Casusların av sahası
.
Türkiye mükemmel bir sağlık kontrolundan geçti.
Dileriz bu tecrübenin iyilikleri kalıcı, yanlışları geçici olur.
Yalnız şurası kesin ki Fransa’da geçen hafta gerçekleşen kanlı terör saldırıları, Türkiye’nin dış politikasında yaşanan değişime ders verici bir karşılık oluyor.
Ortadoğu bataklığı nitelemesini Başbakan Davutoğlu pek sevmiyor. Ama bu işte hem yaratıp hem adını koymak, kabul edilmesi zor bir imtiyazdır.
Tecrübeli bir diplomat, Türkiye’nin şu günlerde, belki de İkinci Dünya Harbi’nde dahi görmediği bir casus pazarı haline geldiğini anlatıyordu.
Dünyanın en seçkin istihbarat elemanları avcı işlevi ile Türkiye’nin akla gelecek her noktasında av yapıyor.
Değişime uğrayan Türk hariciyesi ve istihbarat örgütü, dış basından öğrendiğimiz kadarı ile Türkiye’ye atfedilen iddiaların uzağında durmaya büyük özen çalışıyor.
İktidar “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin hayalini üreten saltanatı merdivenden indirerek görsel bir şölen sunuyor ama bir yandan da ister istemez soruyor:
“Geçmişe özlemin doğru tarif edilmiş versiyonu mu bu?”
Küçümsenmeyecek bir çoğunluk en azından ciddi bulmayacak, cumhuriyete de, iktidarın dünya görüşüne de yakıştıramayacaktır.
Mesela Alman İç İstihbarat Başkanı Hans-Georg Maassen’in sözleri, yüksek öneme sahip bir uyarıdır:
“Şimdi, Türklerin sınır güvenliğini arttırmak için daha fazla önlem almalarına her zamankinden çok ihtiyaç doğacaktır.”
Şartları abartmaya gerek yok.
Ama Walt Disney diliyle yapılacak bir anlatım da hafifletiyor konuyu.
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” özdeyişini hor görmemeli.
O dört kelime Türkiye Cumhuriyeti’ni bölgenin en güçlü ve saygın devleti yapmıştır.
Korumak lâzım.. Aceleye ve maceraya gerek yok!
Hastalık nerede?
“Türkiye AB’ye daha önce alınmış olsaydı kültürel gerilimler bu boyutta yaşanmazdı..”
Biraz pişmanlık da içeren bu sözleri kimin söylediği o kadar önemli değildir.
Önemli olan yanlışın tesbit edilmesidir.
Almanya Başbakanı Merkel bu hafif pişmanlığı bundan böyle yanında taşıyacak, her defasında ağırlığının arttığını hissedecektir.
Eskiden AB kapısını Türkiye’ye kapalı tutan oydu.
Bundan sonra sorumluluğu ağırlaşacaktır.
Çünkü gerek yabancı düşmanlığı ve gerekse İslâmofobi orada çıkmış hastalıklardır.
Avrupa’daki Türkler bu illetin nedeni değil çaresi olur!