Nereye böyle?
.
Türkiye Avrupa Birliği’ne, başkalarının gözüne girmek için üye olmak, ortak olmak istemiyor.
Yarım yüzyıldan beri Avrupa’nın kapısında sabırla beklemesinin en önemli nedeni, “çağdaş uygarlık düzeyi” olan politik , ekonomik ve kültürel hedeflerimizin bu birliğin amaç ve ilkeleri tarafından kapsanıyor olmasıdır.
“Avrupa Birliği Türkiye’nin istikbalidir!”
Yarım yüzyıla yakın zamandır AB Türkiye’nin hayatında işte bu kadar önemli bir yer tutmaktadır.
Ankara ile Avrupa başkenti arasında zaman zaman birleşme iradesi taşıyan taraflara yakışmayacak gerginlikler, tartışmalar yaşanmıştır ama Türkiye de bu ilişkiden zarar görmemiş, çağdaş ilerlemeden nasibini almıştır.
AB baskısı ve yönlendirmesi olmasa şimdiki yerimizde olamazdık.
Değeri sıfır mı?
Ülkemiz bugünlerde reformlardaki gecikmeleri gidermek konusunda uğradığı baskıların olumsuz etkileri altındadır.
Ankara, 15 Temmuz’da hedef olduğu kanlı darbe girişimi karşısında AB’den beklediği destek ve övgüyü görmemekten dolayı kırgın, hatta kızgındır.
AKP iktidarı bu sebeple Batılı kurumların desteğini görmediğini düşünüyor, AB ve hatta NATO içindeki yerini sorguluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün resti çekti. İstanbul’da toplanan İslâm İşbirliği Örgütü’nün kürsüsünden yüksek sesle şunları söyledi:
“AP’deki Türkiye oylaması ne çıkarsa çıksın, bu oylamanın bizim nezdimizde bir kıymeti harbiyesi yoktur!”
Türkiye ile müzakerelerin durdurulmasına dönük tasarının yarın Avrupa’nın başkentinde ele alınacağı haberi, ciddi bir krizin varlığına işaret ediyor. Avrupa Parlamentosu yarın vereceği oyların kendi geleceğini de belirsizliğe atacağını unutmamalıdır. Gelecek yeni kuşaklar AB’nin önemini daha gerçekçi biçimde kavrayabilir. Bu hakkı onlara çok görmemeliyiz.
Önce diyalog yolu...
Türkiye’nin AB büyükelçisi Selim Yenel Fnancial Times gazetesi için kaleme aldığı yazıda, ilişkilerin birçok kez krize girdiğini ama çözüm bulunduğunu, yine bulunacağını savunuyor.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkında vereceği karar, taşınması zor bir vebalin adıdır.
Türkiye çözümün aklı selimde yattığını unutmadan yürümelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Güvenlik Konsepti Konferansı’nda yaptığı konuşma duygusal ve hamasi bir metindi. Türkiye’nin şahinleştiği yolunda şüpheler yansıtıyordu.
Cumhurbaşkanı bir yerde (toprak kaybettiren) Lozan’ı yeriyor, bir yandan da hiçbir komşumuzun bir karış toprağında gözümüz olmadığını söylüyordu.
Konuşmayı izleyen diplomatik temsilciler, başkanlık rejimine girmeye hazırlanan Türkiye’nin “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini terk ettiği şüphesine de düşmüş olmalıdır!