Bir şey olmaz Korkmayın!..
.
Her fırsatta “Nereye Türkiye?” diye uyarmak, Fransız aydınlarının geleneğidir.
Le Monde’un Türkiye temsilcisi Guillaume Perrier’in “Türkiye Analizi“ni okurken düşündüm bu hassasiyeti.
Yazar Türkiye’nin geleceği konusunda kaygılı.
Cumhuriyet boyunca süren “kültürel bölünme”nin artık iyice keskinleştiğini düşünüyor.
Yaşamları, inanışları birbirinden çok farklı, hatta düşmanca olan gruplar;
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış..
Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi; kalabalıklar.
Ve her seçimi kazanacak siyasi güçleri var artık.
İkinci grup azınlıkta. Bir seçim daha kazanmanın hayli uzağında..
Darbe riski sıfır
Fransız yorumcuya göre iki grup son hesaplaşmanın hazırlığını yapmakla meşgul. Saflar netleşiyor:
Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık. Anadolu’da üretim yapıyor dünyaya satıyor, para kazanıyor, siyasi örgütünü destekliyor.
İkinci grup parasal olarak da kuvvetli değil . Mevcut iktidarın baskısıyla giderek ekonomik kazançlarını kaybediyor.
Dış dünyayla iş yapan, dışarıdan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye’nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim birinci grubun saflarında birikiyor.
Yargının, ordunun, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında..
Peki Amerika güdümlü bir müdahale söz konusu olur mu?
Le Monde yazarı cevap aramış:
“Demokrasi getireceğim“ diye Irak’ı işgal eden bir ülke (ABD), dünyaya kendi kamuoyuna Türkiye’deki ‘darbe’yi niye desteklediğini açıklayamaz..
Muhtaç olmayalım
Böyle bir durumda “Türkiye Rusya ve İran’la ortaklık kurmak isteyecektir.”
Sonra?. Fransız yazar dünyanın dengelerini değiştiren bir blok (Rusya- Türkiye- İran) doğacağını bekliyor.
“Rusya ile İran’ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç Türkiye’yi ayakta tutmaya yeter” diyor.
Bu gelişmenin AB, ABD ve biraz da Japonya’dan oluşan Batı’nın dünyadaki etkinliğini inanılmaz biçimde azaltacağını öne sürüyor.
Le Monde yazarı Perrier son olarak şunu öğütlüyor:
Eski bir imparatorluk olmanın mirasına sahip bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine “baş öğretmenlik” yapmaya kalkan Avrupa’nın da, ikili oynayıp kurnazlık ettiğini zanneden Amerika’nın da bu senaryoyu düşünmesini dilerim.
Bin yıllık tecrübesi halkımızı ırka veya dine dayalı bölünmenin cinnetine sürüklenmekten koruyacaktır!