Değişimin habercisi
.
Önüne gelen fırsatı iktidar adaletli ve demokrat bir özenle değerlendireydi hepimiz için iyi olurdu.
Mesela “devlet adamı” olmaya lâyık insanların bekleme odası daha kalabalık olurdu.
Kuruntuya kapılmak bizim siyaset düzenimizde seyrek sayılmayacak bir hastalıktır.
Eskisine göre fark, günahın tümünü üstlerine almayıp rakipleri ile paylaşmayı bilmeleri..
Türk halkı, sebebi anlaşılır bir tereddüt yaşıyor ve hükümetin yürüttüğü bölgesel siyasetin doğruluğuna güvenemiyor.
Şu tesbitleri kimse inkâr edemez;
Bölgede güçler ve dengeler değişti, değişiyor.
Bu değişim süreci son on yıldır devam eden siyasi istikrar sayesinde hız ve güç kazandı,
Türkiye izlediği disiplin sayesinde sarsıntı çekmeden büyüdü..
Kader olmamalı..
Tüm siyasi liderler iktidara aynı eleştirel soruyu soruyorlar:
“Bütün güçler sizlerin elinde mi toplanacak?
Dinci bir oligarşi ve cunta çocuklarımızın da mı kaderi olacak?
Türkiye’nin yeni rolünü hazmetmiş kimliği, onu İslâm dünyasının göz bebeği haline getirdi.
Bunu düşünürken Osmanlı’yı yok eden ihanetin kaynak adresini de unutmamak gerekir.
Müslümanlar din kardeşlerine yardıma mı koştu zamanlar?
Hayır, atalarımızın bu son hesaplaşmadan hissesine düşen sadece ihanet oldu.
Bir de İslâmı laik bir ortamda yaşatma marifetini sergilemesi.
Ve bu sayede Ortadoğu’daki Müslüman toplumlara örnek gösterilmesi.. Arapların yaptığı tercih, övülmeyi hak etmiyor belki ama din kardeşliği bahanesi altında yüceltilmeyi de hak etmiyor.
Kardeş kanı aktı
Din kardeşliği dostluk için yeterli olsaydı Orta Doğu devamlı olarak yanmazdı.
Araplar’ın elindeki kırmızı lekeler kendi kardeşlerinin kanı değil mi?
Ülkemiz, kötüye dönüşerek yalnızlaşıyor.
Geçen gün Başbakan Davutoğlu merak uyandıran bir çıkış yaptı;
“Kim milli hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim bir şekilde harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa kolunu koparmaya kararlıyız!”
Bu çıkış bir değişimin habercisi kabul edildi.
Hükümetin yolsuzluğa tavrı sertleşecekti.
Ama buna “onarım yapılacak” denilemez.
Halbuki denilmesi lâzım.
TBMM’deki AKP grubunun gücü yetiyorsa, sayısal üstünlüğünü temiz ve hayırlı bir iş için kullanmalıdır.
AKP “yolsuzluklara göz yuman parti” şöhretine razı olmamalıdır.