Bağımsız ve tarafsız!
.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ kısa süre önce “800 Ak Partili hakim ve savcı alındığı” iddiasıyla ilgili bir konuşma yaptı.
Bu konuşmada şu vurgular da vardı:
“Kendi istediği gibi karar veren hakimleri ‘namuslu, bağımsız hakim’, kendi kabul etmediği şekilde karar veren hakimi ‘kötü hakim’ yapıyorlar.
Anayasa, hakim ve savcılara ‘dışardan talimat almayı’ yasaklar.
Yargının siyasallaşmasından en çok zarar gören biz olduk. Partimize siyasallaşmış yargı ‘kapatma davası’ açtı.
Bakanlarımıza, hükümetimize siyasallaşmış yargı kumpas kurdu.
Onun için yargıya siyaset bulaşmasın diye uğraşıyoruz. Liyakate önem veriyoruz.”
Nasıl siyasallaştı?
Adalet Bakanı’nın “yargıya siyaset bulaşmasın diye uğraşıldığını, liyakate önem verildiğini” söylemesi umut verici. Ancak…
“Ergenekon-Balyoz sürecinde yaşanan akıl almaz hukuksuzlukların” da siyasallaşmış, FETÖ’nün eline geçmiş yargı tarafından yapıldığı, bu nedenle “FETÖ kumpası” dendiği unutulmamalı.
Ak Parti’ye kapatma davası açıldığında “Anayasa Mahkemesi’nin kapatma istemini reddettiği” unutulmamalı.
Bir de tabii “yargı bütün bu kumpasları yapacak kadar nasıl siyasallaştı, neden engel olunmadı” sorusu var.
(Aynen yüzlerce FETÖ mensubunun TSK’ya baştan aşağıya yayılması ve o dönemlerin Genelkurmay başkanlarının, kuvvet komutanlarının bu yayılmadaki sorumluluğu gibi, yargıdaki dev kadrolaşmanın yargı içindeki veya siyaset içindeki sorumluları kimdir, birçok kamu kuruluşu nasıl olup da bir terör örgütünün eline geçmiştir?)
Yargıya siyaset bulaşmasın isteniyorsa HSYK’nın tüm üyelerini bundan sonra neden “parti genel başkanı” olan cumhurbaşkanları ve siyasetçilerden oluşmuş Meclis” seçecektir?
Danıştay’ın 2 üye, Yargıtay’ın 3 üye, idari yargının 3 üye, adli yargının 7 üye seçmesinde ne sakınca görüldü?
Beni koruyacak yargı...
Burada mesele “birilerinin istediği gibi karar veren hakimin bağımsız hakim sayılması” değil...
Önemli olan; yargının herkesi ve iktidar partisi dahil tüm partileri denetleyebilecek, gerektiğinde siyasetçileri de yargılayabilecek şekilde bağımsız olmasıdır.
Haksızlığa uğramış bir vatandaşın “Haksızlığa uğradım ama beni koruyacak, haksızlığı giderecek, evrensel hukuk kurallarına bağlı, bağımsız bir yargı var” diyebilmesidir.
Hatırlamamız gereken şu ki; 2010’daki “Yargıyla ilgili Anayasa değişikliği referandumu” sonrasında Gülen Cemaati’ne mensup savcı ve hakimlerin yargıyı ele geçirmesi nedeniyle bu ülke yıllarca hukuk skandallarına sahne oldu.
Bugün “Artık yargı FETÖ’den tamamen temizlendi ve öyle bağımsız hale geldi ki kimse yargı kararlarına itiraz edemez. Tamamen adaletli karar veren bir yargımız var. Suçlu ile suçsuz asla birbirine karışmaz” diyebiliyor muyuz? Diyemiyoruz. Toplum vicdanı yargı kararları konusunda rahat değildir.
Hukukçu siyasetçi Burhan Kuzu “Önemli olan yargının bağımsız olması değil, tarafsız olması” diyor.
“Bağımsız” olmayan bir yargının “tarafsız” olabilmesini hiç kimse beklememelidir.