‘Tek kamara’meselesi!
.
İçinde bulunduğumuz sıkıntılı süreç karşı karşıya olduğumuz iç ve dış sorunlarla devam ediyor.
Güneydoğu’da terör ve bu teröre karşı operasyonlar sürüyor. PKK artık güvenlik güçlerinin yanında sivil halkın evlerine ve şiddetten kaçmak isteyen vatandaşlara saldırılarda bulunmaya başladı.
Bu saldırılarda yaralanan ve hayatını kaybeden siviller var. Ankara’da, İstanbul’da “eylem yapma hazırlığında olan” IŞİD üyelerinin yakalandığı haberleri veriliyor, bu tehlikeli örgüt de ülkede konuşlanmış durumda…
Kendisi savaş uçaklarını ve askerini istediği bölgede, istediği ülkeye karşı özgürce kullanan Obama Irak Başbakanı ile görüştükten sonra Türkiye’ye ikinci kez “askerini Irak’tan çek” çağrısı yaptı.
Artan nüfus!
Her ne kadar biz Avrupa Birliği sınırları içinde “serbest dolaşıma sahip olacağımıza” inansak ve verilen bu sözle milyonlarca mülteciyi kendi ülkemizde tutmayı üstlensek de AB ülkelerinin kaçının bunu kabul edeceği belli değil.
Slovakya Almanya’nın Köln şehrinde yılbaşı gecesi yaşanan taciz olayını neden göstererek “Müslüman sığınmacıların ülkeye girişine izin verilmeyeceğini” açıkladı. Bu ülke 2015’te sığınma başvurusunda bulunan 169 kişiden yalnızca 8’ini kabul etmiş ve bundan sonra tek yardımı “Schengen sınırlarının korunması”na yönelik yapacağını bildirmiş.
Alman Dışişleri Bakanlığı da “Sığınmacı akını nedeniyle Schengen vizesinin tehlikede olduğunu” bir hafta önce açıklamıştı. Bunları birlikte düşündüğümüzde 75 milyonun üstünde nüfusu olan bir ülkeye AB’nin “vizesiz dolaşım” hakkı vereceğine inanmak kolay mıdır?
Perşembe akşamı CNN Türk kanalında bir anonsta “Fazla uzun olmayan bir süre içinde Türkiye’nin 100 milyona yaklaşan nüfusuyla ‘su sıkıntısı çeken ülkeler’ arasına gireceği” söyleniyordu.
Bütün başkanlar…
Bunlar, hak ettiği şekilde düşünülmesi ve çözüm aranması gereken sorunlardır. Oysa neredeyse konuşulan tek konu “yeni anayasa ve başkanlık sistemi”…
Muhalefet partileri “başkanlık sistemini kabul etmeyeceklerini” açıkladıklarına göre bir referandum daha kaçınılmaz görünüyor. Bu durumda yapılan tüm konuşmalar halkı bu referanduma alıştırma ve başkanlık sistemini tanıtma anlamı taşımaktadır.
Kısacası “sandıktan kurtulamayan” bir gidiş içindeyiz.
Başbakan Davutoğlu Türkiye’de başkanlık sisteminde “parlamentonun 2 kamaralı değil, tek kamaralı olacağını” söyledi. Yani “başkanı denetleyecek ikinci bir meclis; bir senato” olmayacak, bugünkü tablo ile sistem değişecek. Aynı konuşmada “Başkan bir kararname çıkarır, yasama beğenmezse onu ilga eden bir yasa çıkarılabilir” diyor.
Peki, istediği her yasayı çıkaracak Meclis çoğunluğuna sahip bir iktidar varsa “tek kamaralı”yasama kararnameyi nasıl değiştirecek?
Bazı şartlarda “Meclis’i fesh etme” yetkisi de olan, AYM ve HSYK üyelerinin çoğunu kendisi veya partisinin seçtiği bir başkanla bu sistem nasıl “güçler ayrılığına daha uygun” olacak? Kısacası “denge ve denetim” nasıl sağlanacak?
Bundan sonraki bütün başkanlar düşünülerek öncelikle bu soruların cevaplarının netleşmesi gerekiyor.