Yargı kararları idam ve kundaklama!
.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “Gerekirse idam için de bir referandum yaparız… Meclisten çıkmıyorsa millete gideriz, millet idam diyorsa mesele bitmiştir” dedi.
Bu durumda bütün önemli kararlar bundan sonra “eğer Meclis’ten çıkmıyorsa” referandum yoluyla halledilecek.
Oysa aslında T.B Millet Meclisi zaten “millet” demektir. O Meclis’te şu anda 550 milletvekili var. Bu sayı 600’e çıkarılmak isteniyor.
Eğer 550-600 milletvekilinin çoğunluğu bir konuda “hayır” diyorsa bunun hiçbir anlamı olmayacak ve parlamento işlevsiz olarak kenarda mı tutulacak?
Böyle ise o takdirde bu kadar çok sayıda ve emekli milletvekili maaşları dahil ülkeye ağır maddi yük getiren milletvekiline ne gerek var?
Hatalar!
Balyoz-Ergenekon davasında hatırlanacağı gibi yüzlerce kişiye yüzlerce yıllık hapis cezaları verilmişti.
Sonra birden bu olayların tümüyle “Cemaat kumpası” olduğuna karar verildi ve tutukluların hepsi tahliye edildi.
O günlerde idam cezası olsaydı ve “birkaç kez müebbet” yerine o tutuklulara idam cezası verilseydi ne olacaktı?
Bugün hala yargıda ve diğer kurumlarda “FETÖ’nün temizlenmemiş olduğu” söylenerek OHAL devam ettiriliyor.
Nitekim son olarak HSYK kararıyla 227 hakim ve savcı daha meslekten ihraç edildi ve ihraç edilenlerin sayısı 3 bin 886 oldu.
Aynı anda “daha önce açığa alınan 200 hakim ve savcının göreve iadesine” karar verildi. Yani yargı yanlış kararlar veriyor ve düzeltiyor.
Bu durumda yargı kararlarına nasıl güvenilecek ve “idam kararı” verilecek? Şu anda tutuklu sayısı kadar “mağdurum” diyen tutuklu sayısı var, ya mağdur edilen birileri için idam kararı çıkacak olan olursa ne olacak?
Kundaklama yapana tahliye
Müjdat Gezen gibi tüm kazancını ülkesi için harcayan, yaşlılar için huzur evleri, gençler için tiyatro okulları kuran ve bu hizmetlerin hepsini “parasız” olarak veren, yılların değerli bir sanatçısının tiyatro merkezi kundaklandı.
İstanbul Valisi çıktı, suçluyu savunur gibi “Yakan bir minibüs şoförü, hiçbir terör örgütüne üye değil, alkollüymüş” dedi.
Suçlu yakalandı ve “denetimli serbestlik” kararı çıkarak serbest bırakıldı. (Gazeteci Ahmet Şık’tan daha güvenilir bulunmuş demek ki…)
Vatandaşların can-mal güvenliğinden sorumlu Vali’nin tüm sözlerinin aksine; “Okulda servis şoförüyüm, alkollü değildim, benim kimseden korkum yok, kızdım yaktım” dedi.
Savcı itiraz etmese “skandal bir kararla” serbest kalacaktı.
Suçlular bu şekilde bırakıldığında daha büyük suçlar işledikleri kaç kez görülmesine rağmen böyle bir karar çıkabiliyorsa; o yargıya nasıl güveneceksiniz?
Servis şoförü olduğu okul onu işten çıkaramaz, kızınca okulu da kundaklaması mümkün. Öğrenci velileri böyle bir şoföre güvenmek ve çocuğunu emanet etmek zorunda bırakılabilir mi?
Bir başkasına kızıp onun binasını yakması mümkün.
Vali de, yargı da toplumu korumakla görevlidir. Bu kadar yanlış kararlar verdiği her gün görülen bir yargıya “idam kararı” yetkisi de verilirse ne olur düşünmek yeter!