Genel başkanların sorusu!
.
Türkiye’nin en deneyimli eski siyasetçileri ile konuştuğumda hepsi “Ülkenin bugüne kadarki en tehlikeli, en riskli süreçlerinden birini yaşadığını” söylüyorlar. Onlara hak vermemek mümkün değil. Yurt içinde ve dışında üzücü gelişmelerin arkası kesilmiyor.
Dün yine PKK’nın evlere tuzakladığı bombalarla ve saldırılarla 4 askerimiz şehit oldu, 9’u yaralandı.
Hakkari’de Jirki aşireti PKK saldırısında yaralanan aşiret liderleri için “PKK’dan intikam alma yemini” etti.
PKK ile mücadelenin “sivil halk” zeminine inmesi, PKK’nın beklediği “iç savaş” havasını yaratacağı için yeni bir tehlike ortaya çıkarır.
Sınır ne kadar güvenli?
TSK Suriye’den atılan roket mermilerinden sonra Suriye’deki IŞİD mevzilerini bombalamış. Oysa sınır ötemiz öyle bir karmaşa içinde ki bu mermileri kimin attığı belli değil, IŞİD olduğundan emin miyiz?
Türkiye’yi savaş konusunda kışkırtmak için de olabilir, Güneydoğu’yu Suriye’deki kaosa çekerek istenen bölünmeyi bu şekilde hızlandırma amacı da olabilir.
Güneydoğu’dan gelenler “sınırın hala geçişlere çok müsait olduğunu, özellikle Barzani’ye ait sınır kesiminden geçişlerin son derece kolay olduğunu” anlatıyorlar.
Bu durum sürerken PKK terörünün bitmeyeceğini, “PYD-YPG’den gelen desteklerin kolayca bu örgüte ulaştığını” vurguluyorlar.
Savaş planı!
PKK “Şehirlere inmekle hata yaptık, kırsala çekileceğiz” gibi yanıltıcı açıklamalarla tam aksini yaparken aynı zamanda Kandil’de “Devrimci savaş başlasın” kararları alınıyormuş.
Yani Hükümet “PKK tümüyle silah bırakana kadar mücadele sürecek” derken bir yandan silah ve militan desteği geliyor, diğer tarafta terör örgütü de eylemlerini daha çok “savaşa çevirme” planı yapıyor.
Terörle mücadele bu bilgilerin ışığı altında ve acil önlemlerle yapılmalı, sınırlar AB ülkelerinin sınırları gibi “en güvenli hale” getirilmelidir. Bu gelişmeler ve terör son hızla sürerken Hükümet’in yaptığı ve medyada yer alan açıklamalarda “terörle ilgili” bilgilerin yeterli olmadığı göze çarpıyor.
Toplumun bütün ilgisinin “terör”de yoğunlaştığı göz önüne alınarak bu konu öncelik sıralamasında ilk sırada yer almalıdır.
Muhalefet de sormalı!
MHP eski Milletvekili ve 4 yeni genel başkan adayı arasında olan Sinan Oğan dün bir açıklama yaptı.
“Biz ülkücüyüz, bu parti ne paralele sapar, ne de başka bir kimliğe dönüşür. Sayın Genel Başkan kurultay delegelerinin iradesine ve mahkeme kararına saygı göstererek kurultay kararı almalıdır. 2018 tarihini vermenin anlamı yok” dedi.
Ortadaki tablo Sinan Oğan, Meral Akşener gibi adayların tümüyle haklı olduğunu gösteriyor. MHP’nin değişim ihtiyacının önlenemez hale gelmesinden söz ederken aynı durumun CHP için geçerli olduğunu hatırlatmaya çalışıyorum. Aslında soru gayet basit, iki liderin kendilerine şunu sormaları gerekiyor; kısa süre içinde bir seçim olsa partime ne kazandırabilirim. Onlara “başarı vaad edecek durumda mıyım?”
Bir demokraside güvenilir durumdaki muhalefet partilerinin varlığı hayati önem taşır. CHP ve MHP en kısa zamanda “beklentileri karşılayacak konuma” gelmelidir!