‘Laik, demokratik Cumhuriyet’ için!
.
Bugün ülkemizin geleceğinde “çok önemli” rol oynayacak, büyük değişikliklere neden olacak Anayasa değişikliği için sandığa gidiyoruz.
Ümidimiz odur ki seçmenlerin hepsi bu referandumun bir seçim olmadığı, Türkiye’nin yönetim sistemini tamamen değiştirecek bir kararı oylayacağının bilinciyle sandığa gitsin ve mutlaka oy kullansın.
Ülkemiz için en önemli olan konu Anayasa’nın ilk 4 maddesi arasında yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik, demokratik bir hukuk devleti” olduğunu, “üniter yapısının korunması gerektiğini” anlatan maddelerdir.
İnsan hakları
Anayasa’nın değiştirilemez 1’inci maddesinde “Türkiye devleti bir cumhuriyettir” deniyor.
Anayasa’nın değiştirilemez 2’inci maddesi bu devletin tarifini yapıyor. “…İnsan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.”
Ve yine “değiştirilemez” 3’üncü madde devletin bütünlüğünü belirtiyor: “Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”
Dünyada “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” olmayan, “hukukun üstünlüğü”nden söz edilemeyen birçok “cumhuriyet” mevcut olduğuna göre…
“Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında ilan edilmiştir, bu konuda tartışma yoktur” derken mutlaka “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir” tarifiyle birlikte söylenmelidir.
Böylesine önemli bir “sistem değişikliği” talep edilirken; adil yargılanma, savunma, gösteri yapma, basın-düşünce-ifade özgürlüğü gibi temel hakların korunacağına dair güvenceler de verilmelidir.
Kim denetleyecek?
Daha sonra uygulamada etkili olursa, örneğin “ilk 4 maddeye dokunulmayacağı” belirtilirken bu “insan haklarında, hukukun üstünlüğü ilkesinde, demokrasi ve laiklik konularında” farklı bir gidiş görülürse bunu denetleyecek, durduracak kurum hangisi olacaktır?
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu yeni sistemde “cumhurbaşkanlarına ‘kararnameyle kamu tüzel kişiliği kurma yetkisi’ verdiğini” ve bunu ciddi sonuçlar doğurabileceğini açıkladı.
Bugüne kadar yapılan tartışmalarda “denetim ve denge” mekanizmalarının önemi, yapılan değişikliklerde yargı ve Meclis’in denetim yetkilerinin zorlaştığı” birçok kez dile getirildi.
Partilerin referandum konuşmalarında bu konuda eksik ifadelerin olduğunu söylemeliyiz. Bu gecikme nedeniyle, eyalet tartışması referandumdan 2 gün önce alevlenmiştir.
Baştan beri referandumu gündeme getiren ve destekleyen Devlet Bahçeli 16 Nisan’dan 2 gün önce bu konuda verilen bazı mesajlara karşı çıkmış ve tartışmayı tekrar başlatmıştır.
Referandum sonucuna göre “Türkiye’nin AB üyeliği konusunun da kapanabileceği” görülüyor.
Unutmayalım ki AB bizim için “Evrensel hukuk ilkelerinin, insan haklarının korunması”, çağdaş medeniyetler yolunda ilerlemek, karşılıklı çıkarlar” anlamı taşıyor.
Referandum sonucunun ülkemiz için hayırlı olmasını dilerken “ne olursa olsun bu kararda acele edilmemesi”ni de umuyorum.