Kemalistler ve gerçekler!
.
Bugün önce AKP kurucularından Hüseyin Çelik’in Hürriyet’teki röportajında söylediği bir söze değinmek istiyorum.
“Biz Kemalistlere neden kızıyoruz. Bütün bir milletin iman ve haysiyet mücadelesi olan Milli Mücadeleyi sadece bir kişiye izafe ettikleri için değil mi? Simdi biz de Kemalistlerin düştüğü hataya düşmüyor muyuz?” diyor.
Bu sözleri AKP’nin yaptıklarının “sadece Erdoğan’a mal edilmesine” karşı çıkmak için söylemiş.
Oysa önce Milli Mücadele’nin başlayış noktasına dönmek, toprakları tamamen işgal altındaki ve hiçbir maddi güce sahip olmayan bir ülkede, bir avuç kahramanla vatanı kurtarmak üzere yola çıkışını hatırlamak lazım.
Mustafa Kemal girdiği savaşlarda ordularının başında, ölüme meydan okuyarak bu mücadeleyi kazandı. Geleceği gören bakış açısıyla hatasız politikalar izledi, milletini özgür ve mutlu kılmak tek amacıydı, yepyeni-modern bir ulus devlet kurdu ve yetkiyi tek başına elinde tutmak yerine millete; kurduğu TBMM’ye verdi.
Savaş devam ederken kararları Meclis almaktaydı.
Yanlış benzetme…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve önderi olarak ona “Atatürk” soyadı; halkın seçtiği TBMM tarafından verilmiştir.
Sadece ulusal değil, küresel bir hayranlığa sahip olarak “dünyada hakkında en çok eser yazılan 100 kişi” arasındadır.
Dünyada ilk kez BM’in UNESCO örgütü O’nun 100’üncü doğum yıldönümü olan 1991 yılını tüm ülkelerin oy birliğiyle “Atatürk yılı” ilan etmiştir.
Atatürk’ü “Ata” kabul eden, en zor şartlar içinde önderlik edip yoksul ve ümitsiz bir halkın desteğiyle yoktan var ettiği ülkeleri için minnet duyan ve sevgilerini, saygılarını yaşatan Türk milletini bir ideoloji peşinde gibi göstererek “Kemalistler” olarak isimlendirmek ve yapılan karşılaştırma bütün bu nedenlerle son derece yanlıştır.
Uyanık Batı!
Bugün Batı ülkelerinin Türkiye’ye karşı tutumlarının Milli Mücadele ve öncesindeki planlarıyla benzer yanları vardır.
Türkiye her gün PKK terör örgütünün saldırılarıyla şehitler verirken, Rusya ve Suriye’nin attığı her adımdan büyük zarar görürken Batı uzaktan seyrediyor veya karşısındakilere destek veriyor.
ABD hala her fırsatta “PYD’yi IŞİD’le savaştığı için terör örgütü görmediklerini” söylüyor. Oysa “IŞİD’in nereden çıktığı, Kobani dahil olmak üzere bu savaşların gerçek mi, yoksa birilerinin Ortadoğu planlarını gerçekleştirmek üzere sanal savaşlar mı olduğu” bile bilinmiyor.
NATO ve ABD “Rusya Suriye’deki faaliyetini sonlandırsın” veya “Rusya DAEŞ’e karşı değil, muhaliflere karşı savaşıyor, bu herkesin bildiği bir gerçektir” benzeri açıklamalar dışında kılını kıpırdatmıyor.
Madem ki “herkesin bildiği gerçektir” bugüne kadar neden sustular, neden susuyorlar?
NATO’nun sınırlarda ne yapabileceğini de yakında göreceğiz.
Ne bedeli?
ABD hâlâ “Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölgeyi biz yapabiliriz ama bedeli var” diyor.
Neymiş bedeli, Türkiye’nin ödediğinden fazla olabilir mi acaba?
AB “sığınmacıları para karşılığında Türkiye’ye hapsetmek” dışında ne öneriyor?
Bu çoklu bilmecede ülkemiz için sadece sorun görünmekte ama ümidi kaybetmemeye çalışıyoruz.