MHP’yi itibarsızlaştıran kim?
.
Bir ülkede “yalan” siyasette geçerli hale getirilmişse, halkın seçtiği siyasetçiler “değerlere saygı göstermiyorsa” o ülkede ahlaki değerlerin korunması beklenemez.
Bebeklere bile değerler eğitimi verilsin gibi olmayacak işlere girişilse bile bunun sonucu olamaz. Büyüklerin değerleri istismar ettiği ortamda bebeğe, çocuğa eğitim verseniz ne olacak? Yaşı ilerledikçe içinde olduğu ortamdaki bozulmadan nasibini almayacak mı?
Bir demokraside muhalefet partilerinin “iktidardaki parti kadar önemli” olduğunu demokrasinin anlamını özümsemiş olan herkes bilir.
Muhalefet boşluğu
Ülkenin geleceğini ilgilendiren önemli konularda muhalefet partileri “halkın verdiği tepkiyi” bile veremiyorsa “muhalefet boşluğu” olduğu şüphesizdir.
Nitekim iktidar partili siyasilerin “Bu muhalefet varken biz sonsuza kadar iktidarda kalırız” benzeri sözleri duyulmuştur.
Batı ülkelerinde, hatta demokrasiden söz edilemeyecek bazı Ortadoğu ülkelerinde bile önemli olaylarda ciddi bir ihmal, sorumluluk eksikliği görüldüğünde bakanların, genel başkanların, başbakanların istifa ettiğini duyuyoruz. Bizde ise benzeri görülmemiş olaylar, yıllar süren başarısızlıklar hiçbir siyasiyi etkilemez oldu. “Geçiştirme, unutturarak yola devam etme veya en olmayacak şekilde rakiplerini suçlama” en uygun yöntem (!) halinde…
Görünmeyen nedenler
Suçlu karşıdaki parti veya partiler de olabilir, bir “üst akıl” da olabilir, devlete sızmış cemaatler de olabilir ama “devleti koruyup kollamak üzere seçilmiş” siyasi partiler sorumlu değildir. Seçimlere “kazanmak” üzere girilmesi gerekirken Türkiye’de muhalefet partileri CHP ve MHP yıllardır seçimlerden “kazanmadan hatta esaslı şekilde kaybederek” çıkıyorlar. Buna rağmen ve her seçimde “Bu kez liderler istifa eder” beklentisi ortaya çıkarken bakıyorsunuz onlar hiçbir şey olmamış gibi “başarılı olduklarını da iddia ederek” koltuklarında oturuyorlar.
İngiliz Başbakanı David Cameron’un “Referandumda savunduğu sonuç çıkmadığı için” anında istifa etmesi bile onlarda bir rahatsızlık yaratmadı. Her iki partinin genel başkanları da “Değişim gerçekten gerekli, kısa sürede bir erken seçim daha olursa biz aynı sonuçları alırsak seçmene nasıl hesap veririz” demedi.
Kongreyi önlemek…
Düşünelim; Devlet Bahçeli önce “10 Temmuz’da seçimli olağanüstü kongre yapılacağını” kendisi açıkladı.
Sonra “MHP Genel Merkezi’nin YSK’ya başvurarak bundan vazgeçtiği” ortaya çıktı.
Kongreden vazgeçildiği “Genel Sekreter imzasıyla” bildirilmesine rağmen “Biz istedik ama muhalifler engelledi” dediler.
Arkasından Bahçeli’ye muhalefet ederek genel başkan adayı olan Meral Akşener’le birlikte 20’ye yakın isim hakkında “partiden ihraç süreci” başlatacakları haberi geldi.
Bahçeli “MHP’yi itibarsızlaştıran, korsan toplantılar yapanlar Merkez Disiplin Kurulu’na sevk edilecek” diyor. İki lider de bir düşünsünler bakalım; “ortada bir itibarsızlaşma varsa gerçek sorumlu kim”?