıktığı hatırlardadır. Sonunda bu sürecin “Gülen Cemaati’nin kumpası” olduğu söylenerek tutuklular tahliye edildi.
İnsanlara yıllarca cehennem azabı çektiren savcılar “kendileri için tutuklama kararı” çıkmadan hemen önce yurt dışına kaçtılar.
Peki, onların kurgu iddianameleriyle cezaevlerinde çile çeken vatandaşların hayatından çalınan yılları kim geri verecek?
Aynı olaylar, farklı savcı ve hakimler tarafından tekrarlanacak mı?
Hukuksuzluk tehlikelidir!
“Adalet herkese lazımdır”, yargı; kanıtlanmış, evrensel hukuk kurallarına göre de suç sayılacak eylemler yoksa hukukla çelişecek kararlar veremez.
Bağımsızlığına gölge düşürecek iddianameler hazırlanamaz.
Örneğin “devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin ettiklerini açıkladıkları” gibi bir suçlama, aynı konuda daha önce siyasi irade tarafından söylenen “gerçeğe aykırı bilgiler” verdikleri söylemiyle çelişmektedir.
Dündar ve Gül’ün yazıları, gazetelerinin manşetleri gizli olmadığı, toplumla paylaşıldığı halde nasıl “casusluk” olabilir sorusunu aklı başında her vatandaş sormaktadır.
Türkiye raporu
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2015 Raporu’nda Türkiye için birçok olumsuz sonuç var. Ama özellikle “Basın ve ifade özgürlüğü” konusunda çok sayıda geri kalmış ülkenin altında kalmış olmamız gözardı edilemez. Basın her demokratik ülkede toplumların gözü, kulağı, sesidir. Medyada yapılan haberler, yorumlar, programlar yargı baskısı ve korkusu altında özgür olabilir mi?
Bundan sonra herhangi bir uluslar arası haksızlıkta yapacağımız itirazlarda önümüze bu raporlar sürülecektir.
Yargı tutuklu tüm gazetecilerle ilgili kararlarını “evrensel hukuk kurallarına göre” tekrar gözden geçirmek zorundadır!