Terör, sınırlar ve mülteciler!
.
Türkiye içerde ve dışarıda Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemi diyebileceğimiz bir süreçten geçiyor.
Güneydoğu’da birçok il ve ilçede PKK terörünü durdurmak için operasyonlar devam ederken her gün gelen genç şehit haberleriyle, “yeter artık” diye bağırarak terör örgütünü lanetleyen şehit ailelerinin feryatlarıyla, çocuklarının gözyaşlarıyla kahroluyoruz.
Sadece Diyarbakır’ın Sur ilçesinde “34 gündür devam eden sokağa çıkma yasağı” sürecinde 9 güvenlik görevlisi şehit oldu, 74’ü yaralandı.
Parti mi, örgüt mü?
Bu kanlı eylemlere rağmen terör örgütüne ve ilçelerde özerklik ilan eden DBP’ye arka çıkan HDP hem Güneydoğu’da halktan beklediği desteği bulamadığı hem de terörü ülke geneline yaymak istediği için “Batı’da özerklik mitingleri yapacağını” açıkladı.
Mardin Dargeçit ilçesinde güvenlik güçlerinin arama yaparak yakaladığı “içi silah ve mühimmat dolu” traktör de DBP’li Dargeçit Belediyesi’ne ait çıktı.
Seçmene barıştan, demokrasiden, kardeşlikten söz ederek oy isteyen ve kendisi de bir baba olan Demirtaş’ın, aralarında Kürtlerin de olduğu şehit asker ve polis çocuklarının gözyaşlarından ve Kürt ana babaların acısından etkilenmemesi inanılır gibi değil.
HDP, bu söylemlere inandırarak aldığı oylarla Meclis’in 3’üncü partisi olmasına rağmen şu anda bir siyasi parti mi yoksa terör örgütünün kolu mu belirsiz bir konuma gelmiştir.
Abd desteğiyle…
PKK tarafından evinde, kahvaltı sofrasında duvarı delen bir mermiyle vurularak yaşamını kaybeden Melek Apaydın’ın Kürt babası terör örgütüne “Allah’tan korkun, bizim için Allah, Kur’an ve bayrak var” diye bağırıyordu.
Aynı sıralarda HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise “Kürdistan’ın kendi küllerinden yeniden doğduğunu” söylemekteydi.
Burada merak uyandıran nokta, yıllar süren ve sona yaklaşıldığı açıklanan “çözüm süreci”nde HDP’nin çözüm dediği şeyin bu söylem olduğunu açıklayıp açıklamadığı sorusudur.
Zira Güneydoğu’da sürdürülen terörün Suriye’deki son gelişmelerle paralel bir amaç güttüğü de artık ortadadır. ABD ve Rusya’nın IŞİD’i öne sürerek verdiği hava desteği sayesinde Suriye-Türkiye sınırı boyunca kolayca ilerleyen Kürt güçleri Fırat’ın batısında köyleri ele geçiriyor.
Azez’i de aldıkları takdirde 911 kilometrelik sınırın tamamı PYD’nin eline geçmiş olacak. Türkiye’nin yeni anayasa, başkanlık gibi konuları bir yana bırakarak öncelikle bu terör ve sınır sorununa eğilmesi şarttır.
Schengen olmayacak
Biz AB’nin bir yıl sonra Türklere Avrupa’ya serbest geçiş sağlayacağı ümidiyle mültecileri AB sınırından geçirmeme sözü verdik.
Oysa Alman Dışişleri Bakanlığı “sığınmacı akınından dolayı Shengen vizesinin tehlikede olduğunu” açıklıyor. AB Türkiye’yi olmayacak vaatlerle oyalarken her gün 20-30 mültecinin öldüğü bot faciaları haberleri geliyor.
Dün yine aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun bulunduğu 31 mülteci bot faciasında hayatını kaybetti ve bu facia Yunan Sahil Güvenliği’nin botları Türkiye’ye çevirmesi ve o sırada çıkan fırtına nedeniyle oldu.
AB’nin izlediği bu acımasız siyaset kabul edilmemelidir!