Türkiye’ye mahsus sistem!
.
Başbakan Binali Yıldırım Ak Parti olarak tam başkanlık istediklerini belirttikten sonra “Türk tipi başkanlık ABD’den farklı olacak” dedi.
Türkiye’nin üniter yapısının korunacağını söyledikten sonra ekledi; “ABD’den farklı olarak, Türkiye’ye mahsus, siyasi tarihine mahsus değişiklikler olacak. Onlarda 2 meclis var, biz tek meclisten yanayız”.
ABD ile Türkiye’nin siyasi yapısı ayrıca oradaki eyaletlere bölünmüş devlet yapısı tümüyle farklı olduğuna göre zaten Türkiye’ye getirilmek istenen başkanlığın ABD’ye benzemesi mümkün değil.
Binali Yıldırım “başkanlık sisteminin yeterince tartışıldığını, şimdi Meclis’e gelme zamanı olduğunu” da söyledi.
Osmanlı mı, Atatürk mü?
Oysa sadece yukardaki cümlelerinin tartışması bile günler sürecek kadar önemlidir.
Mesela “Türkiye’nin siyasi tarihine mahsus değişiklik” sözüyle Başbakan ne kast etmiştir? Osmanlı dönemi mi, Cumhuriyet’in ilk yılları mı kast edilmektedir?
Zira Atatürk dönemi kast ediliyorsa “Atatürk’ün kendi açtığı Meclis’te istediği sayıda kadın milletvekili olmasını bile milletvekillerine kabul ettiremediğini” hatırlamak gerekiyor. ABD Başkanı için “Zavallı Obama’nın yetkisi yok, bizde olacak” diyen Burhan Kuzu acaba “ABD’de başkan kararlarının ‘birçok denetim’den geçtiğini, bizde ise tek karar vericinin başkan olacağını” mı anlatmaktaydı?
Gücün gücü durdurması
Bütün anayasa hukukçuları daha “başkanlık” sözü ağızdan çıkar çıkmaz “yargı bağımsızlığı”ndan söz ederler.
Bunun nedeni “kuvvetler (yasama-yürütme-yargı) ayrılığı”nın, yani “gücün gücü denetlemesi ve gereğinde durdurması”nın başkanlık siteminde çok daha fazla önem kazanmasıdır. ABD’de başkanlar önce çok güçlü ve bağımsız bir yargı, sonra 2 ayrı meclis ve eyalet valileri tarafından denetlenir.
Yani “bizde üniter yapı korunacak, tek meclis olacak” demek, buna da Türk tipi başkanlık demek “denetimsiz bir gücün en hayati konularda tek karar verici” olacağını gösterir. Bunun yanında, dünyadaki tek başarılı başkanlık uygulaması olarak gösterilen ABD’de başkanın sahip olmadığı bir başka yetkiyi “Meclis’i feshetme yetkisi”ni de Türkiye’de başkan olacak kişilere vermenin nasıl bir sisteme yol açacağını “konuya hakim” hukukçu ve siyaset bilimciler açıklamalıdır. Yıllarca “yargı kararlarına saygı, yargıya güvenin” denilen yargıda 4000 yargıcın “FETÖ ile ilişki” nedeniyle görevden alındığını düşünmek gerekir.
Nasıl güvenilecek?
Bu yargıçlar ve devletin tüm kurumlarına sızan FETÖ, bir iktidarı ve Cumhurbaşkanı’nı, Genelkurmay başkanlarını aldatarak bunu yapabiliyorsa, başkanlık geldiğinde böyle bir sızmayı önleyecek güç ne olacaktır?
2010 referandumunda halk oylamasının sonucunda yargıda yapılan değişikliklerin hiç de doğru sonuç vermediği görüldü.
Bu sonuç bize yeni referandumlar ve sonrasında da hatalı kararlar alınabileceği konusunda bir uyarı sayılmaz mı? Sistem değişikliği yapmadan önce mutlaka tüm boyutlarıyla incelemeliyiz!