Obama ve başkanlık!
.
Tam 17 yıldır ABD Başkanı olan Barack Obama bu yıl sonunda görevi bitince “kiralık eve” çıkacakmış, oysa Washington’da, New York’ta ve daha birçok ilde villalar, yalılar alabilirdi.
Sınırsız bir servete sahip olabilirdi.
Olamayışının nedeni ABD veya bir başka Batı ülkesinde siyasetçilerin “dürüst ve topluma hesap verebilir” olma zorunluluğu yanında “siyasi denetimin ve mal varlığı denetiminin” çok sıkı şekilde yapılmasıdır.
Türkiye’de ne yazık ki bu şartlar geçerli değil. Olmadığı için şu anda Reza Zarrab’a ABD’de açılan davada Türk bakanlarına, Banka Genel Müdürü’ne verdiği milyonlarca dolar ve Euro’luk rüşvetleri dünya duyuyor.
Türkiye’de vermedikleri hesaplar, hatta kendilerine faiziyle iade edilen “rüşvet kazançları” orada açığa çıkıyor.
Bu yozlaşma ile yalnızca kendi isimleri değil, ülkemizin adı da yolsuzluklarla anılıyor, tüm vatandaşlarımıza “güvenilmez” gözüyle bakılması söz konusu oluyor.
İlk gündem başkanlık!
Binali Yıldırım başbakanlığı devralır almaz “Hükümetin ilk gündeminin başkanlık sistemi ve yeni anayasa” olduğunu açıklamıştı.
“Terörle mücadele” ve turizmdeki hızlı gerileme nedeniyle de risk yaşayan ekonomiyi “yeniden canlandırma” bile bundan sonra geliyordu.
İktidar partisi “Başkanlık sistemi” veya daha sonra bunun yerine öne sürülen “partili cumhurbaşkanı” isteğinin gerçekleşmesi için gerekli 330 milletvekili sayısına sahip değil.
Bu konuda gözler, son zamanlarda iktidarla yakınlaşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye çevrilmişti ki…
Referandum ne zaman?
MHP için Yargıtay’dan olağanüstü kurultay kararı çıktıktan sonra Bahçeli “Başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı konusunda AKP Hükümetine vereceğimiz destek, sunacağımız katkı yoktur” açıklaması yaptı.
Bu durumda değil Meclis’ten çıkması, referanduma gidilmesi için bile gereken sayıya ulaşılması zor görünüyor.
Peki, Ak Parti ilk gündemini nasıl gerçekleştirecek?
Diyelim ki 14 oy desteği daha buldular, bu referandum iç ve dışta büyük sorunlarla uğraştığımız, 3 milyon mülteciye Batı’dan yardım alamadığımız, ekonominin de zorda olduğu bir dönemde nasıl ve ne zaman yapılacak?
Diğer sorunlara yoğunlaşmak için bu konunun bir an önce çözüme kavuşup, diğer partilere ve halka açıklanması gerekiyor.
Bu yapılırken, başkanlık mı yoksa partili cumhurbaşkanlığı mı hedeflenmektedir, “aralarındaki fark” nedir, “yasama-yürütme” yani milletvekili ve bakanlar kurulunu seçmenin yanında “yargıyı da aynı başkanın (ve partisinin) seçmesi, Meclis’i feshetme yetkisi” ne gibi sorunlar getirebilir, “demokrasilerde başka örneği var mı”dır gibi soruların…
Cumhurbaşkanı partili olduğu takdirde devlet organları arasında uyumlu çalışmayı gözetme görevi de olan cumhurbaşkanları, partiler arası sorunları gidermede nasıl rol oynayacak gibi soruların da cevaplanması lazım.
Televizyonlarda “Başkanlık sisteminde yasama-yürütme-yargı daha net ayrılır, kontrol ve denge sistemleri parlamenter sistemden 10 kat fazladır” şeklinde konuşmalar yapılıyor.
Bunların açıklığa kavuşması ülkenin yararınadır!