Değişim nasıl olmalı?
.
Bu günlerde muhalefet partilerinin seçim yenilgisi, bunun nedenleri ve “değişim” gerektiği her platformda tartışılıyor.
Bu yenilginin “seçmenleri bazında” önemli nedenlerinden biri, kendilerinin de itiraf ettiği gibi “tarihi bir fırsatı koalisyon kuramamakla” kaçırmış olmalarıdır ama çok köklü başka nedenler de vardır.
İç ve dış politikalarda özgün ve aydınlatıcı bir yol izlemek ve örneğin kendi aralarında bir koalisyon imkanı yaratmak yerine daha çok “rakip partiyi veya partileri suçlamakla” zaman geçirmeleri de bu nedenlerden biridir.
Seçimden sonra “yanlışa, baskılara direneceğiz” derken diğer tarafta partilerinin içinden ve dışından kendilerine gelen tepkilere tehdit ve hakaretle cevap verme, hatalarını kabullenip çekilme büyüklüğünü göstermeme yanlışında ısrar etmeleri, sonuçtan ders almadıklarını gösteriyor.
Akılcı tartışma!
Türkiye’nin artık ciddi konularını doğru tartışmalarla, doğru vizyonlarla açığa kavuşturmaya ve büyük olayların üstünü “bir suçlu bularak örtme” yerine dürüst ve çözümcü siyaset anlayışına ihtiyacı var.
Örneğin Türkiye’nin diğer ülkelerden farklı yapısını gözetmeden “başkanlık sistemi” gibi, bir rejim değişikliği getirecek, gerekli denetim mekanizmaları olmadığı takdirde demokrasi açısından sorun yaratacak bir sistem sadece tepkilerle veya inatlaşmalarla, liderlerin çekişmesiyle gündeme gelmemelidir.
Basın özgürlüğü konusunda ABD Ankara Büyükelçisi John Bass “ABD’nin hiçbir siyasi görüşe taraf olmadığını ama demokrasi ve basın özgürlüğüne verdikleri destekte geri adım atmayacaklarını” söyledi.
Demokrasiyi korumak
ABD Sözcüsü Trudeau da 2 Kasım’da “medya baskılarından ve seçim sürecinde baskıların arttığından” söz etmişti. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Ulrike Lunacek de seçim sonrası aynı konuda bir konuşma yaptı.
Eğer Türkiye’deki basın özgürlüğü dünya tarafından tartışılıyor ve kötü puan alan ülkeler arasında sayılıyorsak öfkeli çıkışlar yerine akılcı görüş alışverişleri yapmak, bu konunun düzelmesini sağlamak zorundayız.
Devlet, masum vatandaşların telefonlarının dinlenmesi, sahte delillerle yıllarca hapsedilmesi gibi bağışlanmaz yanlışları önlemekten, Türkiye tarihinde bir daha yer almamasını sağlamaktan da sorumludur.
Tabloya dikkat!
Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler arasında, kusursuz olmasa da hala “demokrasiyi koruyabilen” tek ülke olarak bir rejim değişikliği de, en temel ve gerekli özgürlükleri koruma da özenle düşünülmesi gereken konulardır.
Aslına bakarsanız, seçmendeki istikrar endişesini, terör korkusunu bir yana bıraktığımızda; 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde çıkan sonuçları karşılaştırmak, 7 Haziran’daki tabloyu da iyi anlamak tüm partiler için iyi bir uyarı olur. Sadece HDP’nin “Türkiye partisi olacağım” dedikten sonra sözünü tutmaması bir sonraki seçimde “aldığı oyları kaybetmesine” yol açtı.
Geçmişten ders çıkarmak ve gerçekleri açıkça-dürüstçe ortaya koymak, sorumluluğunu bilmek siyasi partilerin görevidir, ülkenin hepsinden beklediği en önemli değişim budur!